#tüm nes entry'leri

sayısız faydası olan, alıç meyvesinden yapılan sirke. özellikle mide ve bağırsak problemlerinde, yüksek tansiyonda oldukça faydalıymış. rahatlatıcı etkisi de olduğundan anksiyetede bile kullanılıyormuş. küçükken kolye gibi boynumuza asar bayıla bayıla yerdik alıçları. kırmızı ve sarı renkleri ile çok da lezzetli olurlardı. sirkesinin de çok faydalı olduğunu duyduğum için köyden toplanan alıçlardan sirke yaptık. şu an 5. ayında, 6. aydan itibaren de ilaç niyetine tüketeceğiz salatalarda.

kendi yaptığım elma sirkesinden sonra sirkeye bakış açım değişti. asla tüketmem dediğim bir şeydi. tadını ve kokusunu hiç sevmezdim. evde kendim yapınca aslında o sevmediğim keskin kokunun yapaylıktan olduğunu anladım. ev yapımı olan ekşi fakat hafif aromalı oluyor. boğaz ağrısı, öksürük gibi rahatsızlıklarda gargara yapın ve için. (1-2 yemek kaşığı kadar yeterli) çok faydasını göreceğinize eminim.
küçükken hepimizin evinde olan canım limon kolonyası. ankara merkezli olması nedeniyle belki de, tüm ailem eyüp sabri tuncer kolonyası kullanırdı. bu nedenle de gönül bağım var. 1923 yılından beri hayatımızdalar ve böyle köklü işletmelere bayılıyorum. hikayelerini bir masal dinler gibi dinlemeyi, okumayı çok seviyorum. tarihçelerini merak edenler buradan okuyabilir. şu anda herkesin yana yana kolonya satın almaya çalışmasına onlara da faydası olduğu için seviniyorum*
az önce okuduğum haber. ünlü futbolcu (bkz: cristiano ronaldo) corona virüs şüphesiyle karantinaya alınmış. (bkz: ingiltere) sağlık bakanının da hasta olduğu açıklanmıştı. çok hızlı yayılan bir virüs olması aslında en çok korkutan. temizliğe çok dikkat edilmeli. sonuçta ölümle sonuçlanacak vakaların nasıl olduğunu öğrensek de zatürre gibi ağır ve zor bir hastalık.
corona'dan sonra yeni gündemimiz. bm uyarmış. doğu afrika ülkelerinde başlayan çekirge istilası çekirgelerin her gün 150 kilometre ilerlemesiyle ülkemizin de dahil olduğu bölgeye doğru yaklaşmış. Bu çok tehlikeli çünkü 1 kilometrekarede yer alan 40-80 milyon çekirge, sadece bir günde 35 bin kişiye yetecek gıdayı tüketebiliyor. okuduğum kadarıyla özellikle (bkz: iran)'a kadar olan bölge riskli gibi.
tüm dünyada turizm ve iş seyahatlerini neredeyse sıfıra kadar indirmiştir. pek çok uluslararası fuar iptal edilmiş durumda. (bkz: italya) karantinada. yurt dışına gidip gelen hemen herkes risk grubunda olduğu için 14 gün karantinayı göze alarak hareket etmeli. gittiğiniz ülkede ya da o ülkeden yurda dönüşte karantinaya alınabilirsiniz.

virüsle ilgili olarak Enfeksiyon Hastalıkları Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan'ı dinledim. en önemli detaylar şunlar:

* el sıkışma, öpüşme gibi alışkanlıklardan uzak durmak gerekiyor.
* ellerin ağız ve buruna teması tehlikeli. mümkün olduğunca eli yüzden uzak tutmalı.
* elleri kolonya (80derece) ya da dezenfektanlarla temizlemek, sık yıkamak faydalı.
* maske olayı tamamen yalan! hiçbir şekilde virüsten koruyucu özelliği yok (buna filtreli olanlar da dahil) hatta tam tersi daha fazla bakteri ve virüsü ağız-burun çevrenizde tutabilirmiş. maske hasta olmayanın kapmaması için değil hasta kişinin virüs bulaştırmaması için kullanması gereken bir şeymiş. tek kullanımlık olanlar diyelim ki hastasınız: sadece iplerinden tutularak takılmalı ve yine iplerinden tutarak çıkartılıp bir poşete falan koyup atmak gerekirmiş.
* ev temizliğinde 5 litre suya yarım çay bardağı çamaşır suyu faydalı ve yeterliymiş.
* son olarak corona virüsünden ölenlerin tamamı yaşlı ve ikinci bir hastalığı olan, bağışıklığı düşük olan kişilermiş. bunun dışındaki vakalar iyileşmişler.
benim için bugünü en güzel anlatan yazılardan birini sevgili (bkz: bekir coşkun) yazmıştı:

sen olmasaydın ben ne yapardım?

