#tüm nes entry'leri

o kadar naif, o kadar hassas, o kadar duygulu ki "yalan dünya"da söylediği

alamadım, eyvah, muradım kaldı
ben gidip ellere kalan dünyada

dizelerindeki gibi garip geldi bu dünyaya garip gitti...

ruhu şad, türküleri varolsun...
salatası harika olur. rendeleyip sarımsaklı yoğurt, mayonez ve cevizle karıştıracaksın. missss...
dün babadağ'da 2.000 metreden atlayarak gerçekleştirdiğim ekstrem spor. hep istemiştim ancak hiç cesaret edememiştim. (bkz: ölüdeniz)'de paraşütleri izlerken cesaretimi topladım ve gün batımında hayalimi gerçekleştirdim* deneyimlerim şöyle: öncelikle çok fazla acente var. ben daha önce hiç kaza yaşanmamış, deneyimli pilotlardan oluşan bir kadroya sahip acente tercih ettim. (https://instagram.com/deepbluetravel?igshid=zvozzvj09uv8) eylül için fiyatlar 500 TL uçuş, 200 TL de video fotoğraf vs... için. (almak zorunlu değil) babadağ'a servis aracıyla tırmanıyor, kaskınızı, gözlüğünüzü paraşütünüzü taktıktan sonra uçmaya hazır oluyorsunuz. bir rampa yapılmış tepeye, birden boşluğa atlamıyorsunuz. bu nedenle atlama anı korkutmuyor. manzara muhteşem. uçarken biraz heyecanlanmak istiyorsanız pilotunuz aksiyon hareketlerine geçebiliyor* hayır ben sakin sakin uçayım manzaranın tadını çıkarayım derseniz o da var. harikaydı. iyi ki yaptım....
eşsiz bir manzarası ve doğası var. Türkiye'de yaşadığınız için şanslı hissettiğinizi anladığınız sayılı şeylerden biri. caretta carettalarla birlikte yüzüyorsunuz. deniz kıyısındaki mağaralara geliyorlar sürekli. sıcaktan ve nemden kavrulmak istemiyorsanız en uygun dönem eylül. hatta mümkünse eylül ortasından sonra. yakın dönemde bir yerlere kaçmak isteyen varsa harika bir seçim.
canidir, vicdansızdır. daha bir çok kötülüğün vücut bulmuş halidir. bir kız çocuğu var ve onun yüzüne nasıl bakacak hiçbir fikrim yok!
kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet konularında temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen bir uluslararası insan hakları sözleşmesidir. mimarlarından biri ve istanbul sözleşmesi uzman grubu başkanı değerli akademisyen feride acar'dır. Feride acar (bkz: odtü) sosyal bilimler enstitüsü kadın çalışmaları anabilim dalı'nın da kurucularındandır aynı zamanda. (bkz: pınar gültekin) cinayeti sonrasında hepimizin yüreği kanadı. türkiye'de kadın cinayetleri inanılmaz bir ivmeyle artıyor. cehaletin yükseldiği her toplumda olduğu gibi güç daha da ezici bir şekilde kullanılıyor. çok acı... sözleşme şartları uygulanmalıdır. #istanbulsözleşmesiyaşatır
(bkz: sivas katliamı)nda katledilen türk halk ozanı. yılmaz özdil'in şu yazısını okumanızı tavsiye ederim:

Cura
15 Mart 2012

Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu’nun bağrından kopar, yolu Paris’e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura’sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:

“Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...”

Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya’ya gönderilen... ABD’de Fransa’da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı’ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.

Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozan’ın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezi’nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... “Bale ayakkabısı alacağım” der! Dino’lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle
devam eder: “Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim.”

Çünkü...
Nesimi Çimen’dir o.

Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964’te yapan, Almanya’da Fransa’da İsveç’te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye’de ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın sözün, üç telli cura’nın ustası.

Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri’de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber’e aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adana’ya... Evlatları olur. Almanya’ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal’le tanışır. Onun yardımıyla İstanbul’a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi’yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura’sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozan’lığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu gariban’ın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemal’in yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.

Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde “torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem” diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil’e veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesi’ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.

