star wars serisinin birkaç gün önce vizyona girmiş, serinin 8. filmidir. bu seride, kylo reni maskesiz izleyebiliyoruz. savaş sahneleri iyi, konusu klasik star wars. birkaç beklenmeyen şey yaşatarak, klasik star warstan dışarı çıkan tarafları olsa da, en azından benim için tatmin edici diye nitelendirilecek seviyedeydi. yalnız, bence disney, marvel serilerinden biraz fazla etkilenmiş, kahramanlığı olması gerektiğinden bi tık daha ön plana çıkarmış. öyle eski filmleri kadar ilgimi çekmese de, izlenesi efenim.
ilk bölümü 23 ekim 2017'de yayımlanan yapımcılığını kerem çatayın yaptığı, baş rolünü aras bulut iynemlinin üstlendiği televizyon dizisi.
aras bulut iynemli kaliteli oyunculuk sergilemeye devam ediyor. ayrıca dizide en çok dikkat çeken karakterlerden biri de vartolu saadettin. şive'nin bu kadar düzgün kullanıldığı bir oyunculuk diziye insanı daha çok ısıtıyor. bu karaktere can veren oyuncu erkan kolçak köstendiladında genç bir oyuncu. kendisi ulan istanbuldizisinde carlos rolünü oynamış daha önce. hatırlamak için şuraya şunu bırakalım: yaren&carlos / yanarım
ayrıca çukur dizisinin müzikleri de efsane güzel olmuş. diziyi izlerken her bir müzikte bu işte kesin toygar ışıklıimzası vardır diyordum ki nitekim de öyleymiş. yamaç, racon, vartolu, aliço ve jenerik isimleriyle yayınlanan dizi müzikleri diziyle bütünleşiyor.eypio'nun yaptığı gömün beni çukurada ayrıca çok güzel gerçekten, çok samimi sözleri ve dinamik bir müziği var. ancak dizi içerisinde kullanılan diğer müzikler de gerçekten efsane güzel, mesela aşık mahzuni şerifimzası olan zalım zalım türküsünün ceyl'an ertem coverı efsane güzel ve diziye çok yakışmış.
bir anda yavuz çetin çalan sahneler, bir anda cem karaca'ya selam durulan bölümler... çook iyi çoook. herkesin emeğine sağlık
aras bulut iynemli kaliteli oyunculuk sergilemeye devam ediyor. ayrıca dizide en çok dikkat çeken karakterlerden biri de vartolu saadettin. şive'nin bu kadar düzgün kullanıldığı bir oyunculuk diziye insanı daha çok ısıtıyor. bu karaktere can veren oyuncu erkan kolçak köstendiladında genç bir oyuncu. kendisi ulan istanbuldizisinde carlos rolünü oynamış daha önce. hatırlamak için şuraya şunu bırakalım: yaren&carlos / yanarım
ayrıca çukur dizisinin müzikleri de efsane güzel olmuş. diziyi izlerken her bir müzikte bu işte kesin toygar ışıklıimzası vardır diyordum ki nitekim de öyleymiş. yamaç, racon, vartolu, aliço ve jenerik isimleriyle yayınlanan dizi müzikleri diziyle bütünleşiyor.eypio'nun yaptığı gömün beni çukurada ayrıca çok güzel gerçekten, çok samimi sözleri ve dinamik bir müziği var. ancak dizi içerisinde kullanılan diğer müzikler de gerçekten efsane güzel, mesela aşık mahzuni şerifimzası olan zalım zalım türküsünün ceyl'an ertem coverı efsane güzel ve diziye çok yakışmış.
