#tüm begemos başlıkları

barış müstecaplıoğlu nun şamanlar diyarı serisinde Mehmet siyah kalemin şu resminden yola çıkarak yarattığı boynuzlu, yılan kuyruklu topluluk.
harnan - harnan-rIzwK
Fantastik roman yazarı. Bütün eserlerini okuyamadım. Okur muyum bilmiyorum. Bana çok hitap eden bir alan değil. Ancak şamanlar diyarı ilgi çekici ve kendini okutturan bir seri. Konular ve konunun işlenişini sürüklüyor. Ama dil kısmında özellikle diyaloglardaki yapaylık göze batıyor.
mehmet siyah kalemin çizimlerinden yarattığı harnanlar güzel bir detay.
15. yy'da yaşamış büyük sanatçı. Hayati hakkındaki bütün bilgiler resimlerinden anlaşılabildigi kadar. Ama eserlerinin ve üslûbunun kendinden önce veya sonra bir devamı yok. 'insanların ve cinlerin ustası' onun için kullanılan en güzel tabirmiş gibi geliyor bana.
Resimlerine, nakışlarına bakmaktan kendimi alamıyorum. Resimlerindeki yoğun Şamanizm, Budizm etkisi çok açık olmakla beraber Hristiyanlık ve İslamiyet etkisi de görülüyor. Ama özellikle sosyal yaşamdan resimler ve acayip yaratıklar bana mükemmel görünüyor.
Sanat anlamında ülkemizin en büyük sıkıntısı olan tanıtım bu büyük sanatçı içinde geçerli. Avrupa'da böyle bir sanatçı olsa diye düşünüyor insan. Şu an ne filmler, ne hikayeler, ne romanlar, ne araştırmalar yapılmıştı.
Yine de bizde hiç çalışılmamış değil. Özellikle barış müstecaplıoğlunun Mehmet siyah kalem' e özel bir yaklaşımı var. Hakkında yazdığı bir roman... Çizimlerinden çıkardığı bir resmi de fantastik romanında iyi bir şekilde kullanmışlığı var.
hasan ali toptaşın rezilliğine karşı yaptığı savunma... Bu ne demek şimdi? Ben yapmadım çüküm mü yaptı demek? Böyle adice bir şey olamaz.
Türk resminin en büyük ressamlarından... Yıllarca süren arayışından sonra Anadolu'yu gezip resimde kendi kimliğini oluşturmuştur. Ama şairliği ressamlığı kadar muazzam olmasa da can evinden vurduğu şiirleri küçümsemek pek mümkün değil. üç dil, karadut, yiğidim aslanım muazzam şiirlerdir.

"En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun"
Van'ın güneydoğusunda yer alan, uzunluğu 1,5 km, genişliği 0,5 km olan Akdamar Adası’nın ismiyle ilgili şöyle bir efsane anlatılır:Çok eskiden Van’da bir Keşiş yaşamaktaymış. Bu Keşiş’in dünyalar güzeli bir kızı varmış. Kız o kadar güzelmiş ki, O’nu bir gören bin gönülden vurulurmuş. Bu güzel kızın ismi de “Tamara” imiş. Bütün Vanlı delikanlılar Tamara’nın peşinde dolana dursunlar, Tamara gönlünü yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı bir Türk gencine kaptırır. İki sevgili gizli gizli buluşurlar. Bu buluşmalar bir süre devam eder. Sonunda iki gencin aşkını Van’da duymayan kalmaz. Keşiş, kızını bu sevdadan vazgeçirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın başaramaz. Tek çare, kızını Van’dan uzaklaştırmaktır. Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar Adası’nda bir kilise yaptırıp, kalan ömrünü kızıyla beraber bu adada geçirmeye karar verir. Seven iki kalbi birbirinden ayırmak mümkün mü? Tamara ile Türk gencinin aşkları o kadar yüce, o kadar engel tanımaz ki... Keşiş’in Tamara’yı Ada’ya hapsetmesi de fayda vermez. İki genç, anlaşırlar. Delikanlı, her gece kıyıdan yüzerek Ada’ya çıkacaktır. Bu arada Tamara da sevgilisine adayı bulabilmesi için fenerle işaret verecek, O’na yardımcı olacaktır. Dedikleri gibi yaparlar. Delikanlı, yaz demez, kış demez, fırtınaya, dalgaya aldırmaz, her gece yüzerek Ada’ya çıkar. Sabaha kadar Tamara ile birlikte olurlar. Gün ışımadan da tekrar yüzerek geri döner. Bir zaman sonra Keşiş, iki gencin buluştuklarını öğrenir. Bir gece, kızın bıraktığı işaret fenerinin yerini değiştirir. Feneri, keskin ve sivri kayalıkların bulunduğu bir tarafa bırakır. Tamara da Delikanlı da kurulan tuzaktan habersizdirler. Delikanlı her zaman olduğu gibi yine kıyıdan suya girer, Ada’dan görünen ışığa doğru yüzmeye başlar. Şanssızlık bu ya, o gece, hem çok karanlık, göl de aşırı dalgalıdır. Delikanlı yüzer, yüzer, yüzer... Kollarında derman tükenir. Işığa doğru yüzdükçe ışık uzaklaşır sanki. Dalgalar daha da kudurur. Kuvvetli bir dalga, gücü tükenen delikanlıyı yükselttiği gibi sivri ve keskin kayalara çarpar. Her tarafı parça parça olan delikanlının, gölün karanlık sularına gömülürken : “Ah Tamara, Ah Tamara!...” feryatları, kayalıklardan yankılanarak Tamara’ya kadar ulaşır. Artık Tamara’ya dur olur mu? O da gözünü kırpmadan kendisini azgın dalgaların kucağına bırakır ve kaybolur. Böylece, yaşarken bir araya gelmeleri engellenen iki genç, sonsuza kadar sürecek beraberliklerine, Van Gölü’nün lacivert sularının derinliklerini mekân seçerler. Bu acıklı sonun yaşandığı adanın ismi de o günden sonra “Ah Tamara” nın değiştirilmesi ile akdamar olur.

sarıkamış'ta bulunan inanılmaz güzel bir yapı. Katerina'nın av köşküymüş. Tek bir çivi bile kullanılmadan yapılmış kocaman, etkiliyici bir köşk. Çok bakımsız ve kaderine terk edilmiş olsa da büyüsü sarıp sarmalıyor.
Van'a yolunuz düşerse kedi evini ziyaret edip Van kedilerini besleyebilirsiniz hatta böyle bir niyetiniz yoksa bile güzelliklerini görüp istemsizce bunu yapıyorsunuz. Gözler inanılmaz güzellikte... Türün bozulmaması ve kaybolmaması için çok fazla çaba gösteriliyor. Takdiri hak ediyorlar.
Van gölü üzerindeki en büyük ada. Gevaş'da vapura binip Van gölünün ve nemrut dağının eşsiz manzarası ile yavaş yavaş, heyecanlana heyecanlana adaya doğru gidiyorsunuz. Adaya çıkınca nakış nakış işlenmiş bir kilise çıkıyor karşınıza. Kutsal metinlerden hikayelerin kilise duvarlarına işlendiğini görüyorsunuz. Her bir kabartmanın hikayesi var. Hele bir de Mayıs ayında gittiyseniz bembeyaz çiçekler açmış bademlerin arasında büyülenip geziyorsunuz. Bir de yanınızda iyi bir hikaye anlatıcısı varsa güzelim bir aşk hikayesi ile hayran hayran etrafınıza bakıyorsunuz.