#tüm begemos entry'leri

1973 Oscar törenlerinde godfather filmiyle ödül alan marlon brando'nun yazdığı mektubu sahneye çıkarttığı kızılderiliye okutturması.
Yanlış değilsem şöyle bir cümle vardı: "umarım gelecekte kaplerimiz ile aklımız, sevgi ve cömertlikle bir araya gelir."
Çıldır gölündeki muazzam yürüyüşlerden, kurtuluş parkında yapılan keyif yürüyüşlerinden ziyade bir şey... öyle fantazi amaçlı değil de bir yaşam mecburiyeti olan yürüyüşler...
Yıllar yıllar önce Ankara'da sıhhiye köprüsü üzerindeki enterasan düşme anısı dışında böyle bir şey başıma gelmedi.
Nasıl yürünür hemen anlatayım:

Öncelikle elleriniz kesinlikle cebinizde olmayacak. Elleriniz sizin dümeniniz olacak, denge kabiliyetinizi onunla koruyacaksınız.
Sonra pişik olmuş gibi bacaklarınızı aralıklı olarak açacaksınız.
Daha sonra ayak bileklerini bükmeden askerce bir eda ile ama kısa adımlarla omuzlar dik, gözler hedefte yanpiri yanpiri hedefe doğru uygun adamlarla ilerleyeceksiniz.

Çanak çömlek kırmadan, 'aaa düştü salak' gülüşlerine maruz kalmadan sapasağlam hedefe varırsınız.
Geçenlerde Acun Ilıcalı demişki: "ekstrem bir insanım. Hollanda'da maç varken öğle yemeğini burada yiyip, akşamüstü hollanda'da maça gidip, gece atina'ya geçip orada 'survivor' seçmeleri yaptıktan sonra Türkiye'ye dönebiliyorum."

Uçağım var demek yerine ekstrem kelimesini seçmesi hoş olmuş!

Bende evden çıkarken montun üstüne mont giyip, on metre önümü göremediğim sis içerisinde yaradana sığınıp , botların kifayetsiz kaldığı buz tabakası üzerinde düşmeden yürüyerek, öğrencinin olmadığı okula gidip akşam da suların kesik olduğu evimde 'masterchef' izleyen bir memur olarak gayet ekstrem olduğumu düşünüyordum. Yanılmışım!
Korona koşullarının hareket alanımızı kısıtladığı şu zamanlarda, ilgi duyduğum Şamanizmi araştırmak için yeterli zamanımın olduğunu düşünüp bu konuyla ilgili okumaya, araştırmaya, dinlemeye başladım. Tabi Instagramda da bu konuda baya profil çıkıyor insanın karşısına. Yine geçenlerde gecenin kör bir vaktinde karşıma bir profil çıktı ve "orta dünyaya şamanik yolculuk" diyordu. Düşünmeden atladım bende yaparım diye...

İngiliz aksanlı Türkçe konuşan ve zeki müren'den sonra -yor eklerini nizami bir şekilde kullanan ancak 'o' harfini yer yer çekinmeden uzatan bir hanımefendiyle karşı karşıyaydım. Gerekli hazırlıkları yaptım: evi kararttım, yatağımın üzerinde bağdaş kurdum, nefesi burnumdan alıp ağzımdan verdim sesin büyüsüne kapılıp yolculuğa çıkmak için gereken bütün ön şartları yerine getirdim.

içimdeki sonsuz enerjiyi hatırladım, akışa kapıldım. Çevreme koruyucu mavi kalkanımı çektim. içinde su sesinin, kuş cıvıltılarının, rüzgar uğultusunun olduğu güzelim ezgiyle beraber kocaman yeşil ağaçların, koyu kahverengi toprağın, yüzümü tatlı tatlı okşayan rüzgarın hoşluğuyla beraber ormanda gezmeye başladım. güç içimdeydi ve mavi kalkanım yanımdaydı.

Sonrasında alnımızın ortasına odaklanmamız istendi. Odaklandım. iki kaşımın arasında bir kapı açıldı. istediğimiz bir eve girebileceğimiz bir kapıydı bu. Girdim. Üniversiteki evim... Etrafıma baktım, her şey bıraktığım gibiydi. Evin içinde bir şey göreceksiniz, dedi. Kedi, köpek, bitki vs. ben vitrini gördüm. (Bu vitrin özeldi bizim için. Evimizin ilk eşyasıydı. Ev taşıma bedeli olarak aldığımız eski iki katlı, ortasında tüplü TV boşluğu olan, ilk rengini tam anlayamadığımız bir vitrin.)
O ara içimde bir karıncalanma geçmedi değil. Bir şeyler ters gidiyor sanırım sorusu beynimin kıvrımları içinde süzülürken İngiliz aksanlı hanımefendi hemen yardımıma yetişti. "Akışa bırakın kendinizi" ve yeniden akıştaydım.

"Konuşun onunla" dedi ama vitrin dedim.
"ihtiyacı var mıymış sorun?" Dedi ama vitrin dedim.
"Sevgiyle akıştasınız" dedi ama vitrin dedim. Sanırım artık beni duymuyordu. Mavi kalkanım da artık pek bir işe yaramıyordu. Ama ben bozmamaya direniyordum akışı. öyle çabuk pes edemezdim. "Kanatlarınızı hissedin" dedi aaa kanatlarım çıkmıştı... Her şey mümkündü. Ama o son cümle yok mu, o son cümle. Ne kanat bıraktı, ne akış hem mavi kalkanımda yok oldu birden.
"Kucaklayın, yanınıza alın ve pencereden kanatlarınızı açıp gidin." Kanatlarım var ve vitrinle pencereden çıkmak neden. Kahkahayla kendime geldim ve vitrin taşımaktan kurtulmuştum.

Bu tür seyahatlare çıkacaklara tavsiye: kediniz, köpeğiniz, bitkiniz hatta iguananiz olsa bile olur ama illaki canlı bir şey olsun. O kanatlarla vitrin taşınmıyor.
barış müstecaplıoğlu nun 3 kitaptan oluşan fantastik roman serisi. Delkarna ile nasralılar arasındaki savaştan şamanların yardımı ve öncülüğüyle kaçmak isteyenlerin yeni yurt arayışına girmeleri anlatılıyor.
barış müstecaplıoğlu nun şamanlar diyarı serisinde Mehmet siyah kalemin şu resminden yola çıkarak yarattığı boynuzlu, yılan kuyruklu topluluk.
harnan - harnan-rIzwK
Fantastik roman yazarı. Bütün eserlerini okuyamadım. Okur muyum bilmiyorum. Bana çok hitap eden bir alan değil. Ancak şamanlar diyarı ilgi çekici ve kendini okutturan bir seri. Konular ve konunun işlenişini sürüklüyor. Ama dil kısmında özellikle diyaloglardaki yapaylık göze batıyor.
mehmet siyah kalemin çizimlerinden yarattığı harnanlar güzel bir detay.