bir anda yavuz çetin çalan sahneler, bir anda cem karaca'ya selam durulan bölümler... çook iyi çoook. herkesin emeğine sağlık
star wars hikaye evreninde, sithlerin kullandığı bir kuraldır. burdaki iki kişi, gücü elinde bulunduran bir usta ve onu elde etmeye çalışan bir çırak şeklindedir. bu kural, klon savaşlarından 1000 yıl öncesinde, eski bir sith lordu darth bane tarafından getirilmiştir. jedi ve sith tapınakları birbirine girmişken, darth bane, güçlü sith lordlarının, kendilerinden daha az güçlü 4-5 sith tarafından alt edilmesine şahit olmuş, bunun da, gerçek bilginin aktarılamamasına sebebiyet verdiğini farketmiştir. bu kurala geçebilmek için, bir güç bombasını sith-jedi savaşında diğer sith lordlarına patlatmış ve ciddi kayıplar yaşatmıştır. bu sith kuralında, bir usta, bildiği tüm gücü, aydınlık ve karanlık tarafıyla bir çırağına aktarır, onu yetiştirir ve kendinden iyi bir sith lordu haline getirir. daha sonra bu çırak, ustasına meydan okuyup, onu öldürererek gücünü kanıtlamalıdır. sonra kendine yeni bir çırak bulup, kendi bilgilerini de ona aktararak, kusursuz bir sith lordu yaratmaktır. bunun için ilk öğrettiği şey, kendilerini jedilardan gizleyen bir korumadır. galaksinin tekrar sithlerin eline geçmesinin yolunun, ışın kılıcı ve güç kullanımından ziyade, akıllı ve kurnazca hareket etmek olduğunu savunur. bu kuraldaki tek kusur, kendinden daha iyi bir çırak bulunamazsa, sith lordunun ölümüyle birlikte bütün bilgilerin kaybolmasıdır. bunun önüne geçmek için, yaşamı uzatacak formüller bulmuştur darth bane. ve 1000 yıl sonra, planı gerçekleşerek darth sidious öğrencisi darth vader ile birlikte galaksiye hüküm sürmeye başladı.
(bkz: rule of two)
(bkz: rule of two)
hedonizm, yani hazcılık: yaşamın anlamını haz olarak gören, haz veren her şeyin iyi olduğunu ve bütün eylemlerin amacının haz olduğunu öne süren, sevincin kaynağını hazda bulan dünya görüşüdür. ekonomik etkinliğin hazzın en yüksek noktasına varacak biçimde geliştirilmesi öğretisi olarak da tanımlanabilir. bu yaklaşımın kurucusu aristippos, temsilcisi epiküros’tur.
türkiye'de ise bu akımı halkla buluşturan, tanıtan bir sanatçımız var. o da oğuz yılmaz.
ve oğuz yılmaz "bas bas paraları leyla'ya" parçasında "leyla" kişisini bir metafor olarak kullanmıştır. aslında leyla, oğuz yılmaz'ın eğlence ortamlarında para basılmasını salık verdiği herhangi bir kadın değildir.
leyla şarap da olabilir, edebiyat da olabilir. çok almak istediğin yeni çıkan ankastre bir buzdolabı da olabilir, çok sevdiğin bir yemek de.
oğuz yılmaz'ın burada en basit tabiriyle vurguladığı şey, hayatın en önemli değerinin haz ve zevk almak olduğu ve ideal yaşama ancak bu şekilde ulaşılacağıdır. bu bağlamda, sonsuz olmayan şu dünya üzerindeki sonlu yaşamımızda, bütün çabalarımızı, duygusal ya da fiziksel fark etmeksizin bizi gerçekten mutlu eden şeyler yönünde sarf etmemiz gerektiğidir.
sanatçı, öncüsü aristippos'tan aldığı öğretiyi hakkıyla irdeliyor bize de yalnızca ona bir kulak vermek düşüyor.
https://www.youtube.com/watch?v=xs8hl0lcFGc
türkiye'de ise bu akımı halkla buluşturan, tanıtan bir sanatçımız var. o da oğuz yılmaz.
ve oğuz yılmaz "bas bas paraları leyla'ya" parçasında "leyla" kişisini bir metafor olarak kullanmıştır. aslında leyla, oğuz yılmaz'ın eğlence ortamlarında para basılmasını salık verdiği herhangi bir kadın değildir.
leyla şarap da olabilir, edebiyat da olabilir. çok almak istediğin yeni çıkan ankastre bir buzdolabı da olabilir, çok sevdiğin bir yemek de.
oğuz yılmaz'ın burada en basit tabiriyle vurguladığı şey, hayatın en önemli değerinin haz ve zevk almak olduğu ve ideal yaşama ancak bu şekilde ulaşılacağıdır. bu bağlamda, sonsuz olmayan şu dünya üzerindeki sonlu yaşamımızda, bütün çabalarımızı, duygusal ya da fiziksel fark etmeksizin bizi gerçekten mutlu eden şeyler yönünde sarf etmemiz gerektiğidir.
sanatçı, öncüsü aristippos'tan aldığı öğretiyi hakkıyla irdeliyor bize de yalnızca ona bir kulak vermek düşüyor.
https://www.youtube.com/watch?v=xs8hl0lcFGc
alakam olmamasına rağmen, karaborsacılık işi erbabı olsaydım satmayacağım bilet genco erkal'ın oynadığı herhangi bir tiyatro oyunu bileti olurdu. oyuna muhakkak giderdim, fazla aldıysam da sevdiğim bir arkadaşıma hediye ederdim.
onun dışında her türlü konser, maç, etkinlik vb. biletini (aldığım fiyatın üstünde olması kaydıyla) üçüne beşine bakmaz okuturdum.
onun dışında her türlü konser, maç, etkinlik vb. biletini (aldığım fiyatın üstünde olması kaydıyla) üçüne beşine bakmaz okuturdum.
