portekiz deniz imparatorluğunun 1565-1566 yıllarında asya’daki önemli merkezlerinden biri olan hürmüz’den ayrılıp kara yolu ile iran, anadolu ve suriye üzerinden doğu akdeniz’e, oradan da portekiz’e giden afonso, kraliyetin hizmetinde bulunmuş, genel valinin emri altında çalışmış bir hekim/cerrahtır. ancak merakından dolayı iran’da hürmüz kaşan-kum-tebriz güzergâhında, anadolu’da van-tatvan-diyarbakır-urfa-birecik yolunda, suriye’de halep-hama-trablusşam doğrultusunda ve akdeniz’de kıbrıs-girit-venedik yönünde seyahate koyulmuş, bıraktığı gezi notlarıyla karşımıza adeta bir coğrafya uzmanı gibi çıkmıştır. yolculuğu sırasında önce venedikli daha sonra da ermeni papaz kılığına girmiştir. halkın gündelik yaşamını, iktisadi yanlarını ve tarihi değeri bulunan birçok yapıyı oldukça ayrıntılı bir şekilde aktarmıştır.
en rahat yolculuklarımın mimarı olan havayolu şirketi. koltukları , ikramları, hizmeti ...herşeyiyle beğenimi kazandı . bi uçuşumu iptal etmek zorunda kaldığımda da ufak bi kesintiyle 5-7 gün içinde paramı iade ettiler.herhangi bi kötü anımız yoktur kendisiyle
beşiktaş futbol direktörlüğü için adı geçen eski futbolcu.
rocky reyisin 22 ekim 2017 galatasaray fenerbahçe maçının koreografisi nedeniyle paylaşmıştır.
galatasaray- fenerbahce koreografisi
galatasaray- fenerbahce koreografisi

ortaçağ prag' ının yüzü.
"ruhunuza bir kilic saplanmissa, yapilacak ilk is, serin kanlilikla durumu izlemek, kan kaybetmemek, kilicin soguklugunu bir tasin sogukluguyla kabul etmektir. birbiri ardina saplanan kilic darbeleri sayesinde yaralanmazlik asamasina varmaktir"
kimine göre yazar kılıklı bir teolog, kimine göre nihilizmin sairi, kimine göre de metafiziksel-mitolojik bir gelenegin şairi kendi dönüşümünü en iyi analiz eden mükemmel bir yazar.
prag old town'ın hemen yakınında aynı isim ile cafesi ve charles köprüsünü geçtiğinizde müzesi bulunmaktadır.
"ruhunuza bir kilic saplanmissa, yapilacak ilk is, serin kanlilikla durumu izlemek, kan kaybetmemek, kilicin soguklugunu bir tasin sogukluguyla kabul etmektir. birbiri ardina saplanan kilic darbeleri sayesinde yaralanmazlik asamasina varmaktir"
kimine göre yazar kılıklı bir teolog, kimine göre nihilizmin sairi, kimine göre de metafiziksel-mitolojik bir gelenegin şairi kendi dönüşümünü en iyi analiz eden mükemmel bir yazar.
prag old town'ın hemen yakınında aynı isim ile cafesi ve charles köprüsünü geçtiğinizde müzesi bulunmaktadır.
İlk kamplara çıktığım zamanlarda ateş başında otururken hayatı düşünme evresinde gelen his.
Ateş üstünde henüz kaynamış çaydan bir bardak almışken hayatı, insanları, sevdiklerini düşünme evresinde onlar şimdi ne yapıyor nelerle meşguller ben buradayım peki neden? Sorularının ardından gelir.
Yapılması gereken ise derin bir nefes çekip gülümsemek. Çünkü biz hissettiğimiz şeyi yapıyoruz
Ateş üstünde henüz kaynamış çaydan bir bardak almışken hayatı, insanları, sevdiklerini düşünme evresinde onlar şimdi ne yapıyor nelerle meşguller ben buradayım peki neden? Sorularının ardından gelir.
