#tüm antabuse başlıkları

bana son derece absürd gelen iştir.

anlayamıyorum iyi güzel gitmişsin bodrum'a, yok italya'ya yaz günü anladık da, be kardeşim dışarısı kar buz farkında mısın? hayır hava size göre soğuk bana göre sıcak mı demeye getiriyorsun? naptın kombiyi mi kökledin ya da alttan sübliminal mesaj mı veriyorsun?

fakir fukara, ne bileyim sokak hayvanları soğuktan donarken; bunlarda kafalar bir dünya, hala hava peşinde. allah akıl fikir versin bu insanlara.
öncelikle olayı hatırlayalım: 60 darbesi ile demokrat parti iktidarı ve dönemin cumhurbaşkanının yetkileri feshedilir. yerine devlet başkanı statüsü ile cemal gürsel (cemal aga) gelir. cemal gürsel de forsunu tüm ülke ve dünya nazarında kuvvetlendirmek için otomobil yapılması emrini verir.

demiryolu mühendisleri de kısıtlı zaman ve bütçe ile belirlenen tarihe kadar farklı çeşitlerde tasarlayarak otomobilleri oluştururlar ve ankara'ya trene yükleyerek teslim ederler. ilk denemenin yapılacağı cumhuriyet bayramında da sıkıştırılmış samandan yapılan kaportaların tutuşmaması için araçlara benzin konulmaması sebebiyle otomobiller yürümez. garp kafasıyla otomobil yaptık şark kafasıyla içine benzin koymayı unuttuk açıklaması gelir ve bu büyük proje de çöpe gider.

ya olanlar bugün olsaydı; yani tayyip erdoğan zamanında ilk kez tasarlanan otomobiller yapılsaydı ve bunlar bir sebepten çalışmasaydı ne olurdu?

benim tercihim: a haber "dünya beşten büyüktür" sloganını kanalına taşır, ayrıca "vw, ford, toyota, fiat ve renault bizi çekemediğinden otomobillerin çalışmadığı" iddia edilirdi.
öncelikle sözlük içerisinde konuya değinen bir başlık göremedim. (bkz: aramaya inanmak)

eczacıbaşı'nın yakın zamanda çıkardığı reklam filmleri serisi. sırasıyla siren , metrobüs ve instagram

iksv kapsamında, oyunlara/konserlere/bilumum sanatsal aktivitelere katılan popülasyonun gençleşmesi için atılan, çığır açıcı bir kampanya örneğidir. hala sanata gönül veren insanların memleketimizde olduğunu bilmek gurur vericidir.

reklamlarla ilgili not: günümüzde hala iyi reklam yapanlar olduğunu görmek sevindiricidir. darısı, gerilla marketing, absurd marketing gibi alışılagelmiş reklam yapanların başına.
redd grubunun 2012 yılında çıkardığı "hayat kaçık bir uykudur" albümündeki "telved litak" şarkısında geçen mükemmel sözlerdir. şarkının tüm sözleri için:

sustu ağustos böcekleri
bir bombanın sesiyle
kimin için patlarsa patlasın
öldürmek ölmek gibi değildir
her şeyi tersten yazarlar
onlara dokunan yanar

bana da tersten bakıyor musun
bana da tersten bakıyor musun

zaman aşıp gitmez cinayet bu
hep bir bahanen var bir "x" bendinde
b-o-m-b-a değil kitap bu
şiir oku ağla işine gelince
her şeyi tersten yazarlar
onlara dokunan yanar

bana da tersten bakıyor musun
bana da tersten bakıyor musun
dexter dizisi ile bildiğimiz-tandığımız, kuzey carolina doğumlu amerikalı tiyatro oyuncusu,aktör.

bu arada her ne kadar dexter rolünde efsanevi hale geldiyse de, dizi dışında "gamer" diye bir filmi de vardır ki dizideki oranla başarılı değildir, hatta baya kötüdür.
solucanların neden olduğu, en çok tropikal bölgelerde görülen bir hastalıktır.

bazen lenf ödemi (lymphedema) için "fil hastalığı" adı kullanılır.
tmmob'nin açıklamasına göre 2017 kasım istatistikleri aşağıdaki gibidir:

hidrolik barajı ve akarsu: %23.8, %8.9 (bunların ikisini de "hes" olarak kabul edebiliriz)

doğalgaz+lng (liquid natural gas): %27.7 (bunları da doğalgaz çevrim santrali olarak adlandırıyoruz)

ithal kömür: %9.8 - taş kömürü, linyit alfaltit: %11.9 (termik santraller)

res (rüzgar elektrik santralleri/rüzgar çevrim santralleri): %7.8

lisansı olmayan ve çok yakıtlı santrallerin payı da %7.9 (bunlar da esasında fuel oil ve kömür kaynaklı termik santrallerdir)

çok az da olsa %1 jeotermal santrallerden

elektrik enerjisi üretiyoruz. burada elektrik enerjisi/gücü elde edilen kaynakların sıralamasına bakıldığında, en önemli pay neredeyse tamamen dışa bağımlı olduğumuz doğalgaz çevrim santralinde olduğu görülmektedir.

küresel ısınmanın etkilerini gelecek on yıllarda etkisinin daha da artacağı göz önüne alındığında, hidroelektrik santrallerinde (bilhassa akdeniz bölgelerinde) %20'ye yakın kayıp yaşanacağı öngörülmektedir. bu enerji gücü kaybı ayrıca son 44 yılın en kurak kışının yaşandığı bugün de geçerlidir.

