#tüm murat-sahin entry'leri

hayatım boyunca anlayamadığım ve asla içine giremeyecek olduğum olay'dır. 0.7 ucu olan var mı diye bağırdığınızda size en hızlı dönüş yapan kişidir. genellikle amfide hoca'nın hemen önündeki sırada ya da bir arkasında oturan ayşe, merve, aynur ya da fadime'dir. hocanın dediği her şeyi kendileri anlayabilicekleri şekilde not ederler. konu tekrar etmek en büyük hobileri, sınavdan 2 hafta önce hayatla tüm ilişkilerini kesmekse en büyük aşkları'dır. genellikle ders aralarını sınıfta geçirirler. arada değişiklik olsun diye koridor'un sınıf kapısının hemen önündeki kısmına çıktıkları da olur. sınav zamanı not istediğinizde başarı durumunuza göre sizle not paylaşırlar. eğer ona rakip olabilicek biriyseniz asla not istemeyi düşünmeyin, kızla aranızı da açarsınız, ancak daha çok geçme derdi olanların en büyük yardımcılarıdır kendileri. onları çok sevin, arada kalem, silgi ya da 0.7 uç hediye edin. tabi amacınız geçmekse :)
ilaç göndermeye karar vermiştik afrika'ya... ancak hepsinin üzerinde 'tok karnına' yazıyordu.
otostop'a ilk başladığım ve kendimle birlikte 3 arkadaşımı daha peşimde sürüklediğim olay'dır. tv kanalları gelmiş olayın haberlerini yapmış, internet sitelerinde yayınlanmış ancak aynı gün darbe gerçekleştiği için tv'de yayınlanmamıştır. olay mı ne? hemen anlatıyorum efenim. sene 2016 aylardan temmuz 4 arkadaş(burak-tayfun-enes) tatil için istanbul'dan otostopla fethiye-kelebekler vadisi'ne gitmeye karar verdik. arkadaşların ortak noktası tam olarak benim. biri mahalleden çocukluk, diğeri işten ve bir diğeri de okul'dan arkadaşım. yani tüm ailelerde benim numaram var, oğluma ulaşamazsak murat'ı ararız falan sjdkslkf. şimcik biz çıktık yola sabahın 6sında gece olmadan ölüdeniz'e vardık. otostopta 5 araç değiştirdik farklı anılar vs de var ama yeri burası değil, o farklı bir entry. o gece ölüdeniz'de kurduk çadırımızı biraz çimdik falan derken ertesi gün erkenden uyandık ve kelebekler vadisine doğru yol alıcaktık. dedik bu vadiye nasıl gideriz aga? iki farklı yol var dediler birincisi tekne turları oluyor. işte 25-30 her neyse vericeksiniz tekne kelebekler vadisine geldiğinde sen sağ ben selamet. diğer yol ne dedik tabi hepimiz minimum seviyede para harcamak istiyoruz ki paramızla dalış, yamaç paraşütü gibi şeyler yapalım. dediler bir de minibüsle kelebekler vadisinin üzerinde bir tepe var( yanlış hatırlamıyorsam faralya) oraya gidip ordan kanyondan aşağı inmeniz. bu çok cazip geldi bize sırtladık 70 litrelik çantaları kanyondan aşağı inicez, delikanlıyız tabi djfjksjd. bir de bende ekstra çadır var her neyse. olay şimdi başlıyor. biz tabi gidicemiz yere varmak üzereyiz falan herkes heycanlı ilerliyoruz, bol bol fotoğraf çekiliyoz falan. ben en öndeyim. yalnız biz ilerledikçe yol bitmek tükenmek bilmiyor ve o kadar dik bir kanyon ki ayağınız kaysa uçurumdan uçup ölmemeniz içten bile değil. neyse bizim tayfun da fotoğraf işlerinden falan pek hazetmeyen heycanlı, hemen sonuca varmak isteyen biri. tayfun bi süre sonra en öne geçti. zaman ilerledikçe arayı açtı. zaman ilerledikçe diyorum çünkü o kanyonu inmemiz tam 2 saatimizi aldı. efenim neyse kanyon bir ara öyle bir hal aldı ki 10 metre önümden