#tüm konservetuar7 entry'leri

Trolltunga, pulpit rock, flam, tromso, auroralar, beyaz geceler daha neler neleer.
fark ediyorum. baya bildiğin fark ede ede küfrediyorum.

ben de motorcuyum...cuydum... yok ya eskisi olur mu bu işin. motorcuyum işte. neyse. araçlar bizi fark etsin diye bas bas bağırmayla olacak iş değil bu. sen ne kadar düzgünsün bi baktın mı kendine. araçlara kırmızı yanınca yaya gibi davranıyorsun, basıp geçiyorsun. yayalara kırmızı yanınca araç gibi davranıyorsun, basıp geçiyorsun. be mınakoduuum bu meretin freni yok mu diye sormazlar mı adama.

geçelim bu işleri. önce onlar kendilerini bi fark etsin, kurallara uysun. sonra diğerlerinden sağ duyu beklesin.

peşin edit: trafikte motorluları fark etmeyen kabzımalların ocakları götlerine girsin.
bunun gezmekle de okumakla da alakası yok. bunun yaşamakla alakası var.
gezerken etrafına bakıyor musun? gerçekten bakıyor musun ama! görüyor musun olanı biteni, yaşayanı, yiteni. ders alıyor musun, heybende, heybe mi kaldı mk, sırt çantanda biriktiriyor musun bunları... işte o zaman öğrenirsin ve bilirsin.

okumak da keza aynı emeği gerektirir öğrenmek-bilmek için. özüne ineceksin, sindireceksin ve daha bir sürü şey.

yani yaptığın şeyin hakkını verirsen, o senin öğretmenin olur. kitap olsun yol olsun mutlaka bir şeyler öğrenirsin.

başlığa bunca açıklamadan sonra şimdi dönebiliriz işte:
yolda öğrendiklerinin çokluğu, kitaplardan gelenlerin ağzını burnunu kırar.
keşfedilmemiş olsaydı, buraya yazılmazdı. biz ona boku çıkarılmamış, bekareti alınmamış, saf ve temiz kalmış vs. diyelim. daha doğru olur.

neyse benim örneğim artvin'de bulunan dört kilise köyü.
geçenlerde hakkında karar alındı ve "genç" kategorisinin yaşı 28e yükseltildi. bundan faydalanma hakkı doğan milyonlarca 28 yaşındaki gencimiz de ay sonunu nasıl getireceğini veya atanıp atanamayacağını düşünmekle meşgul. zaten 29a da bir şey kalmadı, neyse.
aslında felsefi baktığım bir olay bu. biz, her birimiz yoldayız şu an. evimizde, sokakta, hapiste kısacası nerede olursak olalım, yoldayız aslında. yaşıyoruz. dört duvar bir odada insan görmeden geçirsek bile günlerimizi, yaşıyoruz ve bir şeyler öğreniyoruz.
mesela verdiğim örnek için konuşayım: sabrı öğreniyoruz, insanın kıymetini, özlemenin acımasızlığını ve daha bir sürü şeyi,yapayalnız kaldığımız o odada öğrenebiliyoruz.
okulda bir sürü kitap bilgisinin yanında paylaşmayı öğreniyoruz. bir de sümsük, yılışık veletlerin cillilerini ütmeyi falan(çarkına siçtuklarım)
iş yerinde alakamız olmayan ne varsa yapmayı, alakamız olan ne varsa uzak durmayı ve bu ikisi arasında, sabah erken kalkıp gece çok geç yatarak hayatta kalmayı öğreniyoruz...gibi.

yol bir öğrenme halidir aslında. illa yürünülen bir şey değildir. yol bulunduğun yerden gitme halidir. bunu düşünerek de yapabilirsin, yürüyerek de. ancak yürüyerek yaparsan gezgin derler. düşünerek yaparsan hayalperest olursun. çok takılma sıfatlara. sen yeter ki duvarlarını yık ve o ilk adımı at. ister büyük kanyona olsun o adımlar, ister yıkamadığın ön yargılarının bir düşünce uzağına olsun. sen karar ver de, zaten kendini yolda bulursun.
Buz ve ateşin şarkısı diye yola çıkan son yılların en iyi yabancı diziler üstü yapımı.

-spoiler-

7.sezon 5. bölüm kapanış müziğiyle birlikte, "ve olay, tahtların efendisi: akgezen kardeşliğine bağlandı, iyi mi" dediim, aman tanrım dedimmm, bi gülme geldi vay babanın gemiğine yaa