#tüm mervelerdeyim entry'leri

*edit: yola çıkarken hissedilen o garip huzursuzluk
burdakileri okuduktan sonra bi “aman tanrım yoksa bende gezgin kanı yok mu?” dedirtti.
ama bir miktar çözümledim durumu; kalıcı değil. yerini sizinkine bırakıyor kısa sürede.
şükürler olsun.
“amelie poulain” der , susarım. ben insanları ikiye ayırıyorum. bu filmi izlemelerini önerdiklerim arasında “ne filmdi ama!” diyenler ve “sıkıldım kapattım” diyenler. ne bileyim, bu filmi sevmeyenler beni sevemez ya da bu filmi sevmeyenleri ben sevemem gibi bi’ his.
bunu al, hayatın her evresine uyarla. çünkü çok üzgünüm, insan sözünden dönebilen bir varlık.
sonra da artık biriyle bir şey yapmayı beklemekten vazgeç. konsere , sinemaya, maça, türkiye turuna, avrupa turuna, dünya turuna yalnız git. hayat biriyle bir şeyler yapmayı beklerken geçiyor. ben çeyrek asır yaşadıktan sonra anladım, zararın bir yerinden dönelim arkadaşlar. kesin bilgi, yayalım.
aslında ne bileyim; bize ‘yalnızlık’ diye öğretilen o şeyin kendin olma-nın önüne çekilen bi set olduğunu düşünüyorum.
hayattan ne beklediğin ve yalnızlığa yüklediğin anlamla alakalı.
yalnızlığın;
-ailesizliğin mi?
-sevgilisizliğin mi?
-arkadaşsızlığın mı?
-anlaşılamayışın mı?
-anlatamayışın mı?.....
sen neyi yalnızlık olarak görüyosun ki ?

ben böyle bir şeyin ıssız adaya düşmedikçe mümkün olmadığını düşünüyorum nedense.
insan sosyal bir varlıktır neticede.
sana insan mı yok?
ayrıca yalnızlığın bir hüznü falan yok; olsa olsa g ü ç ‘tür o.
sanki böyle herkes minnoş, herkes hayata dair derin anlamlara sahip, herkes nazik, herkesin ortak paydası “gitmeyi sevmek” olan bir platformmuş ve bu huşu hiç bozulmayacakmış hissi yaratan platform. yanıltana aşk olsun
evet anlıyorum; doğa, temiz hava, sakin hayat, ucuzluk, yaşam standartı bla bla bla...
ama istanbul eğer damarlarına işlemişse; terkedilişi imkansız da bir şehir halini alır.
ben bu keşmekeşliğin içinde huzuru yakalayabiliyorsam; mesela kadıköy’ün sokaklarını arşınlayınca iyi hissetmediğim hiçbir gün yoksa, evden çıktığımda ayaklarımın beni götürebileceği türlü türlü güzelliği içinde barındaran bir başka şehir daha olmamışsa; kitaplara şiirlere konu olacak kadar kutsalsa; hani şu gülü seven dikenine katlanır derler ya -ben gülün aşkından dikeni görmüyorsam bile- kime ne...
istanbul seni güçlü kılar.
bence yani.
(“ne var bu istanbul’da yhiaaaa”cılar anlamaz)