Yapılması gereken ise derin bir nefes çekip gülümsemek. Çünkü biz hissettiğimiz şeyi yapıyoruz
Bu hikayeyi okumalısın;
Şimdi olay şöyle gelişti efenim hemen giriyorum; Kotor'dan Budva'ya 3 gece önce geldim. Malum burda Euro kullanılıyor ve her şey çok pahalı. Bir Türk restoranına gittim ve hamakla sabahlamak için güvenli bir yer sordum, tabi o zaman şehri tanımıyorum. Restoran sahibi 'ne sabahlaması ya sen gel benim misafirim ol' dedi. Ben çok mutlu oldum falan derken neyse Sedat amcayla eve geldik, muhabbet ediyoruz. O, bu, şu derken konu konuyu açtı. Çocuklarından bahsederken 'benim oğlum da şarkı söylüyor' dedi. 'Aa ne güzel hobi olarak mı?' dedim 'Tabi tabi hobi olarak' dedi. 'Sesi güzelse bir yerlerde çıkabilir aslında' dedim. 'Zaten birkaç yerde çıkıyor' dedi. 'Aa nerde cafe de falan mı dedim?. 'Yok daha çok konserleri oluyor' dedi. 'Konser mi? Oğlun kim acaba tanıyor muyum Sedat amca dedim.'Bilmiyorum belki tanırsın Murat Dalkılıç' dedi. Ben şok. Hiç düsturumu bozmadan babasının evinde 3 gecedir kalıyorum. Konserleri bittiğinde o da gelip burda, benim yattığım yatakta yatıcak.
Yollar ve hikayeler çok güzel,
He bu arada Montenegro da çok güzel
Hikaye
Edit: Olay 12 Ağustos'ta gerçekleşmiş Sedat Dalkılıç sonrasında İnterrail Türkiye'ye dahil olarak birçok gezgin'i Budva'da evinde ağırlamıştır
Şimdi olay şöyle gelişti efenim hemen giriyorum; Kotor'dan Budva'ya 3 gece önce geldim. Malum burda Euro kullanılıyor ve her şey çok pahalı. Bir Türk restoranına gittim ve hamakla sabahlamak için güvenli bir yer sordum, tabi o zaman şehri tanımıyorum. Restoran sahibi 'ne sabahlaması ya sen gel benim misafirim ol' dedi. Ben çok mutlu oldum falan derken neyse Sedat amcayla eve geldik, muhabbet ediyoruz. O, bu, şu derken konu konuyu açtı. Çocuklarından bahsederken 'benim oğlum da şarkı söylüyor' dedi. 'Aa ne güzel hobi olarak mı?' dedim 'Tabi tabi hobi olarak' dedi. 'Sesi güzelse bir yerlerde çıkabilir aslında' dedim. 'Zaten birkaç yerde çıkıyor' dedi. 'Aa nerde cafe de falan mı dedim?. 'Yok daha çok konserleri oluyor' dedi. 'Konser mi? Oğlun kim acaba tanıyor muyum Sedat amca dedim.'Bilmiyorum belki tanırsın Murat Dalkılıç' dedi. Ben şok. Hiç düsturumu bozmadan babasının evinde 3 gecedir kalıyorum. Konserleri bittiğinde o da gelip burda, benim yattığım yatakta yatıcak.
Yollar ve hikayeler çok güzel,
He bu arada Montenegro da çok güzel
Hikaye
Edit: Olay 12 Ağustos'ta gerçekleşmiş Sedat Dalkılıç sonrasında İnterrail Türkiye'ye dahil olarak birçok gezgin'i Budva'da evinde ağırlamıştır
gezdiğimiz yerler, bunlar için kullanılan vasıtalar ve gezi ile ilgili planlamaların yapıldığı başlıkların bulunduğu sekme gezgin sekmesidir.
benim şahsen diğer olarak adlandırdığım, gezi dışı entrylerin bulunduğu sekme ise gündem sekmesidir.
örneğin bu başlığın gezi ile bir alakası yok, o yüzden gündem sekmesinde açılmıştır.
benim şahsen diğer olarak adlandırdığım, gezi dışı entrylerin bulunduğu sekme ise gündem sekmesidir.
örneğin bu başlığın gezi ile bir alakası yok, o yüzden gündem sekmesinde açılmıştır.
şimdi siz yardırmadan önce ben hemen söyleyeyim, damacana taşıyan adamın da ekmeği ekmek sette sabahlayan adamın da. velhasılı kelam burada damacana taşımayı falan kötülemiyorum, belki aranızda vurgulamak istediğim mevzuyu anlayan vardır.