bazen işte böyle düşünüyorum: Sen olmasaydın... Annem, ebem, öğretmenim, sevgilim, can yoldaşım, dostum, ortağım, arkadaşım, kadınım... Sen olmasaydın ben ne yapardım?

Bugün için ‘Dünya Kadınlar Günü’ diyorlar. Oysa hangi günde, hangi saatte, hangi saniyede, hangi zamanda sen yoksun ki?

Daha doğar doğmaz erkeğe şekil vermek için kuşağı sımsıkı bağlanırken başbağının, kundağın...

Düşünebiliyor musun; sen olmasaydın içi boş parantez gibi çarpık olacaktı ayakları Osman’ın.

Ve birer pancar yaprağı gibi yanlara doğru uzanacaktı koca kulaklarımız.

*

Başım her derde girdiğinde gözümün bir kadını aramasının nedenini bilirim ben.

Daha beşikteyken uzanan ve acıları dindiren o gizemli eli ararız biz erkekler aslında.

Hálá tuttukça sancılarım...

(.....)

‘Öğretmen’ denilince de benim gözümün önüne nedense bir kadın gelir.

Kara tahtanın önünde, elinde tebeşir.

Hiç gözümün önünden gitmez.

Bu sefer bacaklarımızı-kulaklarımızı değil, yine bir kadın, küçük erkeklerin kafasını düzeltmektedir.

*

Öğreti hiç bitmez...

Uğruna saçımı taradığım, uğruna kravatlar bağladığım, uğruna yazı yazdığım, uğruna sözlükleri-kitapları yokladığım, uğruna çatalı sol elime aldığım, uğruna saz çaldığım...

Kadın yaşamın içinde değilse, uygarlığa ulaşamıyor toplumlar.

Bak; dünyanın en zengin ama kadını reddetmiş ülkeleri sefildir.

Çünkü mesele; dişi kuş oluşudur kadının.

*

Sen olmasaydın...

Ne kadar anlamsız olacaktı vitrinler, yollar, parklar, mekánlar, zamanlar, yaşamlar.

Hatta bu kadar anlamı olmayacaktı sancılarımın.

Annem, ebem, öğretmenim, sevgilim, can yoldaşım, dostum, ortağım, arkadaşım...

Kadınım...

Sen olmasaydın ben yapardım?..
işine saygı duyan, zeytinyağını seven ve herkesin kaliteli zeytinyağı tüketmesi için çabalayan kişilerin yarattığı yeni marka. Asiltane . şu anda türkiye'de butik üretim yapan ve lüks segmentte satış yapan zeytinyağları ile aynı kalitede ürünü yüksek kapasitede üretebiliyor. buna karşın fiyatları onlar kadar yüksek değil, ortalama tutulmaya çalışılıyor. tüm zeytinler kendi bahçelerinin. herhangi bir ilacın ağaçlara bulaşması riskine karşı zeytinler 2 kere içme kalitesinde arıtma suyuyla yıkanıyor. ayrıca yağın lezzetini ve kalitesini en üst seviyede yakalamak için sıkım makineleri her gün sökülüp yeniden yıkanıyor -ki bunu kolay bir şey zannetmeyin. bir makinenin sökülmesi ve yeniden kurulması 14 saat sürüyor. çift vardiyanın biri buna ayrılıyor yani* butik markaları saymazsak marketlere inebilecek güçte yerli üreticinin kalmadığı ülkemiz için büyük bir kazanım olduğunu düşünüyorum. bir de dip not: riviera kullanmayın, o kadar çok işlemden geçiyor ve o kadar en kullanılamayan zeytinlerden yapılıyor ki ona artık zeytinyağı demek ayıp olur.