gideni bile göremiyorum, baya dolambaçlı bir yoldu. ekstrası 1 saatin sonunda bacaklarım öyle titriyodu ki ben hayatımda hiç o kadar yorulduğumu, tükendiğimi hatırlamıyorum. halatlar yardımıyla falan iniyoruz kanyondan, biz böyle tehlikeli bir yol olduğunun farkında değildik kanyonu inmeden önce. neyse efendim biz arkada 3lü gidiyoruz tayfun'a bağırıyoruz falan o da bize bağırıyor. tayfuuuunnnn! -hoooopp şeklinde. işin ilginci biz sola doğru ilerlerken onun sesi hep sağdan geliyordu. başta yol dolambaçlı olduğu için biz de sonunda sağa gidicez sanmıştım ama öyle değilmiş. aradan yarım saat daha geçti. tayfun artık ses vermez oldu. biz de yorgunluktan salmışız kendimizi falan neyse efendim biz sonunda indik meşhur kelebekler vadisine. plaja gittim baktım tayfun yok. çadırların oraya gittim baktım belki çadır kurmuştur diye, tayfun yok. yazlık cafe tarzı bir pub vardı oraya gittim baktım, tayfun yok. sordum ordakilere bu kanyonun başka bir yere çıkma ihtimali var mı? dediler kelebekler vadisinin ismini aldığı bir şelale var oraya bakın, gittim baktım tayfun yok. hayatımda hiç bu kadar çok korktuğumu hatırlamıyorum, bacaklarımın titremesi falan bişey değil, çöktüm resmen. hemen jandarmayı aradık yarım saat içinde akut, afad gibi örgütler olay yerine geldi. bir de kelebekler vadisinde yaşayan murat serenli diye bir adam vardı aldı dağ malzemelerini bizi sorguya çekti. ne oldu, eşgali ne, neden telefonu kapalı vs. açıklıyorum tek tek, tayfun şurda bizi geçti, biz sola gelirken sesi sağdan geliyodu, kırmızı sweat'i var ve telefonu bozuk. adam bizi azarlıyor(olay sonunda ayarı verdim tabi) sesi sağdan gelemez orda yol mu var? siz nasıl arkadaşsınız birbirinizden kopuyosunuz falan? neyse efenim olay baya baya ciddileşti. enes eşyaların başında bekliyor ve örgütlerle iletişim kuruyor. ben ve burak dağdan tayfunun ses vermesini bekliyoruz çünkü bu dağcı murat bizi dikti bir noktaya sesinizi çıkarmayın tayfunu duyarsanız bana söyleyin yukardan ekipler tayfun diye bağırarak aşağı inicekler sesler karışmasın. tamam dedik bekliyoruz aradan 15 dk geçti, enes aradı. kanka kanka dedi, heycanlı sesle, çocuğun biri dağdan aşağı inememiş üzerinde kırmızı bişey varmış geri dönmüş belki tayfun olabilir. ben dedim aha bu tayfun aga, çok mutluyum falan. 5 dk daha geçti enes aradı kanka tayfun bulundu, mutluluktan yerimde duramıyom sıçrıyorum o derece. dağcı muratı falan çağırdım haber verdim tam dönücez, enes geri aramasın mı? kanka çocuğun fotoğrafını attılar bu tayfun değil devam edin aramaya. çöktüm yine iyiden iyiye öbür tarafa gittim gibiyim. çok kötü hissediyorum derken 'efeenndiiimmm' diye bi ses geldi dağdan. kaç saniyede o mesafeyi kat ettik bilmiyorum, tayfun yerde bayılmış, her taraf kan revan, çukur gibi bir yere düşmüş bayılmış çıkmaya çalışmış falan, kızsam kızamıyorum, bişey diyemiyorum. tam 4 yerinde kırık vardı tayfunun hemen acile kaldırdık. kafatası kemiği, sağ ve sol el bileği ve sırt omurunda, çok şükür şuan iyi ama o gün ilk ve en kötü kamp deneyimimizdi. asla vazgeçmedik fakat. son sürat devam. tayfunun hastaneye düşmesiyle ülkede meydana gelen darbeyse tayfun'un bu ülke için olan önemine en büyük delil, büyüksün tayfun.
