2017 yılının son aylarında çıkan alman yapımı netflix dizisi.

yazının buradan sonrası spolier olacaktır, diziyi izlemeyenler okumasın.

öncelikle stranger things ,donnie darko ve predestination izleyenler bu diziyi ayıkacaktır.

öncelikle dede paradoksu , solucan deliği ve 80'ler bolcana işleniyor dizide. bu bahsettiğim 3 yapımda da var olan ortak şeyler bu. bu dizideki bir fark olaylar bir nükleer reaktör etrafında gelişiyor.
Son zamanların en büyük mobil oyunlarından bir tanesidir. dünya üzerinde oynanan en büyük mobil oyundur. Binlerce TL değerinde ödüllerin verildiği turnuvaları dünyanın bir çok yerinde yapılmaktadır. Oyun strateji oyunudur. Dengeleri premium üyelere göre çok iyi ayarlandığından oyunda içerik satın almadan çok rahat bir şekilde oyunu oynayabilir ve içerik satın alanlara karşı galip gelebilirsiniz. Oyunda dengeler mükemmeldir.
O efsane (bkz: haramiler) şarkısı.

https://www.youtube.com/watch?v=alg5f2JdFVk

duvarları maviye boyadım
maviyi çok seversin
penceremde menekşeler dizili
sularken şarkı söylersin
gramafon da eski alaturka
hoşuna gider bilirim
o yaz evinin içinde
denize nazır
sabaha kadar bekledim seni
birden dalgalar dedi ki gelmeyeceksin
birden çıktım viraneden
koşa koşa indim kumsala
acı acı sövdüm sonra
yüzümü kırbaçlayan rüzgara
duvarları maviye boyadım
maviyi çok severdin
ülkenin hali gibi yurt. nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça insanların bulunduğu yer. Burada bulunanlar iyi bilirler ne demek istediğimi.
avrupa yakasının delikanlı ve bıçkın karakteridir. aklında sürekli köşeyi dönme fikri olan, çakallığının yanında tertemiz kalbi olduğundan da kimsenin şüphesi yoktur.
avrupa yakasının başlarda en çok sevilen fakat sonrasında artık boku çıkan karakteridir. 'çakkıdı' şarkısını söylemesi sayesinde kenan doğulu da baya ekmeğini yemiştir.
gagalı memeli olan canlıdır. hatta yarı memeli diye de anılır. yumurtlayarak çoğalır. boyu 40-60 cm arasında değişen ornitorenkler doğu avusturalya ve tazmanya'da yaşayan canlılardır.
nötron yıldızları, kütlesi çok büyük olmayan yıldızların, öldüğü zaman aldığı hallerden birtanesidir. (bkz: karadelik) ise bir diğeridir mesela.

yıldızlar, yakın olarak hidrojen kullanırlar. yıldızın içindeki hidrojen bitince, bu sefer hidrojenlerin oluşturduğu helyum yanmaya başlar. fakat yıldızların merkez kuvvetleri, bu reaksiyona hazır değildir ve yıldız büyümeye başlar. o kadar büyür ki, hızlıca helyumu da yakar ve sıradaki yakıt karbon olur. karbonu yakmakta zorluk çeken merkez, yıldızı birden ufaltmaya başlar. güneşin 2 katı kadarki bir yıldız, 10 km çapına kadar düşebilir. yıldızın boyutu arttıkça bu etki, karadeliğe dönüşebilir. neyse nötron yıldızına geri dönelim biz.

