yeni versiyonuyla da yayıma giren second'ın grup vitamin coverı. uzun yıllardır dinlediğimden kulak aşinalığından mıdır bilmem, kayıt kalitesi dışında ilk cover çok daha bana hitap eden bir enerjiye sahip. cayır cayır.

aslında ilk versiyon punk neşesine; yeni versiyondaki olgunluk ise parçanın ruhuna daha uygun sayılır. bu sebeple yeni versiyon daha geçerli bir parça diyebiliriz.

yeni versiyon
eski versiyon
*2 gün boyunca enkaz başında seslerin başında bekleyen insanın çaresizliği, (4 gün)

* Bir önceki gün sarılıp uğurladığı ablasinin saçının rengini unutup bakamayan kardeşin çaresizliği,

*Devletin hükümetler, şahıslar değil kurumlar olduğunu,

*Ranta, rüşvete, torpile imkan verenlerin varlığı,

*Bu ülkede Haluk levent'in ve ahbap'ın devletten daha güçlü, daha insaflı, daha vicdanlı, daha adil olduğu,

*Sahada poz kesen siyasetçi bozuntulari ve big brother bozması rezil adam,

*1,80'lik adam arayan, enkaz altindakiyle dalga geçebilen müsveddeler,

*Güce hizmet eden asalaklarin güç devsirmekten başka bir şeye hizmet etmeyeceğinden,

*Bilimin, gerçek bilim insanlarının önünde el pençe divan durulmasi gerektiği,

*Ülkesinin ilçelerine, köylerine ulasamamisken başka ülkeye, gelen yardimlari ulastirmaya çalışan herif,

*Ülkeye düşman adamın önce seni "şerefsiz" ilan edip sonra iletişimi keseceğini,

*'Bi siktirin gidin! Bunlar denmemistir, yapmamıştır.' diyerek aklının almadığı şeyleri dediklerini yaptıklarını,

*Devletin, 'şahsına' iyi görünmek için şaklabanlık yarısına girmesi, şahsında alacaklarından düşmesi,

*Bu ülkede iyi insan olmanın bedelinin çok ağır olmasını

Unutma, unutturma!!!
küba asıllı türk pasör. milli takım ve fenerbahçe oyuncusu.
İsviçre'nin şüphesiz tek geçtiğim en tatlı minnak turistikk köyü. Köyün hemen ortasında ki teleferik ile 30 dolar karşılığında zirveye çıkabilirsiniz. Ya da ben yüreyeceğim derseniz de mümkün ancak ciddi ciğer gerekiyor. Malumunuz 2336 metreyi yürümek kolay değil. Tepesinde kamp kurduğum ve ertesi sabah efsiovski gölde totom ve yumurtalıklarım dona dona girdiğim göl.Şüphesiz hayatımda unutamayacağım bir deneyimin ta kendisi...
diş teli başlı başına zahmetli bir tedavi süreci plak da öyle, ama adı üstünde tedavi ve bir süre katlanılabilir. eğer düzensiz çapraşık bir diş yapınız varsa diş telinden sonra görüntünüz çok büyük oranda düzelecek. değiyor o zahmete.
şimdi şöyle, iskoç viskisi denince olayın derin bir tarihi var; 1400’lerden bu yana adamlar bu işi yapıyor. üretim süreçlerinde meşe fıçılarla yıllandırma ve suyun saf kalitesi gibi detaylar var ki, tadı da tam olarak buradan geliyor. iskoçya'nın havası, suyu, toprağı bu viskilerin karakterini oluşturuyor. farklı bölgelerden çıkanlar da birbirinden epey farklı; highland meyvemsi tatlar verirken, islay bölgesinden çıkanlar isli ve biraz daha tok bir tat sunuyor. hangi markalar mı? glenfiddich, macallan, lagavulin... tadına bakınca “ha işte bu!” diyorsunuz. çünkü bu viski, yılların emeği, sabrı ve ustalığı.
1 ay öncesine kadar ara ara aklıma düşen, sonrasında "olsun ya burası da vatan sonuçta, herşeyimiz burada" diyerek sürekli olarak arka plana attığım ve ertelediğim bir istek. son 1 ayda ise istekten ziyade zorunluluk hissediyorum. her sabah farklı bir olaya, farklı bir endişeye, farklı bir acıya uyanıyoruz. bu psikolojik olarak insanı çok yoran bir durum. geçinmeye mi çalışalım, güvenliğimizi mi sağlayalım, adaletin sağlanması için mücadele mi edelim? ne yapalım, hangi birini yapalım bilemiyoruz. zannediyorum ülkenin %80 i falan bu durumda şu anda. ben şahsen hayatımı sürdürmekte oldukça zorlanıyorum. sağlıklı, stabil bir psikolojide kalmakta zorlanıyorum. ruh halim sürekli inişli çıkışlı. insanın vatanından ayrılması zor elbette, evimiz burası, sevdiklerimiz burda, kültürümüz, temellerimiz burda. insanın toprağından ayrılıp bilmediği bambaşka bir kültüre, hele ki tek başına gitmesi çok zor. kültürü farklı, dili farklı, her ne koşulda olursa olsun o "gurbetçi" olma hali.. işte şu an öyle bir duruma geldik ki tüm bu zorlukları göze alıp arkamıza bile bakmadan huzura, güvenliğe, adalete koşasımız var.
Albarracin’e ayak basar basmaz sanki zamanda yolculuk yapmış gibi hissediyosun. Şehrin sokakları çok dar ve her sokakta bir Orta Çağ kalıntısı veya taş bir ev seni karşılıyor.
taşların arasında dolaşan yüzyıllık hikayelere şahit oluyorsun. Bambaşka bi yer