#tüm esvedista entry'leri

güney amerikanin en dikkat çekici ülkelerinden biri olan peruda bulunan inkar antik kentidir ve buna ek olarak yeni belirlenen dünyanın yedi harikası içerisinde yer alır.
bunun en büyük sebebi ise bunca yıla rağmen dayanıklılık gösteren ve korunan bir yapıya sahip olmasidir,
yazı ve ya tekerlek gibi önemli buluşlara imza atmamalarina rağmen taş yükleme sanatını ve mühendisliğini neredeyse tek başına zirveye çıkaran inkalara ev sahipliği yapmis olan kenti izlemek için tırmanış yapılan etraftaki dağlara çıktıktan sonra gördüğünüz manzara tepenize pamuk yapıştirilmis hissi verir.
izlerken dikkat ve odak gerektiren, beyin jimnastiği yaptıran, bazi sahnelerde bir önceki bölümlerdeki bazı sahnelere geri dönüp taşları doğru yere koymaya çalıştığım, almanca olması sebebiyle de şöyle bi 'farklı dilde dizi izleme' pratiğini geliştiren muazzam bir dizi,
stranger things ile karşılatirilmasina gelince evet iki dizide de çocuk, 80'ler konsepti, herkesin birbirini tanıdığı kasaba, tuhaf işlerin döndüğü laboratuvar /nükleer santral gibi dönengecler olsa da stranger things daha fantastik bir yapım dark ise ayakları çok daha bilim-kurgu olmak adına yere sağlam basan bir dizi,
stranger thingsde 'ooooov neydi o? diye gerildiğiniz her sahnede cevap 'yaratık' iken,
darkda ' o neydi, kimdi, ne zamandı, nasıldı? ' diye soru sorduğunuz her sahnenin bambaşka bir çok cevabi oluyor.
bi kere diziyi izlerken şunlarin keyfi de apayrı
1 tanımadıgimiz yüzler
2 alıştığımız ingilizce dışında bir dil
3 alman soğuklugu ve kasveti
bu şarkı seçmeli olan başlıklara koca bi liste bırakıp çıkmak istiyorum ama buraya bi tane temsili bırakıp sessizce köşeme çekilecegim
beach house / the traveller
ismim ilginç değil ama gruptayken birisi şey demişti "isme bak resmen maveunnehirden anadolu ya türklük tarihinin özeti gibi"
ismim de şey "Jane Davidson"
biri de "aaauuu" diye mesaj atmıştı, ulumasindan etkilenecegimi düşünmüş.
.......

Sende yaprak iki gözüm
Sende yıldız yürek sızım
Sende su
Sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu
atlıkarıncadan geceleyin
Bakmaktır lunaparka

Sen aşk şiiri yazamazın Hasan Hüseyin
Çünkü sen ilkyaz yağmurlarında çırılçıplak
Dolaşır gibi sıcak morlarda
İçer gibi morları
Düşer gibi morlara
Yaşarsın aşkı iliklerinde
Çünkü sen iki düşman ucun bileşkesisin
Acısısın kavuşmanın
Ayrılmanın sevincisin
Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin
Çünkü aşkın kendisidir şiirin
Oysa sen
Oysa aşk
Oysa sen
Sen
Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin.
baş ağrısı yüzünden Gala ile sinemaya gitmekten vazgectigi gece yemeklerin artıklarina bakarken tabağın kenarında eriyen kamamber peyniri görünce eriyen saatler aklına gelir, einstein’ın 1920’de yayımladığı izafiyet teorisinden yola çıkarak 'zaman bükülüyorsa, saatler neden bükülmesin?, diyerek o coook meshur peyzaji hazırlar, kendisi tüm sanatkarlar gibi delidir. ve deli olmak bir sanatçı için aklı başında bir seçim bence.
kendisinin her eserinin sanat değeri tasimadigi yargısı yıllarca nihayete varamasa da, sanatın sanat için olduğu gerçeği, sanatın toplum için bir anlam ifade etmemesini döver.
sadece üniversite döneminde ayrı kalıp, dönünce zorlanan, sıkılan insanlara anlam veremiyorum ben 9 yaşımdan 14e kadar sıkı bir yatılı okul geçmişi yaşadım, sonrasında belirli bir eğitim bitince ev izinlerinin süresi uzadı ama o zamanlarda ek branş olarak ilgilendiğim şeylere yoğunlaştim ve ben eve gitmedim, derken teee 20 yaşımda ailemle yaşamaya başladım, başlarda (hissiyat olarak değil) alışma zorluğu çeksem de özlemle aralarına tekrar katılmak bana çok daha iyi geldi.
eve dönmekten daha güzel bir şey varsa o da aile evine dönmektir.
gün sonunda en son çocuk okuldan çıkarken anında tepemde hissetmeye başlıyorum yorgunlugu, ama onlarlayken ve ya onlarla ilgili şeylerle ilgileniyorken asla yorgun ve bitkin hissetmiyorum.

sanırım 3-6 yaş öğretmeni olmanın verdiği duygusal bağ ve kutsal enerji sayesinde en yorgun olduğum günlerde bile 'günaydın öğretmenim' demeleriyle o yorgunluğun etkisiz kalması ve onlarsız kaldığım ilk andan itibaren tekrar geri dönmesinin bu konu ile çok alakası var.

işin çocuklar hariç kısmı ise çalışma ortaminizin ve ebeveynlerin durumuna göre sizi epey yoruyor.

ama öğretmenlik (özellikle okul öncesi) sadece işin akademik kısmını halletmek ve ya sadece sevmekle yeterli olacağınız bir iş değil, mutlaka ve mutlaka sabır, emek isteyen bir görev.
Bundan öncesinde eğitmeni olduğum bir çok dal olmasina rağmen gerçekten beni yormasindan rahatsız olmadığım tek alan okul öncesi öğretmenligi.


Özetle özel sektörün başını alıp uçtuğu okul öncesi öğretmenliginin tek ve en yorucu kısmı fikirleri dar, ideolojisi kıt, işin sadece para kısmı ile ilgilenen, çocuklar hakkında tek bir fikri olmayan, belgede usulsüzlükten tutun da çalışan haklarıni sömürmeye kadar bi cok konuda sizi hayrete düşüren bir müdürunuzun olması.