nötron yıldızları, adı üstünde çekirdeği çöken yıldızın nötronlarından oluşur. içinde eser miktarda proton ve elektron da bulunur. kendi eksenleri etrafında çok hızlı dönerler, öyle pek bi ışımaları yoktur. kütleleri ufak olmalarına rağmen, ağırlıkları çok yüksektir. öyle ki, yıldızın kütlesini olduğu gibi taşırlar. düşünsenize, koca güneş 10km çapında birşeye dönüşüyor ve tüm kütlesini koruyor. inanılmaz değil mi? işte nötron yıldızlarını da bu yüzden çok seviyorum. bide kara delik olayı var ki, bunun bi büyüğü.
Evet kime söylense Kıbrısta Odtü mü varmış?? Diye duyulan bir cevap geliyor aklıma. Evet arkadaşlar var. Çok da güzel bir üniversitedir kendisi, eğitim olarak tabiki ankarayla az buz farklar olsa da çoğu kişiye göre (öğrencilere) daha bile iyi eğitimi! Burada hocalarla sohbet edebiliyorsun istediğinde. Sofra kurup sabaha kadar sohbet edenler bile var.. Ayrıca yeri çok ters olduğu için insanları zorunlu otostopa çeken bir üniversitedir kendisi. Girneye, Lefkoşaya, Magosaya... Benim şansıma kime otostop çeksem hepsi çok iyi insanlardı buranın kültürünü yaşantısını ekonomisini aklınıza ne gelirse size bir şeyler katmak aynı zamanda da yolu eğlenceli yapmak için ellerinden geleni yaparlar. Evet arkadaşlar Kıbrısta Odtü var!
daha önce yazdığım sözlüklerde de yapmayı en çok sevdiğim şeylerden biri, ara ara beyin fırtınası yapmak için gözden geçirebileceğim doğaçlama kısa paragraflar yazmak. aklıma gelen bir öykü olur mesela, yazamam; sadece girişini yapar ve bırakırım.
siyasi bir metin yazacakken (muhtedir yanlısıyla muhalifiyle siyasete bakışımızın eleştirisi) baktım yazamıyorum biraz deliliğe vurdum alttaki yazımsı çıktı.
yerinizde olsam okumazdım, çünkü gözden geçirmedim ve çok sıkıcı bir metin olabileceğini düşünüyorum.
yukarıdaki açıklamanın da siyasi çekincelerle herhangi bir alakası yoktur. gereksiz eleştiriden sakınmak ve sözlük okurlarının düşünsel dünyasını korumak amaçlı bir uyarı olduğu söylenebilir.



Televizyonu açtığımda sevmediğim adam sevdiğim adama hakaretler savuruyordu. Bütün kanallar bu küfürleri dakikalarca yayınlıyordu. Sevdiğim adam çıkıp “senin ellerin kanlı demişti” ona bir toplantıda. Sevmediğim kanallar o konuşmayı hiç göstermedi. Sadece sevdiğim adamın sevmediğim adama hakaret ettiğini ve sevimsiz mendeburun avukatlarının konuyu yargıya taşımak için gerekli girişimleri başlattığını söyleyip birkaç küfür de onlar etti.

Canımdan çok sevdiğim bu ülkede yaşamaktan nefret ediyorum. Ah bir fırsatını bulsam kaçar giderim. Mesela Almanya’ya. Her gün baleye, operaya giderim. Güzel bir bisiklet alırım. Siyah, gidonu yukarıda olanlardan. Berlin sokaklarında caddelerinde insanlara gülümseyerek pedallarım. Yağmur yağmazken tabi. Yazın kanvas pantolonun üzerine eski gömlekler giyerim, kışın da kadife pantolonla renkli kazaklar. Alexanderplatze’ye pek uğramam, Kızılay gibi orası.

Kuzey Kore’ye gitsem orada da yaşar mıyım. Yaşarım galiba. Peki ya ülkemi nasıl bırakırım? (Bu soru Almanya’ya giderken nedense aklıma gelmedi) Buradaki halk benim halkım. Benim doğduğum topraklar. Bunu söylediğimi babam duysa şaşar kalırdı; ama burası benim atalarımın yaşadığı ve kültürüyle, ağacıyla, gölüyle bana-bize miras bıraktığı ülke. Bu ülke siyaseti benim için bir gurur meselesi. Bu halkın refahı bir onur meselesi. Bu saatten sonra, bu diktatöre ülkeyi bırakacaksak yuhlar olsun bize. Kuzey Kore meselesi diyorduk. Kuzey Kore’de Kim Jong Un’un emrinde bir asker olsam nasıl olurdu acaba? Hadi ya bana şehirdeki 23-28 yaş arasındaki en güzel kadını bulup getirmemi emretse.. Sıkıntı büyük.
Gider bulurum bulmasına da, hadi ya bu şımarık piç, kıza bir fenalık ederse. Kim pezevenginin kadına fenalık edeceğini ve ölmek istemediği varsaysam.. Ya gerçekten şehirdeki en güzel kadını götüreceğim ya da bir başka kişiyi seçeceğim. Peki şehirdeki en güzel kadın olarak tespit ettiğim kadını götürmez de bir başkasını götürürsem tercihimi neye göre yapacağım. Damarlarımda gezinen insan kanının milyarlarca yıldır (alglerden beri) bana verdiği dürtüler güzel olanın başına sağlıklı nesillerin devamı için bir fenalık gelmemesi gerektiğini söylüyo. Kötü olduğunu değerlendirdiğim bir kadını tutar kolundan götürürüm. Bu cevabı vermek benim için de zor oldu.

