#tüm oteki entry'leri

ilya ehrenburg- paris düşerken
buram buram şarap, buram buram peynir kisacasi her seyiyle fransa kokar
gönüllülük için para ödemeyi filan geçecek olursak, teoride önemli bir vizyonla ortaya çıktığını düşündüğüm oluşum. fakat ne yazık ki her amatörlükte, her işe yaramazlıkta tamamen gençlik projesi olmalarının arkasına sığındıklarını düşünüyorum. nerede boş beleş adam varsa "aiesec'e gireyim whatsapp grubu kurayım, yönetici olayım" peşinde bana kalırsa.
abd'de brokolili mac and cheese
bir de yanında çilekli limonatayla filan değmeyin keyfine
ne zaman denizi olan bi yere gitse 'insan denizli, martılı şehirde nasıl depresyona girer' diye düşünen birinin gözünden; insana mutlu olmak için ilde var olan tek maviye, gökyüzüne bakmayı ve her şeye rağmen mutlu kalmayı öğreten şehirdir ankara.
bi ay önce başvurmuş olmama ve bi hafta sonra seyahatim olmasına rağmen hala işlemde gözüken vizedir. hayır toplamda dört tane filan evrak var napıyorlar çevirip çevirip tekrar mı bakıyorlar anlamadım ki
"bi arkadaş var yapıyomus baya iyiymiş, yok yok canım yapıcağımdan değil de, demem o ki dünya çok değişti di mi baba ya pes"
hemen her milletten insanla ilgili fikrin olduğunu, pek çok milletin halk oyununu bildiğini, çünkü pekçok milletin insanını bizzat deneyimlediğini fark ettiğin an. büyük zengiliktir canlı hissettirir
olabildiğince sık gidebilmek için tur rehberliğine başladığım, bi dönem her haftasonu cumartesi de pazar da tur götürdüğüm, her gittiğimde bir önceki haftadan daha çok vurulduğum yerdir. o lanet çukurlu ve virajlı yollardan tırmanırken bile doğası insana kendini filmde gibi hissettirir. gidilmeli, seyir tepesinde manda yoğurdu tadılmalı, soğuktan titrerken közlenmiş patates yenmelidir
bunun bi de, seninle yola çıkmak isteyen adamın sürekli şikayet edeceğini bildiginden, onla yola çıkmak istememe versiyonu var çok daha beter, her 'benle çıkarsın ama yola dimi' dediğinde konuyu değistirmeye çalışmaktan inme inicek bi gün