önceki entryleri okumadan yazıyorum, gaziantep. neden mi? çünkü gezip, görmek için antep'e gidilmez, yemek için gidilir. sabahında beyran ve katmer'le başlarsınız. şöyle bi dolaşırsınız bakırcılar çarşısıydı, hamam müzesiydi, para müzesi, mutfak müzesi derken karnınız bir gocunur, hemen gördüğünüz ilk yöresel çiğköfteciye atın kendinizi. usül çok farklı, kalın tırtıklı lavaşın tamamına (ucuna bucağına değil tamamına) çiğköfte koyuluyor ve tabakta veriliyor size. üzerine istediğiniz kadar salata koyabilirsiniz. ardından çay kahve ikram edilir ve ödeyeceğiniz ücret 4,5 lirayı aşmaz. aperatif diye gittiğimiz çiğköfteci tıka basa doyurmasın mı bizi? akşama kadar başka bir şey yiyemezsiniz. sakın ha akşama gidip o saçma tostçu erol'da tost falan yemeyin. gidin yalnızca antep'te yiyebilicek olduğunuz nohut kebabı yiyin. nohut dürüm de deniyor. bu efsane şeyi araştırın bence ben anlatmıyım. ama 2,5 liraya et kadar lezzetli bir şey yemenin mümkün olduğunu bu şey sayesinde öğrendim, çılgınca bir kalabalık yine sanırsam recep usta'ydı mekan. ve geldik top noktaya sakın ve sakın meşhur diye imam çağdaş'a gidip baklava yemeyin. baklava yiycekseniz koçak'ta yiyin. imam çağdaş turistlerin koçak'sa yerli halkın tercih ettiği tatlıcı. benim favorimse cumba. künefe'ye yeni bir boyut kazandırmış bu cumba. hatay'da künefe yemedim evet ama daha zirvesi var mıdır bilmiyorum? künefeden önce gelen sımsıcak kavrulmuş taze antep fıstıkları, künefeyle gelen süt, kaymak, muz ve çilek dilimleri nirvana'yı tattırdı bana. daha fazla şeyyapmak istemiyorum, aynteb'e gidin.
sofya brüksel uçak biletine 80 lira verdiğim için içimin yandığı havayolu şirketi. ne kadar ucuz olduğunu siz şeyyapın.
gitmek için 4 ay boyunca çılgınlarca plan yapıp couchsurfing'ten kalacak tüm yerleri ayarladıktan sonra vize reddi yememle gidemediğim dünyanın en güzel fotoğraflarına ve tren yoluna sahip ülkesidir. belki bugün orda değilim, ama neden yarın olmayayım ki? birgün gelicem norveç, kalp.
skor tahminin zor olduğu ama beşiktaş'ın asla kaybetmeyeceği gerçeğinin vuku bulacağı maç. skor quaresma-cenk ikilisinin performansı çerçevesinde şekillenecektir
ertem şener adlı şaklaban'ın sunuculuğunu üstlendiği bir futbolcu bir gazeteci bir hakem ve bir adet de futbol yönetim kadrosundan oluşan ekibi vardır, bayılıyorum bu programa.

futbol dışında her şeyi konuşurlar, aslında futbol programı değil bir show'dur. Show'un başını da Rasim Ozan çekmektedir