yaklaşık olarak iki buçuk senedir sevgilim olmadı.çok fazla görüştüğüm oldu , görüştüğüm arkadaşlarım var ama sevgili olmaya artık korkuyorum.belkide eskiye olan özlemim beni şu an yeni bir kişiye karşı yaklaşmamı engelliyor.

ama sevgili sözlük iyi bildiğim birşey var;
zaman hızlıca geçiyor, sevmek için çok beklememek lazım.
merhaba arkadaşlar.
dün kafam da deli sorular varken bir anda yurt dışı tabanlı bir sitede "Yunanistan'da çalışacak Türkçe bilen / Ankarada ikamet eden çalışanlar aranıyor" başlıklı bir iş ilanına başvurdum. dkglobalrecruitment isimli bir şikete aitti ilan. az evvel ingiltere üzerinden bir numara arayarak -hint veya pakistan asıllı olduğunu düşündüğüm- bir hanım efendi iş başvurumun güncel olup olmadığını sordu. ben de günceeeeel diye şaşkın şekilde cevap verdim. firmanın başvuru ile ilgilendiğini yakın zamanda tekrar iletişime geçeceklerini söyledi. ben nasıl olsa bir şey çıkmaz diye başvuru yaptım ancak şu an şaşkınlıktan dilimi yutmak üzereyim. Şimdi merak ettiğim şey şu : daha önce benzer bir durumda kalmış olan ve ya tanıdığı olan var mı? bu tarz işler ne kadar güvenilir? ve ortalama ne kadarlık bir kazanç ile yunanistanda hayatta kalınabilir?
İstanbul‘un Avrupa Yakasında yer alan ilçesidir. 25 mahallesi bulunan Şişli’de çok sayıda iş yeri ve modern ticaret merkezi bulunmaktadır.
Aslında düşününce, bir çoğumuz oldugumuzdan farklı bir hayat sürüyoruz. insanlar bizi yüzeysel ve gelişi güzel tanıyor/tanıtıyoruz. Daha doğrusu biz olmak istediğimiz kişi oluyoruz. Harika bir entellektüel, mükemmel derecede vicdanlı ve inanılmaz paylaşımcı. Sorunsuz bir hayatımız var gibi görünüyor. Cunki biz öyle istiyoruz. Halbuki hepimiz faturaları düşünüyoruz, ailemizle aramızdaki sorunları, geleceğimizi, ay sonunu nasil getirecegimizi, aşk acılarımızı, işsizligimizi.. o yüzden bu sosyal pencere, bizim arka penceremiz sadece perdeyi istediğimiz acidan açıp, istediğimiz görüntüyü veriyoruz
Az önce , çok değil 20 25 dakika oldu . Kurşun yanımdan geçti , silah sesleri havada gümbür gümbür .

2 karakolun önünden geçtik , tam karşısında konvoy halinde durmuşlar silah sıkıyorlardı. Karakolda polis mi yoktu, yoksa silah seslerinden zevk mi alıyorsunuz?

Bu nasıl bir çaresizlik 20 dakikalık yolu 2 saatte geldik , tamam eyvallah koyunlar sevinin de pkk’dan Beter çıktınız . O silahları hangi abileriniz verdi , bu kasıtlı yapılan önceden “örgütlendiklerini” düşündüğüm bir skandal!!! Karşı koymaya kalkmak aptallık olur, ki birileri yaralanmış ,ambulanslar oyundan diskalifiye edilmemiş. Şimdi kim terörist çözemedim .

Çocuklarımızın , kardeşlerimizin yerlerine çakılı kalmasını , ağlamalarını ,başlarını pencereye dahi uzatamamasına sebep olanlar şimdi vatansever mi oluyor?

Koyayım öyle vatansevere de izin verenlere de . Ortadoğu zihniyeti boy gösterdi .
Buna sessiz kalan “kolluk” kuvveti , kuvvetini nereden aldığını ispatladın. Başlasın tiranlık diyecektim de başlamış çoktan.

Son söz: hepinizin Sodom ve gomore gibi helak olmanızı diliyor , bu korkan bebelerin , anaların korkusunu 1000 kat yaşamamanızı istiyorum .
MBK 38 subaydan oluşuyordu. Görünüşte Cemal Gürsel hareketin lideriydi. Ama gerçekte, devlet başkanının yardımcısı olan Başbakanlık Müsteşarı Albay Alparslan Türkeş, MBK'nin önceleri en nüfuzlu üyesiydi.

