#tüm antabuse başlıkları

kendisi ile birkaç gün önce youtube algoritmasının piyano sevdiğimi bilmesi sebebiyle karşılaştım. çalışmalarına hasta oldum, müziği beni benden aldı diyebilirim.

kendisini tanıdıktan sonra hayatta olan ve sevdiğim piyano kompozitör sıralaması aşağıdaki şekilde oluşmuştur:

1- büşra kayıkçı
2- ludovico einaudi
3- evgeny ginko
4- myuu
5- fazıl say

yahu kimmiş bu kadın da buralarda başlık olmuş diyenleri şöyle alalım.
"nekşlis" ile zirveye çıkan hakikattir. peki nedir bu kölelik?

öncelikle tanım: algoritmalar her ne kadar "iyi niyet karinesi" ile doğmuş olsalar da bunların bugün tek bir amacı vardır: sizi daha öngörülebilir kılmak! bu da sizi algoritmanın yönlendirdiği veya kulağınıza fısıldadığı yola doğru gitmenize teşvik ediyor ve nihayetinde cumburlops algoritmanın bir çeşit kölesi oluyorsunuz.

peki bu öngörülebilir olmak ne kimin işine yarıyor? kısa tanımı ile pazarlamada markaların hayatta kalması demek aslında. (döndük dolaştık cüzdanımıza geldik) marka, eğer seni "öngörüyorsa" sana uygun ürünün ne olduğunu da önüne koyabiliyor. seni tüketime sürüklemek için ne üretmesi gerektiğini iyi bilecek de diyebiliriz.

"ne köleliği kardeşim, bırak bu zeitgeist ayaklarını. ben kendim tıklıyorum seçtiğim müziğe ya da videoya" diyebilirsiniz. bunun testi basit: izleyeceğiniz video ya da dinleyeceğiniz şarkıyı ne oranda adres çubuğunda arıyorsunuz? eğer yarı yarıyadan fazla ise algoritma sizi sizden iyi tanıyor ve size ne yapmanız gerektiğini söylüyor. garip olan şu ki siz kendim yaptım sanıyorsunuz, hepsi bu.

sizi sizden iyi bilen bir yazılım olan algoritma az namussuz değil, aynı filmi ya da videoyu farklı kapaklarla da hazırlıyor. hani şu kabına bakıp almaya karar verdiğimiz kitaplar gibi kapağına bakıp videolar da açıyoruz. farzı misal eğer onulmaz bir romantiksek bu tespit ediliyor ve film içerisindeki en romantık sahne bulunup o filmin kapağı yapılıyor. başka kategoriye girdiysek başka kapak olabiliyor. (adamına göre muamele veya nabza göre şerbet)

"bir örnek ver, yoksa yalancısın" diyen olabilir, hoca durur mu yapıştırmış cevabı: good will hunting (türlçesi can dostum) filmi var ve epey meşhur bir filmdir. bu filmde eğitim almamış ama inanılmaz zeki bir kahramanımız vardır ve ipe sapa gelmez bir tavrı vardır. nedense bu üstün zekalı kahramanımızı yola getirmek lazım gelir ve orada kendisi de üstün zekalı olan bir hoca bulunur. onunla iletişime geçer ve kavga gürültü sonrası bu arkadaş üniversite bünyesine kazandırılır.

bakın bu kendimce anlattığım hikayede herhangi bir kadın erkek ilişkisi yok. hatta bir sahnede çocuğumuz dallama olduğu için kendisine yazan kızın birine postayı "dışaaa" diye koyuyor, bu sahne de 5 dk sürüyor sürmüyor.
bununla beraber sen sürekli aşk filmi izleyen biriysen ve algoritmaya kaçınılmaz bir şekilde yakalandıysan, sana bu filmin kapağı bu kısa sahneden bir kesit olabiliyor.

derdim köleliği kaldırmak değil bundan olabildiğince uzak durmak ki hem akıl sağlığımı muhafaza edeyim hem de cebimdeki parayı nasıl kullanacağıma ben karar vereyim.

ezcümle: uzaktan kumanda benim elimdeyken güzel başkasının elindeyken değil.
öncelikle tanım: hakikatin ışığı, fikirlerin çarpışmasından çıkar.

genel olarak fikirlerin çarpışmasından korkma hali insanın günlük yaşantısında geçerlidir. (aman ali rıza bey tadımız kaçmasın)

bununla birlikte eğer net bir sonuca gidilmesi gerekiyorsa bu fikre karşı duranların görüşlerinin alınması elzemdir. farklı cenahtan fikirler ve bunların mücadelesi sonucunda tatmin edici bir karar çıkma ihtimali diğerinden daha muhtemeldir.

2. dünya savaşı öncesinden bir anekdot anlatarak yazımı bitiriyorum: savaş önce ekonomik açıdan hızla toparlanan ve hiperenflasyonla boğuşan weimer cumhuriyetinin olumsuz etkilerini neredeyse sıfırlayan nasyonel sosyalist partisinin aktivitelerine yahudi lobisi tam destek veriyordu. onlar inanıyordu ki kendilerine bu denli karlı iş yaptıran iktidar ileride daha da çok para kazandıracaktır. kendi meclislerinde/topluluklarında hitler'e tam destek veriyorlardı ki tartışmasız verdikleri bu desteğin pişmanlığını en çok onlar yaşadı.

bu sebeple artık yahudi meclisinde eğer herkesin aynı yönde oy kullandığı bir karar çıkarsa, biri bu görüşe katılmasa dahi muhalefet oluyor ve alınacak karar konusunda eleştiride geri durmuyor.