"bu konuda ne yapmalı acaba?" diye düşünen bireyler için enerjiden tasarruf yolları ve elektrik enerjisi yeni üretim alanları ve alternatifleri aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:

- kış saati uygulamasının geri getirilmesi,

- kullanılan ürünlerde a sınıfı veya belli bir watt üzerinde çalışan ürün satışının durdurulması (örneğin çıkarılan khk ile 900 watt üzerinde satılan elektrikli süpürge satışı bir zaman sonra son bulacak)

- bireysel kullanıcıların evlerinde dahi elektrik enerjisi üretmeleri durumunda bunu enerji dağıtım şirketlerine satabilmeleri

- rüzgar enerjisi santrallerinde potansiyeli kullanabilme (mevcutta ihaleye çıktı ve bunu almanlar kazandı)

- jeotermal enerji santrallerinden elde edilen payın ülkede yer altı sıcak su kaynağı olan diğer illerinde de yaygınlaştırılması (bu enerji politikası şu gün itibariyle sadece iç batı anadolu bölgesinde uygulanmaktadır)

eyyorlamam şimdilik bu kadar, geçen zaman içerisinde oranların ciddi değişimler göstermesi halinde entry editlenecektir.
dün itibariyle ilk gösterimi cevahir devlet tiyarosunda yapılmış tiyatro oyunudur. izlenimlerime gelince,

- öncelike oyun tek kişilik olmasına rağmen telefon konuşmalarıyla oyun yeterince kalabalık hale getirilmiş ki telefonda altan erkekli, celal kadri kınoğlu, yetkin dikinciler, kerem kobanbay, umut tabak... gibi dev isimler yer alıyor.
- oyunun ilk gösterimi olmasına karşın biz izleyicileri iyi çalışılmış ve koordine olunmuş bir oyun karşıladı. senkron kayması bir iki yerde olsa da bu kısımlar ihmal edilecek düzeydeydi.
- sahne gayet güzel hazırlanmış, böylesi bir komedi oyunu için "yeterince dağınıklık" mevcuttu.
- altan erkekli ile baba oğul rol tasarlanmış olması "ahde vefa" tadında olmuş. haliyle herkes evladıyla bir şekilde aynı sahneyi "telefonda da olsa" paylaşmak ister.
- belli bir zaman geçtikten sonra (bir iki ay gibi) bu oyunun rayına oturacağından/daha iyi yerlere geleceğinden eminim.
celal kadri kınoğlu'yu "tatlı hayat" dizisinden bu yana takip ederim. elinin değdiği her şey güzelleşiyor. burada da klasını konuşturmuş, sayesinde yine ağzımız kulaklarımıza vardı gülmekten.
ezcümle; 2018'e hızlı giriş yapacak dt'nin başarılı bir oyunu, gidin, arkadaşlarınıza da önerin efendim.
sağlıklı dişler için diş fırçası gibi en az 2 kez kullanılması gerekli aparattır. kullanımı pek kolay değildir, lakin kullanımı alışkanlık haline geldikten sonra bırakılması pek mümkün değildir. kullanım amacı dişlerin arasına giren parçaların bir süre sonra tartar, devam eden süre sonunda da çürüğe dönüşmesini engellemektir.

ilk kullanımlarda diş etinde kanamalar görünmesi normaldir, sırf bu sebeple diş ipi kullanmamak yanlıştır. diş etinde rahatsızlık ya da vitamin eksikliği olması muhtemel durumlardır. en kötü senaryoda kanama çürükten kaynaklanmaktadır ki bu dişin çözümü için sırasıyla dolgu veya kanal tedavisi ya da periapikal operasyon hiç olmadı diş çekimi süreçlerinin takip edilmesi gerekecektir.

diş fırçasına yaygın olmamasıyla alakalı olarak fiyatı daha yüksektir, en ucuz diş fırçası 1-2 tl ederken, en ucuz diş ipi 4.5 tl'den başlamaktadır. (marketlerde satıldığını pek görmedim, bir kozmetik ürünü satan mağazadan aldığım en uygun fiyattır.) pahalı markalardan almaya gerek olduğunu düşünmüyorum çünkü en pahalı markanın diş ipindeki olayı, ipte macun kokusunun bulunması. onun dışında çok bir olayı yok.

satılan diş ipleri genelde 50 mt olmaktadır. bunu parça parça kopararak kullanabilirsiniz. koparması da sorun değil, diş ipinin ucunda keskin bir metal kısım bulunuyor. koparmak istediğiniz kısım kadarını çekip kalanı bu kesici metale sürterek koparabiliyorsunuz. yani her seferinde makas aramanıza lüzum yok.