Kıbrıslı bir Türk olan Türkeş, ikinci Dünya Savaşı sonunda Pantürkizm'e, duyduğu yakınlıktan dolayı suçlanmış, sonradan aklanmıştı. MBK içerisinde, siyasal sistemde köklü bir reform isteyen ve siyasal partilere hiçbir itimadı olmayan köktenci kanadın temsilcisiydi.

260 generalden 235'ini ve 5000 kadar albay ve binbaşıyı emekliye sevk eden 3 Ağustos kararına MBK'den zorluk çıkartanlar hiç kuskusuz Türkeş'in grubuydu. Gerçi Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst kademelerinde bir yığılma olduğu herkesçe bilinen bir şeydi, ama emekliliğe sevklerinin esas nedeni, o kişinin siyasal güvenilirliğinden kuşkulanılması idi.

Ordudan sonra sıra üniversitelere geldi. Meslektaşlarının nazarında nüfuzu fazlasıyla artan Türkeş, başbakanlık müsteşarlığı görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı, böyle olduğu halde köktenci grup yine de Ekim ayında 147 üniversite öğretim üyesini üniversiteden attıracak bir kararı hızla geçirecek kadar güçlüydü. Ancak seçimde kullanılan ölçütlerin net olmaması şiddetli tepkiye yol açtı, bütün rektörler istifa ettiler. Sonunda öğretim üyelerine kürsüleri iade edildi, ama bu ancak Mart 1962'de gerçekleşebildi.

Bu tasfiyelere karşı muhalefete rağmen, MBK içerisindeki köktenciler, daha da iddialı bir planı Ekim ayında uygulamaya giriştiler. Alparslan Türkeş tarafından telkin edilmiş olan bu plan, Türkiye Ülkü ve Kültür Birliği planıydı. bu birlik, Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, basın ve radyonun yönetimine el koyacak ve böylelikle ülkenin kültürel yaşamında tota­liter bir nüfuz tesis edilecekti.

13 Kasım 1960'da Gürsel, MBK'nin dağıtıldığını ve aralarında Türkeş’in de bulunduğu en ileri köktencileri dışta bırakan yeni bir MBK'nin kurulduğunu duyurdu. 14’ler yurtdışındaki büyükelçiliklere askeri ataşe olarak atandılar. Türkeş Yeni Delhi’de askeri ataşe oldu.
Cumhuriyet Halk Partisi, 27 yıl süren iktidarından sonra 1950’de ana muhalefet partisi olmuştu. 1950’li yıllar, CHP’nin, toplumu temsil etme kaygısında olan Halk partisi ile devlet partisi geleneği arasında bir “bocalama” yaşadığı dönemi oldu. Ancak, geniş örgütü ile diğer muhalif partilere göre iktidara tek alternatif olarak görünmekteydi. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde, CHP için beklenmedik bir sonuç çıkmıştı. Aldığı yüzde 40 genel oyla TBMM’deki milletvekili sayısı yüzde 14’tü. Seçim sonucuna ilk tepki, büyük bir şaşkınlıktı. Seçim yenilgisinin kabul edilmesinden sonra yeni hükümete gerekli yardımın yapılacağı sözü verildi. Özellikle “irtica” ve “komünizme” karşı olmada hükümetle birlikte hareket etmeye hazır olunduğu beyan edildi.

CHP bundan sonraki süreci, demokratik temelde ciddi bir muhalefet partisine dönüşebilme sorunuyla geçirdi. Seçim sonrasında CHP, kendi geleceğinin tartışmasını ilk olarak Haziran’ın son gününde başlayacak ve beş gün sürecek Sekizinci Olağan Kongrede yaptı. Kongre, partinin gençleşmesi eğiliminde olan çok küçük bir gurubun karşı oylarına karşın, partiyi toparlayabileceği umudu taşıyan tarihi kişilik İnönü’yü yeniden genel başkan olarak seçti. Ancak, genel başkanın elinden partinin genel sekreterini atama yetkisi alınarak, bu yetki kongreye verildi. Böylelikle parti içinde Genel Başkan ile Genel Sekreter arasında bölüşülen iki otorite ortaya çıktı. Nitekim kongre, 1940’tan beri partinin içinde olan Kasım Gülek’i, İnönü’nün desteklediği adaylarına (Nihat Erim ve Şemsettin Günaltay) rağmen, genel sekreter seçti

Bu durum CHP tarihinde, otoriter zihniyetten uzaklaşma yönünde ilk çıkış; Gülek de İnönü ve çevresindeki “lortlara” karşı çıkan ilk politikacı olarak kabul edildi. CHP’nin sonraki kurultaylarında da kongre, yetkilerini, partinin merkez kuruluna vermeye yanaşmadı ve Gülek 1959 yılına kadar Genel Sekreter olarak görevini sürdürdü.

