#tüm nes başlıkları
bugün mercedes benz fashion week'te defilesini izlediğim modacı.
sonbahar ve kış aylarında en çok kullandığım siyaha yakın bordo renkte pastel ojesi. harika bir renk. yazın nar çiçeği ve açık kırmızılar favorim ama kışın daha koyu renkleri tercih ediyorum.
dün gece vefat eden, yıllarca çalıştığım, çok şey öğrendiğim, sevdiğim, reklamcı. son ziyaretimde uzun uzun sohbet etmiş, gülmüştük. fikirleri benim için önemliydi ve hiçbir zaman desteğini esirgemedi. çok üzgünüm... mekanı cennet olsun.
geçtiğimiz hafta sonu bir dergide şimdiki sahibi osmanlı sanatı uzmanı serdar gülgün'ün röportajındaki fotoğraflar sayesinde tanıdığım köşk.
1800'lü yıllarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı ayaklanan ve ihtilal başarısız olunca Osmanlı'ya sığınan Macar askeri Josef Kohlmann, ihtilalı yaptığı arkadaşlarını toplayıp İstanbul’a gelir. Sultan Abdülmecit İstanbul’da kendilerine sığınma hakkı verir. Fakat Avusturya onları cezalandırmak için geri isteyince İstanbul’da olmaları büyük bir problem haline gelir. Bu nedenle dinlerini ve isimlerini kağıt üstünde değiştirip Müslüman olurlar ve Josef, abartılı Feyzullah ismini alır.
O yıllarda Ruslar’a karşı yapılan Kırım Savaşı devam ediyor. Feyzullah da Osmanlılar’la savaşa katılır. Çok başarılı bir kumandan olduğu için dönüşte Padişah Abdülmecit ona “Paşalık” ünvanı verir ve ömrü boyunca Macar Feyzullah Paşa olarak kalır.
sonra bu arsayı alıyor ve köşkü yaptırıyor. Deniz kıyısında bir yer istemiyor. Macaristan’dan geldiği için yeşillikli ve dağların içindeki bir yer tercih ediyor ve burayı yazları av köşkü olarak kullanıyor.
vefatı sonrasında pek çok mirasçı arasında bakımı yapılmayınca yıllar içinde yıkılmaya yüz tutmuşken gülgün tarafından satın alınıp restore ediliyor. şahane bir köşk. görmek isterdim ancak özel mülk olduğu için ancak bir davet olur da katılırsam görebilirim. kısmet *

1800'lü yıllarda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na karşı ayaklanan ve ihtilal başarısız olunca Osmanlı'ya sığınan Macar askeri Josef Kohlmann, ihtilalı yaptığı arkadaşlarını toplayıp İstanbul’a gelir. Sultan Abdülmecit İstanbul’da kendilerine sığınma hakkı verir. Fakat Avusturya onları cezalandırmak için geri isteyince İstanbul’da olmaları büyük bir problem haline gelir. Bu nedenle dinlerini ve isimlerini kağıt üstünde değiştirip Müslüman olurlar ve Josef, abartılı Feyzullah ismini alır.
O yıllarda Ruslar’a karşı yapılan Kırım Savaşı devam ediyor. Feyzullah da Osmanlılar’la savaşa katılır. Çok başarılı bir kumandan olduğu için dönüşte Padişah Abdülmecit ona “Paşalık” ünvanı verir ve ömrü boyunca Macar Feyzullah Paşa olarak kalır.
sonra bu arsayı alıyor ve köşkü yaptırıyor. Deniz kıyısında bir yer istemiyor. Macaristan’dan geldiği için yeşillikli ve dağların içindeki bir yer tercih ediyor ve burayı yazları av köşkü olarak kullanıyor.
vefatı sonrasında pek çok mirasçı arasında bakımı yapılmayınca yıllar içinde yıkılmaya yüz tutmuşken gülgün tarafından satın alınıp restore ediliyor. şahane bir köşk. görmek isterdim ancak özel mülk olduğu için ancak bir davet olur da katılırsam görebilirim. kısmet *