özet: sizi ileriye götürecek olan farklı fikirlere karşı nasıl durduğunuz ve eleştiriden nasıl beslendiğinizdir.
tüylerinin rengi ile paralel isimler tarafımca en makbul olanlardır:

tarçın favorimdir.
benim için karlı kayın ormanıdır.

üniversite yıllarımda farklı bölümlerin 119 kodlu calculus sınavının önceki günü okulumun meşhur stadyumunda gece geç saatte neredeyse anırarak bu şarkıyı/türküyü söylemişliğim mevcuttur, (herhalde çok küfür yemişliğim de olasıdır.)

kusura bakmayın da pek pişman değilim. yine olsa yine yaparım, benena.
bindiğiniz durağa göre ihtimali değişen eylemdir. her yiğide nasip olmamaktadır.

diyelim avcılar'dan biniyorsunuz ve saat de mesai çıkış saati sonrası vs değil. olur bu iş kardeşim oturma ihtimali kuvvetlidir.

bununla beraber metrobüs prime time suları içinde oturmanız merkür ve venüsün ekliptik halde durması ihtimali ile denktir. yani imkansıza yakındır.

ama çilesi ile kavgası ile oturma ihtimali ile metrobüs canımız ciğerimiz. varsın ayakta gidelim.
başlığın uzun hali: "günümüzde rap müziğin bir zamanların arabesk müziği gibi toplumsal sorunların çözümsüzlüğü ve çaresizliği yansıtması gerekçesiyle protest olması ve gençler arasında yükselişe geçmesi" olacaktır. (bkz: karakter sınırı sebebiyle yazamadıklarımız)

bu bir rap eleştirisi değildir: ben de kendimi kaptırmadan rap dinliyorum. (umuyorum dinlerken şirazeyi kaydırmıyorum)

yetmişli yıllarda arabeskin ortaya çıkışı, ambargolara, uzun kuyruklara, siyasi çözümsüzlüklere denk gelmektedir. neticesinde; insanın bu durumdan çıkamamasını kendince yaptığı isyanı göstermekteydi.

bu dönemde de rap bunun yerini almışa benziyor. salt zorlu ekonomik şartlardan söz etmiyorum: toplumun yozlaşmışlığı, ilişkilerin plastik hale gelişi, aranan yolun bulunamayışı ve bilumum uyuşturucu türevi maddenin kullanılması vs. bu dediklerimi destekliyor gibi görünüyor. rap de içinden çıkılamaz durumun dışa vurumunu ve insanın haykırışını resmediyor.

toplumun ruh sağlığından endişeliyim sözlük, gelecek günler nasıl gelecek?
başlığı doğrudan vilayet adı söyleyerek açtım çünkü bu şehirde ev satın almaya kalkmak; varınızı yoğunuzu verip bir de üstüne kredi çekip var olan kıymetli zamanınızı borç ödeyerek geçirmek zorunda kalacağınız ve sıkış tepiş evlerin arasında hayat boyu yaşayacağınızı taahhüt edeceğiniz bir eylem.

evet bir yatırım yapıyorsun, bu kulağa iyi bir şey gibi geliyor olabilir. bununla birlikte olabilecek yıkıcı bir deprem gömdüğün varını yoğunu alıp usulca çekilebilir hayatından. dımdızlak ortada kalabilirsin. unutmayın(!) ödediğiniz dask primleriniz size maksimum 240 bin tl olarak geri dönecektir, tabii deprem sonrası hayatta kalırsanız ve sigorta şirketi de batmamışsa.

yarını öbür günü düşünmek için geçerli bir hadise midir bilmiyorum zira yaşlanınca bu şehirde kalmak ister miyim ondan da pek emin değilim.

iki ucu çiçekli değnek ya da keskin bıçak siz ne derseniz artık. bu ne yaman çelişki anne?
tanım: hayvanat bahçesi dediğimiz yer, büyük ve küçük fark etmeksizin özgürlüğü ellerinden alınmış hayvan topluluğunun kafeslerde gösteriye çıkarıldığı alandır.
vicdansızlıktır, olay kendinizi içerideki hayvanların yerine koyduğunuzda daha anlaşılır hale gelecektir. doğrudan müebbet hapis!
şunu diyebilirsiniz: o hayvanların bakıcıları, veterinerleri vs var, senden benden iyi yaşıyorlar. ayrıca hayvana kariyer planı mı yapacaksın diyenle de karşılaşmıştım. sadece komik!
çocuklara hayvanları göstermek eğitici oluyor diyene de bugünün online dünyasında bu hakikaten gerekli mi bundan da emin değilim.
özet: biz insanoğlu keyfimize göre doğayı ve hayvanların yaşam alanını ne oranda değiştiriyorsak günün birinde o ölçüde zarar göreceğiz.
yuval noah harari beyanıdır. tam hali: "tarih; insanın buğdayı evcilleştirmesinden çok buğdayın insanı evcilleştirmesi ile devam etmiştir."
ilk olarak anadolu coğrafyasında ortaya çıkan buğday tarımı konar göçer ve avcı toplayıcı insan gruplarını yerleşik hayata zorlamıştır. devamında din, inanç gibi duygular gelmiştir. tek tanrılı yani semavi dinlerin de mezopotamya bölgesinde ortaya çıkması bu anlamda pek şaşırtıcı olmamıştır diyebiliriz.

hayvanlardan tanrılara sapiens kitabından alıntıdır.