#tüm songlkaradeniz entry'leri

Milletin öğrenme şekline de karışmayın deme isteği uyandıran paradoksal sorudur. Çoklu zeka kuramından bihaber zamanlarda ortaya atılmış sorunsal. Artık bir geçerliliği olmayan durum. Kimi okuyarak daha çok bilir kimisi gezerek. Zeka tipine göre cevabı değişkenlik gösterebilecek yersiz bir sorudur. Sormayın, sordurtmayın. Rica ederim olay yumurta tavuk meselesine daha fazla dönmeden bu bahsi kapatalım. Üzerinize afiyet fazla doydumda bu konulara, ondan sebep yani.
Ayın aydınlık yüzünün tamamının dünyamızdan gözlenebildiği evresidir. Bu evrede dünyadaki sular fazlasıyla etkilenir ve gel-git etkisi meydana gelir. İnsan vücudunun büyük kısmının sudan oluştuğu göz önüne alındığında bizim de bu gel-git etkisini hissetmemiz çok normaldir. Endişelenmeyin, dolunayın sizi kurtadama çevirdiğini iddia etmeyeceğim. Fakat dolunaydan psikolojik ve duygusal olarak etkilenebilirsiniz. Benim her dolunayda yaşadığım şey. Aynı zamanda kedime verdiğim isimdir dolunay. dolunay - songlkaradeniz-L9NhO
Saat
Kayboldu yüreğimin
Hayali tanrısı
Özgürlük kanat
mesafesi değildi ki
Uçabilmeli insan
Toprağın derinliği
Okyanusun kuruluğu
Senin yüreğinde
Başka b'aşk'a imza
Lal olur dilim
Saat vakitsiz
Yelkovana vurunca
Tik tak!
13 ocak 1888’de farklı mesleklerden 33 adam coğrafi bilgiyi arttıracak ve yayacak bir oluşum kurma amacıyla bir araya gelmiştir. Dünya çapında en prestijli çalışmaların olduğu fon. Kanal ve dergi olarak iki farklı yayına ayrılır. Society fonlarıyla önemli bilimsel çalışmalara imza atmışlardır. Çıktığı dönemden itibaren bilimsel, coğrafi ve dergicilik anlamında pek çok ilke imza atmıştır. Türkiye’de de 2001 yılından itibaren doğuş grubu bünyesinde yayın hayatına başlamıştır dergi yayıncılığı. Nesibe Bat’ın genel yayın yönetmenliğinde yıllardır yayıncılık hayatını sürdürmektedir. Sürekli takip ettiğim tek dergidir. Fazlasıyla keyif alarak bilimsel konuları takip edebilirsiniz bu dergi sayesinde. Ülkemizde de en prestijli bilimsel dergi niteliğini halen daha korumaktadır.
Yapmayı en sevdiğim şey. Bana huzur veriyor. Doğayla kucaklaşmanın en somut şekli. Yaşamın özüyle bütünleşmek gibi.
Bu başlığı görünce aklıma ilk gelenin “duygusal ergen, bunalıma girsen” şarkısının gelmesi. Ergenliğim duygusal ve melankolik geçmedi ama tripkolic dinlemişliğimde yok değil. Ben ergenliği ergenlik gibi yaşadığımdan emin değilim. Çoğunlukla aklı başında olan delilerdenim ben. Ne sigara içtim, ne gerçekten aşk acısı çektim ne de koluma jilet milet attım. Yok yani hiçbiri. Sevgili bile yapmadım be ne ergenliği?
Gittiğim ilk ve tek festival.(şimdilik) hikaye şöyle başlıyor. Yalıçiftlik yolunda başladım yürümeye gidiyorum. Tam 50 metre yürümüştüm ki az ötemde siyah bir araba durdu. Bir parça tedirginlikle noluyoruz diye düşünmedim değil. Neyse görmemiş gibi yapıp yoluma devam ediyordum ki arabanın içindeki adam bana seslendi. Festivale mi gidiyorsun gibisinden, bende çekingenlikle evet dedim. Fakat gözlerim soru sorcasına bakıyor olsa gerek açıklama gereği duydu. Festival organizatörlerindenmiş kendisi, kartını filan gösterdi. İsterseniz sizi festival alanına bırakabilirim dedi. Bende kabul ettim. Neyse beni festival alanına soktu içeriyi tanıttı araçla ve ilk geldiğim festival olduğunu öğrenince onur konuğu yaptı beni. Çok kibar biriydi. Yeme-içme istediğin gibi al dedi. Görevli birkaç arkadaşla tanıştırdı. Hepsi çok iyi insanlardı. Gerçekten güzel geçti festival. Bileğime görevlilerin taktığı bilekliklerden birini taktılar. Esasında biletimi önceden almıştım ama gerek bile kalmadı onu kullanmama. Sonra geceye doğru eve gitme vaktim geldi. Hatta biraz geç bile olmuştu. Dolmuş filan kalmamıştı. Bana akşam dönerken haber ver seni bırakayım filan demişti ama iş çıkarmak istemedim adama açıkçası. Zaten fazlasıyla ilgilenmişler yardımcı olmuşlardı. Keyifli bir gün geçirmiştim. Neyse çıktım tek başına yürüyorum orman yolu. Zifiri karanlık olduğundan telefonumun fenerini yaktım. 