Bi gün, Nesimi’nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... “Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader” der. Nesimi de “peki” der.

Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarı’nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura’sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: “Nerde mutluysan, orda yaşa!”

Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay’ın arkasında çalar, neticede Konservatuar’dan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne girer.

Mazlum Çimen’dir o.

Nesimi’nin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında “Mazlum” adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.

20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüz’den Hisseli Harikalar Kumpanyası’na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram’a Fatih Kısaparmak’a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Koza’nın yanısıra, Almanya’dan Fransa’dan İsviçre’den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal’in ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müzik’i kurdu.

Oğul da, Saki Çimen...
Nesimi’nin torunu.
Piyanist.

Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.

Bale ayakkabısına dönersek...
Paris’ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.

Senelerce bunu anlattı.
Gel zaman git zaman...
Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, “o adam” adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...
O adam, bu adam mıydı?
Evet dedi Nesimi...

Peter Gabriel’di.

Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesis’in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammy’si ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.

Ve...
Yaktılar o Nesimi’yi!
Sivas’ta yakılanlardan biri.

Ve, değerli gençler...
Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.

Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı’ya yelken açan yolculuk’tur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
bugün sivas katliamının 27. yılı. bu ülkede yaşayan alevilerin yüzyıllardır gördüğü zulümün yakın tarihteki ağır yansımalarından biriridir. 35 aydın diri diri yakılmış, failleri hak ettikleri ceza verilmeyerek ödüllendirilmiştir.

bir acaip derde düştüm herkes gider karına
bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem diyen nesimi'den (bkz: kul nesimi)

ben gelmedim dâvi için
benim işim sevgi için
aşkın yeri gönüllerdir
gönüller yapmaya geldim diyen yunus emre'den

beni hor görme kardeşim
sen altınsın ben tunç muyum?
aynı vardan var olmuşuz
sen gümüşsün ben sac mıyım? diyen aşık veysel'den

yoksulun sırtından doyan doyana
bunu gören yürek nasıl dayana
yiğit muhtaç olmuş kuru soğana
bilmem söylesem mi söylemesem mi diyen aşık mahsuni şerif'ten

demiri demirle dövdüler, biri sıcak biri soğuktu
insanı insanla kırdılar, biri aç biri toktu diyen pir sultan abdal'dan

en yüce servet ilimdir. doğruluk dost kapısıdır diyen hacı bektaş-ı veli'den

sevgi kuşun kanadında
sevgi ne yerin dibinde
sevgi ne göğün yüzünde
sevgi başucumda diyen hasret güntekin'den

metin altıok'tan, nesimi çimen'den, muhlis akarsu'dan, daha 12 yaşındaki koray'dan, 15 yaşındaki menekşe'den, 16 yaşındaki asuman'dan, 17 yaşındaki özlem'den, 35 kıymetli candan...

bu felsefeyi benimsemiş insanlardan ne istediniz!

aleviler bu ülkenin aydınlık yüzüdür.

ve alevi köklerimle gurur duyuyorum...

onlara bu zulmü reva görenler iki cihanda rahat yüzü görmesin!
her gördüğümde insanoğlunun ne kadar acımasız olduğunu hatırlatan deniz canlısı. Daha lezzetli olması için canlıyken kaynar suya atarak pişiriyorlar çünkü.
kendisi ve ailesi için iyi yaşamanın sırrını iyi beslenmekte bulan İpek Hatipoğlu'nun İyi beslenirken, yediklerinin lezzetinden ödün vermek istemeyenler için kurduğu marka.

Günlük olarak ürettikleri fıstık ve badem ezmesi çeşitleri, çikolatalı fındık ezmesi, granola çeşitleri ve granola topları var.
Kahvaltı ve ara öğünler için sağlıklı ama aynı zamanda lezzetli seçenekler arayanlar için ideal.

Özellikle evde kaldığımız şu dönemden sonra hepimiz parklarla, yeşilliklerle buluşmayı, çimlerde piknik yapmayı özlemişken, granola topları da tam çantaya atmalık.

ayrıca doğa dostu hindistan cevizi kaseleri, kaşıkları ve bambu pipetler kullanıyorlar.

incelemek isteyenler için web sitesi