"ya ben ne alıcam bunu, giderim annemin makarasından koparırım" diyen arkadaşlara acı haberi hemen vereyim: daha önce defalarca denedim o makara ipleri dişin keskinliği ile kopuyor. hatta bazen o makara ipi parçası ağzınızda kalıyor ki çıkarması epey güç oluyor.

"çok sağlam naylon makara ipi buldum hacı, bu kopmaz" diyenlere diyeceğim de: evet bu tip iplerden ben de bir kere buldum, iş görür gibi durmasıyla birlikte, diş araları için büyük kalabiliyor ve dişleriniz arasından geçirirken acı verici olabiliyor.

diş ipinin doğru kullanımı için tıklayınız
tanım: öncelikle ne olduğunun anlaşılması için, avrupa birliğinin ne olduğunun bilinmesi gereken sürecin/ortaklığın adıdır.

öncelikle avrupa birliği (eski adıyla avrupa ekonomik topluluğu, daha eski adıyla avrupa kömür çelik topluluğu) II. dünya savaşından sonra kurulmuş ve öncesinde son 50 yıl içinde birbiriyle savaşıp duran avrupa ülkelerinin bir daha böyle bir iş içine girmemesi amacıyla kurulmuş organizasyondur.

avrupa böyle bir işe dikkat edilirse kömür ve çelik ile başlamıştır. çünkü sanayi ve üretim sağlanabilmesi için bunlar gerekmektedir. (bu toplulukla birlikte avrupa atom enerjisi topluluğu da kurulmuştur ki ülkeler birbirlerine atom bombası atmasınlar) mesela orta okul ve lise bilgileri taze olan arkadaşlar I. dünya savaşı'nın kömür savaşı olduğunu hatırlayacaklardır. (bkz: alsace-lorraine) bu da bilginin doğruluğunu teyit eder niteliktedir.

(sonraki adıyla) avrupa ekonomik topluluğu, başlangıçtaki 6 ülke, zamanla çoğalmış ve 28 üyeye ulaşmıştır. (daha da artacaktır ya neyse) burada amaç, ülkelerin 4 amaçta serbest dolaşımı sağlamalarıdır, bunlar sırasıyla:

- sermayenin serbest dolaşımı
- malların serbest dolaşımı
- hizmetlerin serbest dolaşımı
- ab vatandaşlarının serbest dolaşımı

olmaktadır. ülkeler bunu da uzun süre içerisinde (nice antlaşması, schengen antlaşması, maastrciht anlaşması vb.) oturtmuş ve brexit hariç herhangi bir aksi durumla karşılaşmadan bugün dahil uzun süredir sürdüregelmişlerdir.

şimdi türkiye'nin gümrük birliğinin ne alakası var derseniz, türkiye'nin ab ile ilişkilerde gümrük vergisi ödenmeden ticaret yapılması durumu gümrük birliği demek oluyor. yani adamlardan aldığımız ürünlere gümrük vergisi koymuyoruz, onlar da bizden aldıkları ürünlere gümrük vergisi koymuyorlar.

burada akıllara gelen "ya biz almanya'dan vw araba alıyoruz üstünde bir sürü vergi var, bu nasıl oluyor?" denmesi durumunda, konulan bu verginin ülkemizde üretilen renault ve fiat otomobillere de konuduğunun bilinmesi gerekmektedir. kaldı ki motor taşıtları vergisi de örneğin motor hacmine vs. konuyor, otomobilin ithal olup olmamasına göre değil.

şöyle ki sadece biz bu işten kazıklanmıyoruz, yaptığımız ihracatın neredeyse yarıya yakını avrupa birliği'ne olduğu için, elimiz kolumuz adamların bizim ürettiğimiz malları almasına bağlı demek yanlış olmaz. aksi durumda zaten uzun süredir açık halimizin olduğu dış ödemeler açığında (cari açık) ciddi sıkıntılar yaşarız.

ab'ye teknik olarak alınmamızın (sermayenin serbest dolaşımı) buyken, pratik olarak alınmamış olmamızın (vatandaşların serbest dolaşımı) sebebi gümrük birliğini oluşturmaktadır. bunu kabul ederek imtiyazlı ortaklık denen tanımı zaten kabul etmiş vaziyetteyiz.

son söz: mesele paraysa, tüm politikacılar aynı kafadadır.