Kasım 1951’de Dokuzuncu Olağan Kongrede, CHP’nin birliğini tesis için iktidardaki DP’ye alternatif olacak fikrî bir açılım getirmek zorunda kalındığı görüldü. 1950’den önceki son hükümetleri döneminde CHP’nin, halkla bağlarını güçlendirmek için temel ilkelerinden taviz verdiği kanaatiyle, Atatürk döneminde yapılan inkılâpları korumaya kararlı olunduğuna vurgu yapıldı ve bunun hiç olmazsa partinin geleneksel takipçilerine yeniden güven vereceği ümit edildi.

Onuncu Olağan Kurultay 22 Haziran 1953’te toplandı. Kabul edilen programda geçmişi sorgulayan değerlendirmeler yapıldı. Bu konuda, bir önceki kurultaydaki benimsenen ana hat sürdürüldü ve Atatürkçülük’e daha büyük önem verildi.

Program, anayasanın üstünlüğü, iki meclisli yapının kurulması, anayasa mahkemesinin gerekliliği gibi yeni teklifler de getiriyordu. 1954 seçimlerine gelindiğinde, CHP’nin kendi tutumunu belirleme çabaları sürüyordu; ancak, değişim içeren bu sürecin yavaş ilerlediği görülüyordu. 2 Mayıs 1954’te yapılacak genel seçimlere hazırlanmak için, iki ay öncesinde yapılan Olağanüstü Kurultay’da, bu durum daha açık ortaya çıktı.

Partinin merkez kurulu, il örgütlerine bıraktığı milletvekili adaylarının yüzde 20’sini belirleme hakkını geri istiyordu. Yerel örgütten delegeler bu hakkı vermeyi reddetmiş olsa da, CHP’nin 1954 seçimlerine kendini zayıflatan iç sorunlarıyla gireceği açıktı.

Bundan başka, hükümetin bu sıralarda CHP’nin mal varlığının çoğuna el koyması da partinin DP karşısında durumunu iyice zor duruma sokmuştu. Nitekim, seçim sonuçları belli olduğunda, CHP mevcut olan milletvekili sayısını koruyamadı.

1955 yılının ortalarında, artan enflasyonla başlayan ekonomik zorluklar, özgürlükleri kısıtlamaya dönük uygulamalar CHP’ye eleştiri malzemesi oldu ve ana muhalefet partisine genel ilgi yükselmeye başladı.

DP’ye destek veren değişik kesimler DP’nin tek siyasî alternatifi CHP’ye yavaş yavaş dönmeye başladı. 1957’de yapılan erken genel seçimlerde genel oylarını belli düzeyde arttıran CHP’nin milletvekili sayısını 31’den 178’e çıkartması, partinin canlanmasına işaretti.

1950’li yılların sonunda DP hükümetine yönelik tepkiler yükseldikçe, CHP’ye toplumsal destek genişliyordu. 1958 yılının sonunda Hürriyet Partisi kendini feshedip CHP’ye katılma kararı vermesi ile parti içinde özgürlükçü talepler güçlenmişti.

CHP’nin 1959 yılının başında açıkladığı İlk Hedefler Beyannamesi dönemin genel eğilimini yansıtıyordu. Hukuk devleti ve sosyal devlet anlayışına vurgu yapan bu bildiri, CHP’nin aynı zamanda iktidara gelir gelmez sistemi yenileyebileceği sözünü içeriyordu. Özellikle CHP çevrelerinde, yapılacak bir genel seçimde partinin iktidar olacağı umudu çoğalmıştı. Ancak, 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen darbe sonrası iktidarı ele geçiren askerî yönetim döneminde, CHP’nin büyük rakibi DP kapatılırken, CHP de bu olağanüstü sürecin yansımalarından etkilendi.