lezzetine bayıldığım, zeytin ağacının meyvesinden elde edilen sağlıklı yağ. küçükken zeytinyağı reklamlarında bir tabaktaki zeytinyağına ekmek batırıp yiyenleri gördüğümde "ıyyyy yağa ekmek batırılıp yenir mi!" derdim. ama yıllar sonra ayvalık'ta tanıştığım sızma zeytinyağları sayesinde en sevdiğim şey bu olabilir. bugünlerde yaptığım bazı araştırma ve toplantılar neticesinde oldukça güzel bilgiler edinmeye başladım. ara ara bunları paylaşacağım.
harvard business review serilerinden biri. belki içinde birkaç cümle çıkar ve bana bir şey katar diyerek aldım ama fiyasko. hatta "en yakınındaki kitabın 95. sayfasından alıntı" başlığına yazayım dediğimde 95. sayfada o kadar yazmaya değer bir şey bulamadım ki alıntı bile yapamadım*
girişimci fakat maddi imkandan yoksun kişilere destek olma amacı ile yatırım yapan kişi. yatırımcıdan farklılaştırmak için "melek" ön tanımının kullanılması bu güzel amacı vurgulamak için olsa da maalesef bizde sistem öyle işlemiyor. klasik yatırımcıdan hiçbir farkı olmayan bir sistemde neden "melek yatırımcı" tanımı kullanılıyor hiç anlamış değilim. arkadaş adam fırsatı görmüş yatırımını yapmış, karşılığında da cebine giren paraya bakacak. bu tanım gönülden yapılan yatırımlar için kullanılmalı. örneğin geçtiğimiz günlerde birkaç kadın el birliğiyle bir ürün çıkarmış ve bunun için de yavaş yavaş seri üretime geçmişlerdi. "melek yatırımcı" kendi için küçük onlar için büyük bir yatırım ile hayatlarını değiştirebilir. o zaman da bu tanımlamayı sonuna kadar hak eder.
ofiste konuşulmasıyla öğrendiğim bilgi. tamam iyisin hoşsun güzel de söylüyorsun ama 280 TL ne yahu? o parayı verip konsere gidene şaşarım. binlerce sesi güzel kız var bu tarzda şarkı söyleyen. youtube iyidir. *
türk mucit. 1927 yılında tayyare makinist mektebi'nden birinciikle mezun olmuş. kendi kendine havalanan planör, otomatik açılan paraşüt, dikey kalkan helikopter gibi pek çok önemli icat ona ait. 1938 yılında planörle 14 saat 20 dakika havada kalarak dünya rekoru kırmıştır.
1943 yılında otomatik paraşüt açma sistemini buldu. Bu muhteşem buluşla hiçkimse ilgilenmedi. Amerikalılar hariç! Tabii ki icadı çalındı. Kendi ağzından konuyu şöyle anlatmış Emrullah Ali Yıldız:
“İşte bu sıralarda karşıma iki yabancı mühendis çıktı. Keşfimle çok yakından ilgilendi. Tetkik ettirmek üzere benden hesap ve projeler istendi. Hepsini aldı gitti. Aradan tam bir sene geçtikten sonra cevap geldi. Geldi ama, artık bizim keşif, keşif olmaktan, icat olmaktan, ihtira olmaktan çıkmıştı. Tabii tıpkısı değil, fakat benimkine benzer bir alet, şimdi Amerika havacılığında muvaffakiyetle tatbik ediliyor.”
yine uçakların pervane yapımıyla ilgili bir icadını kabul ettiremedi ve 1.000 usd'ye amerikalılara satmak zorunda kaldı.
tüm bunların sonunda tabii ki küserek kendine bir fotoğraf stüdyosu açtı. ama orada da icadı bırakmadı. stüdyoda bir aynanın karşısına geçerek kendi fotoğrafını çekebildiğin bir sistem kurdu ve adını da gör-çek koydu. bugünlerde sunay akın öncülüğünde türk dil kurumu'na selfie yerine özçekim değil gör-çek teriminin kullanılması için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. ben de sonuna kadar destekliyorum.
1943 yılında otomatik paraşüt açma sistemini buldu. Bu muhteşem buluşla hiçkimse ilgilenmedi. Amerikalılar hariç! Tabii ki icadı çalındı. Kendi ağzından konuyu şöyle anlatmış Emrullah Ali Yıldız:
“İşte bu sıralarda karşıma iki yabancı mühendis çıktı. Keşfimle çok yakından ilgilendi. Tetkik ettirmek üzere benden hesap ve projeler istendi. Hepsini aldı gitti. Aradan tam bir sene geçtikten sonra cevap geldi. Geldi ama, artık bizim keşif, keşif olmaktan, icat olmaktan, ihtira olmaktan çıkmıştı. Tabii tıpkısı değil, fakat benimkine benzer bir alet, şimdi Amerika havacılığında muvaffakiyetle tatbik ediliyor.”
yine uçakların pervane yapımıyla ilgili bir icadını kabul ettiremedi ve 1.000 usd'ye amerikalılara satmak zorunda kaldı.
tüm bunların sonunda tabii ki küserek kendine bir fotoğraf stüdyosu açtı. ama orada da icadı bırakmadı. stüdyoda bir aynanın karşısına geçerek kendi fotoğrafını çekebildiğin bir sistem kurdu ve adını da gör-çek koydu. bugünlerde sunay akın öncülüğünde türk dil kurumu'na selfie yerine özçekim değil gör-çek teriminin kullanılması için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. ben de sonuna kadar destekliyorum.

(bkz: sunay akın)'ın tek kişilik gösterisi. geçtiğimiz cuma akşamı izleme fırsatı buldum. bilmediğimiz pek çok şeyi güzel bir hikaye dinler gibi öğrenmek oldukça keyifliydi. aynı zamanda hep yaptığımız gibi hak ettiği değeri bulamayıp yok olup gitmiş pek çok şeyi yeniden keşfetmek çok acıydı. bugün oturup (bkz: emrullah ali yıldız) hakkında ne bulursam okuyacağım.