#tüm amerikada-bir-cevelan entry'leri

bana çağrıştırdığı tek şeyin sevdiğimin beni orada aldatmış olması. olmasaydı sonumuz böyle sevgili amsterdam

edit: trafficker serisi var netflix’te. uluslararası suçlara ilgiliyseniz hemen açın izleyin derim. amsterdam red light street’te yaşananları orada çalışan kadınların gözünden anlatan, modern dünyanın ikiyüzlülüğünü ortaya koyan harikulade bir bölümü vardı. keşke insanlar bu kadar ikiyüzlü olmasaydı dedirtmişti
dört sene üniversite eğitimi aldım, bir kere kötü bir olay yaşamadım antalya veya antalyalılarla ilgili. havası güzel, doğası güzel, insanı güzel şehir. çok özledim seni çok
bildikleriyle de bilmedikleriyle de beni şaşırtmayı başarıyorlar. aklınıza gelmeyecek bir ilçede lise eğitimini alan, acılı şalgama bayılan, Atatürk’ü konuşan, anlatan, türk dizileri izleyen, dedeleri türkiye’den brezilya’ya göç edenlerle ve daha niceleriyle karşılaştım. okyanusta bir su damlası ben, yalnız ve güzel ülkemizi tanıtmak için inanın elimden geleni yapıyorum. vallahi
“tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir” demiş tolstoy. ötesi var mı?
her fırsatta yaptığımız, tadından yenmeyen eylemdir. yalnız buralar çok soğuk bu aralar, burnumuzu çıkarmaya korkaraktan yazı bekliyoruz..

bakınız: oo şükran abla yazı getirmişsin
https://www.pinterest.com/pin/243335186096293497/
new york şehrinde gördüğüm kadar evsiz dünyanın hiç bir yerinde görmedim! hayır, işin kışlar da uzun ve dondurucu soğuklukta geçiyor.. metrolar evsiz insanlarla dolu. bir düştün mü, bir daha ayağa kalkman zor bu diyarda. psikoloji profesörüm stresin şizofreni hastalığını tetiklediğini ve stresi yüksek büyük şehirlerde bu hastalığın görülme oranının yüksek olduğunu söylemişti. yaşadıkça hak veriyorum. Allah yardımcıları olsun, kullar da..
hızla artan kurlar ve paramızın değer kaybetmesi sonucu çoğu gencimiz için hayallerde kalacak olması üzücü.. orta kesimden olup yurtdışında eğitim alan benim gibi arkadaşların da bir yandan iş bulup çalışmasını gerektirmekte, bu da omuzlara binen yükü artırıyor haliyle. yurtdışında bile 2-0 geride başlıyoruz hayata. o yüzden çalışın, çok çalışın iyi okullarda ücretsiz eğitim alın gençler. geliştirin kendinizi, yabancı dilinizi. kendi kendinizin eğitmeni olun.
mersin tarafında birçok koy, toros dağlarının arasında ırmaklarla beslenen vadiler, obruklar, mağaralar ve nice doğal güzellikler var. çok da uygun fiyatlara gezip görmek mümkün, nedendir bilinmez pek popüler olamamış güzel memleketim
ilk yalnız yola çıkışım diyebilirim. work and travel yazı sonunda, work kısmını bitirmiş, travel kısmına geçmişiz kızlarla. bitmesini hiç istemediğim o yaza, bir sürü ilk sığdırmışım. amerikalı erkek arkadaşımın okulu açılmış, philadelphia’ya dönmüş. mesajlar acıklı, özlem dolu, son bir kez görüşsek temalı. “kızlar” dedim “ben gidiyorum”. seyahat planımızda sırada çocukluk hayalim niagara şelaleleri var. “yok” diyorum “onu son bir kez görmem gerek”. hiç bilmediğim bir kasabada iniyorum otobüsten. dört aktarmayla gece yarısını geçecek philadelphia’ya varmam. ingilizcem az ama deli cesaretim gereğinden fazla. o gün tanrının beni koruduğuna fazlasıyla inandığım bir gün olmuştu. otobüs biletinin satıldığı pastaneyi tesadüfen bulmuş, durağı tesadüfen bulmuş, durakta bana yol gösteren koruyucu melek tonya ile tanışmıştım (sonradan yıllarca e-posta arkadaşı olacaktık). her saniyesi dün gibi aklımda. yol açıktı o gün, yola çıkacak cesareti gösterebilenlere yolun daima açık olduğunu öğrenmiştim o gün..
amerika’nın batı yakasında gezerken çinli tur rehberi erkek bireyinin tartaklamasına maruz kalmış, bir de üzerine ‘çin’e sakın gelmeye kalkma, gebertirim seni’ diye tehdit edilmiştim. gitmeyeyim bari napayım.
genellemelerden de hoşlanmam ama biraz fazla kaba bir millet, kalabalık ülkeleri de beni biraz ürkütüyor. seyahat zincirimde üst sıralarda yerini alamadı maalesef