#tüm nes entry'leri
1991 yılında çıkardığı gülümse albümü türk müzik tarihinin en çok satan albümleri listesinin başlarında yer alır ve bence haklıdır da bu başarıda. içinde tek bir kötü şarkı yoktur. her şeyi yak ve kıymetli (bkz: ara dinkjian)'ın bestesi vazgeçtim 'i dinlemeye doyamıyorum.
türk pop müziğinin en önemli sanatçılarından biri. besteci, müzisyen, söz yazarı. uzun yıllar dinlemeyi unutup bir mini konserine arkadaşlarımın çağrısıyla gitmiş ve ne kadar kıymetli olduğunu yeniden hatırlamıştım geçen yıl.
(bkz: youtube) linkleri:
* gidelim buralardan
* gitme kal bu şehirde
* sokak kızı
(bkz: spotify)linkleri:
* gidelim buralardan
* gitme kal bu şehirde
* sokak kızı
(bkz: youtube) linkleri:
* gidelim buralardan
* gitme kal bu şehirde
* sokak kızı
(bkz: spotify)linkleri:
* gidelim buralardan
* gitme kal bu şehirde
* sokak kızı
20. yüzyılın en önemli yazarlarındandır.
"beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız bayım"
"beyinlerimiz savaşsın isterdim ama görüyorum ki siz silahsızsınız bayım"
(bkz: mehmet aslantuğ)'un attığı bir tweette okuduğum ve sonuna kadar katıldığım liste:
değer verilen şeyler:
-para
-partiler
-diziler
-ünlüler
-futbol
-beton
-biatlık
-köylü kurnazları
değer verilmeyen şeyler:
-kitaplar
-bilim
-hayvanlar
-ormanlar
-aydınlar
-sağlıkçılar
-eğitimciler
-medeni insanlar
değer verilen şeyler:
-para
-partiler
-diziler
-ünlüler
-futbol
-beton
-biatlık
-köylü kurnazları
değer verilmeyen şeyler:
-kitaplar
-bilim
-hayvanlar
-ormanlar
-aydınlar
-sağlıkçılar
-eğitimciler
-medeni insanlar
her geçen gün çoğalan, görgüsüz, tahammülsüz, kaba, cahil araç kullanıcılarına verilen ad. geçtiğimiz günlerde seydioğlu baklavaları'nın sahibi olduğu belirtilen 2 insan müsvedesinin estirdiği terörü izledik. tutuklandılar ve umarım hak ettikleri cezayı alırlar da emsal teşkil eder diğerleri için. buna çok benzer bir olayı üç kere de ben yaşadım. birincisinde (bkz: e5)'e bağlanırken sapağa emniyet şeridinden dahil olmaya çalışan birine yol vermedim, sinirlendi ve trafik açıldığında makas atarak önüme geçti. frene basıp beni durdurdu, arabamın ön camını yumruklamaya başladı. geri vitese takarak yanından uzaklaşıp polise haber verdim, bilmiyorum ne oldu. diğer olayda yine sapakta yol vermediğim bir minibüs 2 şerit yolu keserek önümde durdu, yine aynı taktikle yanından uzaklaştım. son olayda ise istanbul'un göbeğinde ve sıkışık trafikte otoparktan yola yeni dahil olmuş, emniyet kemerimi bağlarken önümdeki araçla aramda oluşan yarım araçlık ara için korna çalan dolmuş şoförüne ne var dediğim için oldu. adam dolmuştan inip kapımı açtı, ki düşünün daha araba 2. vitese geçmemiş ve kapıları kilitlememiş. bağırdı çağırdı, ben ona bağırdım çağırdım, polis çağırdım ama kaçtı. plakasını verdim ama ne oldu bilmiyorum. şuna eminim ki arabayı kullanan bir kadınsa ve (kro) erkek o yolu alamamışsa bunu gurur meselesi yapıp saldırıya geçiyor. bir de klasik "kadındır kötü kullanıyordur" ön yargısıyla yaklaşanlar var. 15 yıldır istanbul trafiğinde ve şehirlerarası yollarda yılda min 20.000 km. yapan biri olarak söyleyebileceğim tek şey şu: kadınlarda daha ürkek kullanma, kontrolsüz çıkışlar, sol şeridi düşük hızda işgal etme gibi kronikleşmiş hatalar olabilir ama erkeklerin de bin tane kusurunu sayabilirim. emniyet şeridini kullanma, sapaklarda yandan kaynama gibi şark kurnazlıklarından vazgeçmeliler mesela. (bkz: kadın - erkek ayrımcılığı) yapmaya gerek yok, her şeyde olduğu gibi bunda da iyisi vaaaar kötüsü var. konu biraz dağıldı, konunun özü, ülke olarak cahilleşiyor, kabalaşıyor ve tahammülsüzleşiyoruz. bunun da en güzel örneklerini trafikte yaşıyoruz maalesef.
adı d100 karayolu olarak değiştirilmesine rağmen istanbul şoförlerinin e5 olarak adlandırmaya devam ettiği, türkiye'nin doğusu ile batısını birleştiren en önemli karayolu. ne zaman e5'i kullansam hep pişman olurum. her yerinden bağlantı olması, yeni araç kullanmaya başlayanların tem'den korktuğu için hep burayı kullanması, şirinevler-haliç-mecidiyeköy gibi bağlantı noktalarının 7 gün 24 saat sıkışık olması vb... yüzünden. hep söylüyorum bir gün istanbul'u terk edersem bunun en önemli nedeni trafik olur.
eğlenceli ama keşke her şey bu kadar kolay olsa dediğim reklam. markalaşmak, ürüne artı değer katmak daha karlı kazanç elde etmek için de yol açıyor tabii ki. bir yatırım yapıyorsunuz ve bunun da karşılığını daha iyi bir kar marjıyla kapatıyorsunuz. şöyle düşünün: sirke, sadece yediğiniz elmanın kabuğuyla yapabileceğiniz çok basit bir fermente ürün. yeni yeni gelişen fermente ürün tüketimi artışıyla bunu şık sunumla yapan yerler çıktı. 4-5 şişe alıp 100 tl üstünde para veriyorsunuz. ne yani şöyle mi bakalım konuya? "ohoooo basit sirkeyi süslü bir şişeye koydu 100 tl'ye kakalamaya çalışıyor!" arkadaki emek ne olacak? üretimi seriye çevirme maliyeti, markalaşma maliyeti, tanıtım maliyeti, çalışan maliyeti, vergi yükü, kaybetme riski... adam demiş ki ben kahveciyim arkadaş, sana dünyanın dört bir yanından kahve getiriyorum, süslüyorum, doğru ısıda demliyorum, sadece kahve değil sosyal bir ortam da sunuyorum, maliyeti de bu. makineden kahve alıp bunu pis tahta masa-sandalyelerde sunmaya benzemiyor yani o iş. (kahve sevmem, fast food da sevmem)
olmayan, bazı durumlarda olsa da çalışmayan mekanizmadır.
(bkz: englishman in new york) başlığı sonrasında aklıma gelen muhteşem bir (bkz: sting) şarkısı. dinlemelere doyamıyorum. la belle dame sans regrets
(bkz: sting)'in harika şarkısı. birkaç yıl önce cris cab de seslendirdi. o da keyifliydi.