100-200 metre sonra vip tarzda bir araç gördüm. Yakınında 3 adam bir şeyler içiyorlardı. Onlara bakmadan geçiyordum ki içlerinden biri durdurdu beni. Festivalden mi geliyorsunuz gibisinden sordu bana bende tedirginliğimi belli etmemeye çalışarak kibarca evet diye yanıtladım. Sonra festivali nasıl bulduğumu sordu, dediklerine göre onlar gitmeyi planlamışlar fakat bir sıkıntı mı olmuş vazgeçmişler mi ne tam hatırlamıyorum 2 sene oluyor bunları yaşayalı. Neyse işte festival ile ilgili sorularından sonra bu karalıkta korkmuyor musunuz başınıza bir şey filan gelebilirdi gibisinden. Yok dedim fakat gideceğim yere kadar bırakmayı teklif ettiler. Reddettim fakat hafiften ısrar ettiler. Bende “neyse kızdırmayayım insanları daha kötü olur” diye düşünerekten tamam dedim en sonunda. Aracın içi fazlasıyla lükstü ve bira şişeleri vardı. Sarhoş görünmüyorlardı ama hafiften keyif yaptıkları belliydi. Yolda festivalle ve burada mı yaşadığımla ilgili bir iki soru sordular. Yanıtladım bende kısa cevaplarla. Şanslısınız kötü birileri çıkmadı karşınıza filan dediler. Sonra otogara varınca teşekkür edip indim. Festivale gelirsek eğer karşılaşırız belki dediler. Sonra otogara gittim ben Turgutreis dolmuşuna bindim tam zamanında. Dolmuş hareket ettikten iki dakika sonra deprem oldu. Fazlasıyla garip bir gündü anlayacağınız o gün benim için. Yine ilklerimi gerçekleştirdiğim günlerden biriydi. İlk kez bir festival gitmek, ilk kez tanımadığım insanların araçlarına binmek filan. Farklı deneyimler silsilemden biriydi diyebilirim.
Geçenlerde kamp yaptığım görsel güzellikteki kamp. Yalıçiftlik’te indikten sonra yarım saatlik bir patika yolu yürümeniz gerekiyor. Yol engebeli ve zorlu. Yokuş in-çık bayağı efor harcıyorsunuz. Yanınızda su mutlaka olmalı. Ben salak gibi su almayı planladığım yerden almayı unutum yolda yaşlı bir amcaya ilerde çeşme var mı diye sormuştum. Oda sağolsun biten su şişemi soğuk suyla doldurmuştu. Yoluma devam edip koyu görebileceğim bir noktaya varınca manzaranın keyfini çıkarıp dinlenmiştim. Yolun sonunda çok güzel bir koy beni bekliyordu. Aynı zamanda balıkçılar koyu olarakta bilinen koyun sol tarafında bir iskele ve iskelenin yanına demirlemiş tekneleri görebilirsiniz. Onun dışında birkaç günü birlikçi ve kampçı bir çift vardı. Bende bir ağacın gölgesine çadırımı ve hamağımı kurdum. Birkaç uçan böcek vardı ama onun dışında bir sıkıntı yoktu o sıra. Biraz yüzdüm, kıyı kısmı taşlıktı derine varana kadar zor ayakta durdum taşlar yüzünden fakat derine varınca su çok berraktı. Yüzmek fazlasıyla keyif vermişti. Gün boyu hamakta keyif yapıp ara sıra denize girdim. Akşam gökyüzüne bakıp yıldızları seyretttim. Sonra uyumak için çadırıma geçtim. Fakat gece pek iyi geçmedi. Farkına varmadığım ufak böcekler tarafından ısırılıp durdum. Ayrıca gece bir ara çadırımın etrafında domuz dolaştı. Rahat bir uyku uyuyamadım. Sabah erkenden kalktım. Güneşle birlikte bir sürü böcek çadırımın içinde, dışında her yerinde uçuşup beni rahatsız etti. O kadar fazlaydılar ki, yanıma kendimi koruyacak haşere ilacı almadığım için çok kızdım. Alnımda da koca bir şiş vardı. Böceklere söve söve çadırımdaki ve çevremdeki böcekleri uzaklaştırma çabası içinde çantamı toparlayıp geri döndüm. Şanslıyım ki evinden çok uzağa gitmemiştim. 2 saat içinde eve döndüm. Ertesi gün sağlık ocağına gittim çünkü böcek ısırıkları çok canımı yakmıştı. Buda ilk kötü biten kamp deneyimimdir işte. gidecekseniz ya günübirlik gidin ya da haşere kovucunuzu alın yanınıza. Birde lütfen temiz bırakın. Birkaç insanın bıraktığı atıklar yüzünden arılar ve kötü bir koku vardı sahilin bazı kısımlarında.
Lviv’deki harika kafelerden biri. Kedilere yaşam alanı sunulmuş ve benim gibi kediseverler için mükemmel bir kafe. Tatlı yiyip, lezzetli içecekler içmiştik. Kedileri de sevip hoş vakit geçirmiştik. Tekrar Lviv’e gidersem eğer mutlaka uğrarım bir kez daha.