Yağan sağanakla beraber yaşanmış olan kesintidir. Bir kaç dakika önce mecidiyeköy'de elektrikler kesildi. Ne kadar süreceğini kestirmek zor ama sağanağa bakınca mumlara daha sıkı sarılıyor insan
özellikle bu yılın başlarında çok popüler olan kripto paralara her gün yenileri ekleniyor. bu piyasayı takip ederken kendi kendime sordum neden interrail gibi güçlü bir özgür organizasyonun kendi dijital parası olmasın. düşünsenize sahip olduğumuz iletişim kanalları ve gezgin topluluk sayesinde bütün dünyaya kabul ettirebileceğiniz bir kripto paranızın olması ve bu para güzel bir proje ve reklam ile ICO sitelerinde gerekli proje desteğini toplayacağından hiç şüphem yok. tabi bunlar uzun vadeli projeler iki veya üç yıl çalışılması lazım. ilave olarak bu projeye diğer para birimlerinden farklı olarak sıra dışı ve gezgin kültürüne uygun bir algoritma ile desteklenirse(blockchain, crpytonight gibi sistemler yerine) kripto yatırımcıların ilgisine hızlıca çekeceğine inanıyorum. bu hayali bir an düşünmek bile güzel geldi fakat gerçekçi olursam çok zor bir proje olduğudur. ama unutmamak lazım imkansız değil.
başlığın uzun hali: elektrikli süpürgenin aslında bildiğimiz gırgır aletinin elektrikli hali olması olacaktı.
çalışma mantığı olarak gırgır denilen alet halı, kilim vb. yerlerdeki süpürülmesi gereken parçaları iğnemsi bir fırça ile haznesine topluyor. aynı mantık da aslında elektrikli olmasının dışında elektrikli süpürge için de geçerli. bunun dışında ikisini de ıslak parçaları toplayamıyorsunuz falan filan.
mühendis misin delikanlı diyeceklere peşin edit değilim, hatta alakam olmaz ancak evini her hafta süpüren evli bir erkeğim.
çalışma mantığı olarak gırgır denilen alet halı, kilim vb. yerlerdeki süpürülmesi gereken parçaları iğnemsi bir fırça ile haznesine topluyor. aynı mantık da aslında elektrikli olmasının dışında elektrikli süpürge için de geçerli. bunun dışında ikisini de ıslak parçaları toplayamıyorsunuz falan filan.
mühendis misin delikanlı diyeceklere peşin edit değilim, hatta alakam olmaz ancak evini her hafta süpüren evli bir erkeğim.
insanda utanma hissi yaratan ve anlık olarak kütüphanede başıma gelen hede.
bir de bu sese karşı dönüp taaaa ön sıralarda oturan arkadaşların tek kaşı havada bakış atması? kamufle etmek için uğraştığım aksırma,tıksırma çabaları da fayda etmedi sözlük.
bir de bu sese karşı dönüp taaaa ön sıralarda oturan arkadaşların tek kaşı havada bakış atması? kamufle etmek için uğraştığım aksırma,tıksırma çabaları da fayda etmedi sözlük.
çağatay akman denen torbacı kitap çıkarıyormuş.
yunus günce denen çakma sunucu başımıza şair oldu.
çalıntı melodiyle her yerde konuşulan adam sanat duyarı kasıyor.
neden veya nasıl diye soran var mı?
sanat yapmak isteyen kimsenin bir gram imkanı olmaması bu durumun en büyük sebebi. ben de bir sanat emekçisiyim. müzik yapmaya çalışıyorum. kıytırık bar köşelerinde, soğuk sokaklarda o adını bile duymak istemediğim sanatın kültürsüz üst sınıfını oluşturan kişilerin şarkılarını isteyen insanları geçiştirerek geçiyor hayatımın bir kısmı. halbuki benim de şarkılarım var. benim de hayallerim var. adım yok. param yok. amcam, dayım yok. kaliteli müzik yaptığımı iddia edecek konuma ulaşmaya daha çok yolum var. en kötüsü de adım olsun istemiyorum. ortalama bir yaşam standardında kalitesiz müzik yapmadan yaşayabileceğim bir sanat hayatı istiyorum. adımı herkes bilsin gibi bir derdim olsaydı keşke, olabilseydi.