Halkımız.. Her şeyin en iyisine layık. Üçüncü sayfa haberlerindeki yaratıkları, devletin resmi mercilerinin sümenaltı ettiği vakıalardaki canileri, gözünü kırpmadan tanrı’ya ve onun yarattığına yalan söyleyen dindarları, kadın hakları diye twitter’da kendini parçalayıp babasından kalan mirası elinoğluna (toplumda enişte kavramı) yedirmemek için ablasına yumruk sıkan dallamaları, deodorant diye bir mefhumun varlığından bihaber olup sabah 7’de ter kokmayı nasıl başardığını anlamadığım dalyarakları çıkarsak.. -Ki umarım arada ben de kaynamamışımdır.- Pek fazla kişi de kalmıyoruz da. Güzel bir toplum oluyoruz. Ve bu güzel toplum her şeyin en iyisine layık.

Tamam kabul ediyorum kitapları alıp alıp okumadan kütüphanede biriktiriyoruz. Turgut Uyar dendiği zaman gözlerimiz içimize cin girmiş gibi oluyor, (akı görünüyor filan) Can Yücel dendiği zaman sigaramız 45 derecelik açıyla aşağı bakıveriyor. Olabilir bunlar. Ali Şeriati’yi en iyi biz okuduk, Aşık Mahsuni süper.. Gittiğimiz yerde çok eğlendik, ama o kadar eğlendik ki.

Evet bu biraz böyle.

Beni alt edeceğini sanıyorsun. (Sen kimsin?)
Al o zaman. Yahu artık sosyallik kavramı değişti. Sosyal medya.. Kavram olarak 90’lı yılların ortalarında kullanılmaya başlanmış olmasına inanamıyorum bazen. Neyse.. Bu kavram sosyolojideki tanımları birkaç yıla kadar altüst edecek. Şu an insanı ve toplumları altüst ediyor. Birden bire elimize dokunmatik, bilgisayar kadar işlevsel bir dünya verdiler. Al dediler artık dünyanın bir ucuyla bundan görüntülü konuşabilir, otobüste makale okuyabilir, maçtan canlı yayın yapabilir, sevgiline hangi kazağı alayım diye fotoğraf göndererek sorabilirsin dediler. Bunun nasıl ‘’yok anasının amı’’ bir durum olduğunu görmüyor oluşumuzu tencerede yavaş yavaş kaynatılan kurbağa deneyine benzetiyorum.
Toplum külliyen bir arada hareket ederek sindiremedi bu teknolojiyi. Annem arama çubuğuna “dantel ve kaneviçeden hoşlanan bayanlarla ahbaplık etmek istiyorum” diye yazınca, bunun bütün internet kullanıcıları tarafından görüleceğini sanıyor mesela. (Neden kimse bana yazmıyor, görülmedi mi acaba?)
Çoğumuz bu yeni dünyada kendimize çeşitli profiller oluşturduk. İç dünyamızın önüne o dijital platformu koyduk. Neden? Çünkü birebir iletişim yok! Daha doğrusu birebir iletişime ihtiyaç yok. İç dünyamız bomboş; ama profilimiz dopdolu. Herhangi bir instagram profiline 10 tane fotoğraf koyarak: latin edebiyatını çok seven, şaraptan anlayan, iyi fotoğraf çeken, yeni insanlarla kısa sürede yakın dostluk kuran, her sabah bir kadeh viski içen ve osurmadan uyuyan biri olduğumu anlatabilirim.
Zaten artık insanların cümleleri külli olarak değil, paça parça değerlendiriliyor. Profil sayfaları ise bir rapor gibi inceleniyor. Okuduklarımız bize o insan hakkında bir sürü yalan söylüyor, biz de bu yalanı bilerek bu oyuna devam ediyoruz.
Halkımız içine düştüğü internet batağı artık derin bir çıkmaz halini aldı. Kabul etmek zorundayız ki, internet artık hayatımızın tam merkezinde. Uyumadığımız her dakika internete bağımlı bir gençlik olduğumuzu iddia edilebilir. Çalıştığımız iş yerlerinde de aynı durum geçerli. Elektrik olmadan, su olmadan geçirilen günden çok daha ağır olur internetsiz geçirilen gün, yanılıyor muyum?
Son 15 yılda dünyayı bambaşka bir hale getiren bu dalgayla baş edemedik. Ve onun sancısını uzun yıllar yaşayacağız. Halkımızın feraseti ve asaleti bunun da hakkından gelecektir.