#tüm amazonia entry'leri

TV karşısında şöyle bir uzanayım dese uyuyan milletiz, iş yorgunluğuyla vs sevgili hatrına gidilse mesela.
Fantezi dünyası geniş de bir milletiz bilmiyorum arka yatakların hali ne olur?
Neticede amacına uygun kullanılırsa güzel.
Karadeniz gezimde Giresun’da birine denk geldim sırf doğulu olduğum için beni alttan alttan sorularla sorguya çekip, etnik kimliğimden girip örgüt üyeliğinden çıkmıştı.aklınca bir şeyler yapıyordu ama inanılmaz iticiydi.birde arkadaşımın akrabasıydı bir şey de diyemedim.İlginçtir ki Trabzon’da da biriyle tanıştım,bir daha belki hiç denk gelmeyeceğim dünya şekeri abi.doğulu oluşum bir tarafa insanlığıma baktı adam ve iyi dilekleriyle uğurladı beni.
Bu başlıkta son olayın etkisi büyük ama her çeşit insan var. Karadeniz’de iyisi harbi iyi, iticisi de harbi itici onu gördüm.
İnsanın insana zarar vermesini kınarım ama hak etmişti bir cezayı.tabi böyle bir ceza aklımdan dahi geçmezdi ama şimdi tinerciler düşünsün.
Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum

Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum

Bir de rakı şişesinde balık olsam

~Orhan Veli
Bana göre HER ŞEY ama insan ırkı sorunlu,yetecek kadarla değil hep daha fazlasını ister.kendi ırkına hizmet etmek neden ticarethanecilik oldu?

Karanlıktan korktun kabaca sırasıyla ateş,mum,elektrik bulundu.ihtiyaca satılabilirlik kazandırıp,sattın ve adaletsiz döngüyü yarattın.sonra parası olmayan süründü ve hala sürünüyor.

paraya değer vermek yerine,Takas usulüne geri dönsek, sende olmayanı alıp karşılığında elinde fazla olanı versen,ihtiyaç neyse artık.aç da kalmaz kimse açık ta da.

Ülkeler arasındaki hayali sınırları kaldırsak,dünyanın bir ev olduğunu hepimizin de bu evin odalarında yaşadığımızı varsayarak birbirimizi özgürce, tat kaçırmadan ziyaret edip,keyifle vakitlerimizi geçirsek.

Olmayacak dua işte ama bendeki de umut. Polyanacılığı bir tarafa bırakarak, bir kağıt yığınının birini zirvelere çıkarırken, birini dibe vurdurmasına anlam veremiyorum.insan olarak ihtiyaç kapasiten belli ve azami bir düzeyden sonrası keyfi ihtiyaç, o da heves alınana kadar.nedir bu para hırsı? Gerçekten anlam veremiyorum.para için yaşayan insanlar görüyorum toprağın altına girince geçmiyor orada diyecek olacağım sonra nefesime yazık diyorum. Bu sistem bozulmaz, sana ait olan da sana satılmaya devam eder ruhun duymaz.
Baba ocağım olan şehir. Üniversite diye ayrılıp bu süre içerisinde Çanakkale başta olmak üzere Marmara,Karadeniz ve Ege’de bir çok şehri gezip üniversite sonrası İzmir’e yerleşip, büyük şehir insanlarının “ay bana bir şey olmasın” bencilliği vb. Durumların canımı sıkması üzerine 1 ay sonrasına Zamansız dönüşlü biletini aldığım memleketim.

Küçük yer olmasından mı? hala daha mahalle,komşu kültürünün yaşanmasından mı? Bilemem ama düşenin elinden tutulur bizim oralarda. Büyükşehirlerde ise elini tutacak birini bulamayasın diye yerden kaldırmamak için tekme üzerine tekme.tabi objektif olmalıyım ki izmir yine farklı çoğu yere göre ama güvensizlik duygusu fena yerleşmiş insanların içine.

Memleketime dair en sevdiğim şey ilkbaharda yaşanan renk çümbüşü.hele o yağmur yağdıktan sonra gelen toprak kokusu, temiz hava. Doğa aşığıyım diyorsanız tam sizlik bir yerdir. Yerlisi elinden gelen yardımı yapar size. Tavsiye eder, elimden gelen yardımı da yaparım.
“Fala inanma, falsız kalma” mottosuyla ilişkilendirip okuyup 5 dk sonra unuttuğum yazılar bütünü.
Korkmak değil de evlilik kavramının benimle uyuşmaması.çok teferruatlı oluşundan “ay yorulurum ben” moduna sokuyor.imza olayını da gereksiz görüyorum, bir erkek ve kadının aynı evde yaşayabilmesi için o imzaya aman aman anlamlar yüklenmesi anlamsız benim için. Sonradan edinilmiş kurallar, doğamızda olmadığına inandığımdan evlilik diyene ben evlenmicem diyip duruyorum. Ah şu toplumsal baskılar...