hasan ali toptaş

1958 yılında denizli'de doğmuş türk yazar. türk edebiyatına alışık olmadığı bir tarz sunmuştur. tam bir dil işçisidir. modernist bir postmodern olarak tarif edilir. büyülü gerçekçi öğeler ustalıkla kullanılır kitaplarında. yaşayan (2017 itibariyle) en iyi yazarladan biridir. memur emeklisidir.
"bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor" cümlesini kuşlar yasında gider adlı romanında bulacağınız yazar.
sonra bi anlık .. çöplükteki kediden, dağ başına, huzurevi ziyaretlerinden, gregor samsaya, aileden kabuk bağlayan yarana kadar geniş bir yelpazede düşündürüyor.
türk edebiyatına birbirinden nitelikli eserler bırakmış şair ve yazar.

tiyatroya uyarlanarak yıllarca sergilenen şiirsel metinlerden oluşan "yalnızlıklar", seçme öykülerinin toplandığı "ölü zaman gezginleri", yunus nadi roman ödülü almasını sağlayan "gölgesizler", en sevdiklerimden biri olan ve her yaştan okuru kendine bağlayacak "ben bir gürgen dalıyım" gibi pek çok kitabı yayımlandı. uykuların doğusu, harfler ve notalar, kayıp hayaller kitabı, geçmiş şimdi gelecek ve başlarken yalnızsın bitirdiğinde daha yalnız gibi diğer eserleriyle ise farklı edebiyat ödüllerine layık görüldü.

kitapları pek çok dile çevrilen; kendine has dil ve anlatımıyla okurda çok farklı bir tat bırakan hasan ali toptaş için yapılabilecek en doğru tanım, gerçekten de yaşayan en iyi yazarlardan biri olduğudur.
kullandığı yoğun bilinç akışı yönetemi ve ağır daha doğrusu ağdalı dili sebebiyle rahatlıkla okuyamadığım bir yazar.
Hani puslu havada önünüzü görmezsiniz de karşınızdaki şeylere anlamlar yüklemeye çalışırsınız ya işte Hasan Ali Toptaş da o puslu havada gördüklerini anlatmaya çalışıyor. Özellikle hayatın, yaşamanın, insanın kendi benliğinin ve sorgulayışının hikayesini anlatmaya çalışıyor bence. Ama bunu insanlık için değil kendi için yapan bir adam var. Her metninde kendini aramaya çalışan farklı bir Hasan Ali Toptaş var. Bunu yaparken de özellikle dilin imkanlarından yararlanışı göz kamaştırıcı.
şu an her yerde kendisi tarafından taciz edilmiş kadınlar yaşadıklarını anlatıyor. doğruysa -ki öyle gibi görünüyor- okuduğum her kitabında tacizci olduğunu hatırlamak çok kötü olacak...
Arkadaşlarımın kitaplarını hediye etmesiyle tanıdığım ve bu zamana kadar okumaya fırsat bulamadığım yazardır. İyi ki fırsat bulamamışım çünkü an itibariyle kendisinden soğudum.
yediği haltı, mesleğini icra ederek, yine sözüm ona "sanatsal" ifade ile af dileyen yazar. kendisi kabul etmeden önce körü körüne savunan hem cinslerimi de okudukça sinirlerim bozuldu. başkasının eline, gözüne kefil olmayın.
İşin özürle değil zihniyeti değiştirerek bir çözüme kavuşacağını bilmemenin vuku bulmuş hali. Toplum olarak statülere ya da sıfatlara öylesine devasa anlamlar yüklüyoruz ki suçu işleyen o suçu itiraf etmedikçe o devasa anlamlar yüklediğimiz kimliklerin altında yaşamaya devam ediyoruz. Suçun temeli toplumdur ve toplum ataerkil ve baskın zihniyetinden kurtulmadıkça hak ihlallerini görmeye ve duymaya devam edeceğiz. Özürler samimi gelmiyor hele de zihniyetin değişmediği barizken.
"eril faillik" ile başlayıp "bilmeden, fark etmeden, düşünmeden" diye devam eden ve sonunda " samimiyet" kelimesi kullanılan bir şerefsizlik açıklaması olabilir mi? Taciz etmişsin üstüne üstlük boş edebiyat yapıyorsun.