,
yıllarca okul okuduk hede hödö dramına parmak atmayacağım kesinlikle ama hayallerimize giden yolda neyi eksik yapıyoruz a dostlar? burada yeri geliyor telefonlara bakıp "tamamdır ablacım, gönderiyorum hemen" diyip, peşine servise çıkıp "zam geldi abla, yapacak bi' şeyimiz yok" demekle geçiyor günlerim ve ben kendime acımadan edemiyorum. edemiyorum çünkü öyle ya da böyle kazandığım bazı meziyetler olduğunu ve bu meziyetleri kendi ellerimle paslanmaya ittiğime inanıyorum. inanın burada çalışırken bir yandan "mesleğim" olarak adlandırdığım alan üzerine bir ton şey için çaba veriyorum. bunlar editing, grafik vesaire dahil fakat yetmiyor.
hayır mesele doyumsuzluk değil, mesele göz açlığı da değil, peki mesele ne? tek sıkıntım her gün set tozu yutmak isterken şu postu yazarken bile yanı başımda zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermek zorunda olmam - ki bu cevaplar yarın ki çekimin planlarıyla ilgili değil, ablamız aldığı suyun tadını musluk suyuna benzetmiş, o kadar parayı niye veriyormuş? isteseymiş musluktan doldururmuş, müşteri hep haklıymış-.
öyle veya böyle hala bir şeyler için çabalıyor ve her ne kadar istemeden de yapsam yaptığım işe bir şeyler katmaya çabalıyorum. damacana su satmak için ne kadar bir çaban ve katkın olabilir demeyin, oluyor bir şeyler. şuraya iki cümle yazıp sizlerle derdimi paylaşayım derken kendimi tutamayıp azıcık, birazcık uzun bir yazı yazmışım. eminim bu tür dertlerden müzdarip olan bir milyon arkadaşım daha vardır hiç tanımadığım ama umutsuzluğumuzun bir kenarında tanıştığım. merak etmeyin bu yazıda yazdıklarım kadar melankolik bir insan değilim ve umuyorum ki bir sonra ki "iş" temalı yazım daha umutlu, mutlu ve gururlu olacaktır.
buralara kadar tahammül edip de okuduysanız kuş koysunlar yolunuza, mutlu kalın.
edit: yazım hatası. nicesi vardır elbet, kusuruma bakmayın.
,
yıllarca okul okuduk hede hödö dramına parmak atmayacağım kesinlikle ama hayallerimize giden yolda neyi eksik yapıyoruz a dostlar? burada yeri geliyor telefonlara bakıp "tamamdır ablacım, gönderiyorum hemen" diyip, peşine servise çıkıp "zam geldi abla, yapacak bi' şeyimiz yok" demekle geçiyor günlerim ve ben kendime acımadan edemiyorum. edemiyorum çünkü öyle ya da böyle kazandığım bazı meziyetler olduğunu ve bu meziyetleri kendi ellerimle paslanmaya ittiğime inanıyorum. inanın burada çalışırken bir yandan "mesleğim" olarak adlandırdığım alan üzerine bir ton şey için çaba veriyorum. bunlar editing, grafik vesaire dahil fakat yetmiyor.
hayır mesele doyumsuzluk değil, mesele göz açlığı da değil, peki mesele ne? tek sıkıntım her gün set tozu yutmak isterken şu postu yazarken bile yanı başımda zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermek zorunda olmam - ki bu cevaplar yarın ki çekimin planlarıyla ilgili değil, ablamız aldığı suyun tadını musluk suyuna benzetmiş, o kadar parayı niye veriyormuş? isteseymiş musluktan doldururmuş, müşteri hep haklıymış-.
öyle veya böyle hala bir şeyler için çabalıyor ve her ne kadar istemeden de yapsam yaptığım işe bir şeyler katmaya çabalıyorum. damacana su satmak için ne kadar bir çaban ve katkın olabilir demeyin, oluyor bir şeyler. şuraya iki cümle yazıp sizlerle derdimi paylaşayım derken kendimi tutamayıp azıcık, birazcık uzun bir yazı yazmışım. eminim bu tür dertlerden müzdarip olan bir milyon arkadaşım daha vardır hiç tanımadığım ama umutsuzluğumuzun bir kenarında tanıştığım. merak etmeyin bu yazıda yazdıklarım kadar melankolik bir insan değilim ve umuyorum ki bir sonra ki "iş" temalı yazım daha umutlu, mutlu ve gururlu olacaktır.
buralara kadar tahammül edip de okuduysanız kuş koysunlar yolunuza, mutlu kalın.
edit: yazım hatası. nicesi vardır elbet, kusuruma bakmayın.
Çanakkale Bolayır'da kurulacak köydür.
Sahi Çanakkale Bolayır'da ki köyümüze ne oldu ?
Sahi Çanakkale Bolayır'da ki köyümüze ne oldu ?