ben oyuncu olmaya çalışıyorum. çalışılmayacak koşullarda saçma turnelerde kötü çocuk oyunlarını okullara pazarlayan tüccarlarla geçiyor hayatımın bir kısmı da. az da olsa içime sinen bir projeye başlasam sonunda yine parasız, yine işsiz kalıyorum. iyi bir oyuncu olup olmadığımı bilebilme şansım yok çünkü parasızlıktan kaliteli izleyiciye ulaşamıyorum.
benim de yazdığım çizdiğim şeyler var ama insanlar yunus günce gibi, çakma torbacılar gibi kişilerin kitaplarından başını kaldırıp elimden tutmadığı için kaliteli bir okuyucu kitlesine erişimim yok.
ben düşünebiliyorum da insanlar neden düşünemiyor diye o kadar kızıyorum ki kendime. düşünme arkadaşım! oynama! besteleme! yazma! hepsini yapıyormuş gibi davran. isim kovala. çal. başkalarının eserlerini çal. başkalarının düşüncelerini benimse. herkes olursan herkesten değer görüyorsun.
bir ortamda elime gitar alıyorum ve popüler şeyler çalmaya başlıyorum. herkes mutlu. bir şarkımı çalayım desem herkes firar. kalan 2-3 kişi seviyor. istisnasız seviyor. ama onlar gibi olmadığım için, herkes olmadığım için dinlemeye gerek duymuyorlar. ben onlara tersim. herkes olmayana kimse gözüyle bakmaktan o kadar mutlu ki insanlık.
ben yoruldum dostlar. bar köşelerinden, kalitesiz çocuk oyunlarından, yazılarımı paylaşacak fanzin kovalamaktan değil; kendim olamamaktan yoruldum.
yunus günce denen çakma sunucu başımıza şair oldu.
çalıntı melodiyle her yerde konuşulan adam sanat duyarı kasıyor.
neden veya nasıl diye soran var mı?
sanat yapmak isteyen kimsenin bir gram imkanı olmaması bu durumun en büyük sebebi. ben de bir sanat emekçisiyim. müzik yapmaya çalışıyorum. kıytırık bar köşelerinde, soğuk sokaklarda o adını bile duymak istemediğim sanatın kültürsüz üst sınıfını oluşturan kişilerin şarkılarını isteyen insanları geçiştirerek geçiyor hayatımın bir kısmı. halbuki benim de şarkılarım var. benim de hayallerim var. adım yok. param yok. amcam, dayım yok. kaliteli müzik yaptığımı iddia edecek konuma ulaşmaya daha çok yolum var. en kötüsü de adım olsun istemiyorum. ortalama bir yaşam standardında kalitesiz müzik yapmadan yaşayabileceğim bir sanat hayatı istiyorum. adımı herkes bilsin gibi bir derdim olsaydı keşke, olabilseydi.
ben oyuncu olmaya çalışıyorum. çalışılmayacak koşullarda saçma turnelerde kötü çocuk oyunlarını okullara pazarlayan tüccarlarla geçiyor hayatımın bir kısmı da. az da olsa içime sinen bir projeye başlasam sonunda yine parasız, yine işsiz kalıyorum. iyi bir oyuncu olup olmadığımı bilebilme şansım yok çünkü parasızlıktan kaliteli izleyiciye ulaşamıyorum.
benim de yazdığım çizdiğim şeyler var ama insanlar yunus günce gibi, çakma torbacılar gibi kişilerin kitaplarından başını kaldırıp elimden tutmadığı için kaliteli bir okuyucu kitlesine erişimim yok.
ben düşünebiliyorum da insanlar neden düşünemiyor diye o kadar kızıyorum ki kendime. düşünme arkadaşım! oynama! besteleme! yazma! hepsini yapıyormuş gibi davran. isim kovala. çal. başkalarının eserlerini çal. başkalarının düşüncelerini benimse. herkes olursan herkesten değer görüyorsun.
bir ortamda elime gitar alıyorum ve popüler şeyler çalmaya başlıyorum. herkes mutlu. bir şarkımı çalayım desem herkes firar. kalan 2-3 kişi seviyor. istisnasız seviyor. ama onlar gibi olmadığım için, herkes olmadığım için dinlemeye gerek duymuyorlar. ben onlara tersim. herkes olmayana kimse gözüyle bakmaktan o kadar mutlu ki insanlık.
ben yoruldum dostlar. bar köşelerinden, kalitesiz çocuk oyunlarından, yazılarımı paylaşacak fanzin kovalamaktan değil; kendim olamamaktan yoruldum.