#tüm gelgit entry'leri

beirut'un bana göre en güzel şarkısıdır. bu şarkıyı 21 eylül 2012'de, o zamanlar konser alanı olan kuruçeşme arena'da canlı dinleme fırsatını da bulduğumda gözlerimin dolmasına engel olamadığımı hatırlarım. insan en sevdiği grubun en sevdiği şarkısını canlı canlı dinleme fırsatı bulduğunda ne kadar mutlu oluyormuş, onu da o gün anladım.
(bkz: beirut) isimli grubun solisti ve şarkılarının da mimarıdır. birkaç yıl önce bir yıldan fazla süreyi istanbul'da geçirmiş ve son albümleri no no no'da, fener isimli şarkısını da istanbul fener semtiiçin yazmıştır. kadıköy sokaklarını ezbere bildiğini söylemiş hatta bir röportajında yanlış hatırlamıyorsam. bir türk kadını ile de nişanlıydı ama evlilik haberleri gelmediğine göre ayrıldılar sanırım...

no no no albümünü çıkarmadan birkaç yıl önce ise tükenmişlik sendromuna yakalanmış iki gözümün çiçeği. neyse ki şu aralar iyi sanırım ama pek sesi de çıkmıyor, yeni albüme dair hiçbir belirti yok...
beirut'u ekşi sözlükte keşfettim. bir akşam, ilk dinleyişte aşık olunan şarkılar başlığında nantes'i dinlememle başladı her şey. a take away show versiyonu... sene 2010. aynı gece oturdum gulag orkestar, elephant gun, lon gisland ep, mach of the zapotec ve the flying clup cup albümlerini indirip, attım mp3 player'a. sabah işe giderken taktım kulaklıkları, soğuk bir kış günü idi. kolej'de, ahmetler postanesi yanındaki ara sokaktan girip kızılay'a doğru giden o merdivenleri çıkarken çalmaya başladı carousels... o soğuk kış günü, yerini umut dolu bir bahar sabahına bıraktı adeta, sanki dünyada değil de, ay üzerinde yürüyordum... hemen bir daha dinleyeyim istedim, durdurdum kendimi, sindirmeliyim dedim, sırayla. ardından diğer şarkı başladı, mount wroclai, ardından the shrew... allahım ilk kez birinin tüm şarkıları, ilk dinleyişte kendine aşık ediyordu ve bunun tek mimarı vardı. zach condon. o zamandan bugüne, her anımda yanımda olan, hayatıma eşlik eden şarkıların sahibi...

bu grup, benim hayatımda çok büyük bir yere sahiptir. son 8 yıldır neredeyse her anıma eşlik etmektedir. iyi ki varlar.

düzenleme: istedim ki gezgin sözlükle ilk girisini ben girmiş olayım, olmadı be sözlük!
teksaslı mükemmel grup. if only knew the rain başta olmak üzere settler, remembrance ve winter favori şarkılarımdır. çalışırken arka planda mükemmel gider.
bu konuda başı çekecek nedenlerden biri de başka yerde yaşayacak imkan olmamasıdır.
tam olarak 4 gün önce yaşadığım mutluluktur. normalde 5100-5200 tl civari olan japonya iki kişi gidiş dönüş biletlerini, kredi kartıma para yatırmak için maaşımın yatmasını beklediğimden alamamıştım. derken asiana airlines 30. yıl şerefine indirim yaptı ve biletler 4300 t'ye geldi. çok mutluyum sözlük, hala bile içim kıpır kıpır!
on yıl önce iki yaz üst üste gittiğim vadi. geçen yaz yukarıdan kendisine bir baktım, üstten pek değişmiş görünmüyordu. ama aşağıdan nasıldır bilemem...

öncelikle kesinlikle farklı olmaya çalışayım derken aynı olmuş insanlar bir araya gelmiş orada. şile bezi kumaş-rasta-dövme üçlüsü olmayan insan yok gibi... varsa da günübirlik turla gelenlerdendir kesin.

ve o tur tekneleri... en nefret edilesi şey de bunlardı. o sessizliği gümbür gümbür müzikle bir anda bombok ederlerdi. mangal kokuları ve giderken bıraktıkları atıklarla deniz keyfini de tamamen kaçırırlardı. o yüzden vadide konaklayanların çoğu tekneler gelmeden deniz keyfini sürüp onlar varken bir yerlere kaçardı...

ama ne olursa olsun, gece çadırdaki döşeğini plaja taşıyıp hiçbir şehir ışığı olmadan, iki dağın arasında kalmış vadiden gökyüzüne bakarak uykuya dalmanın huzurunu kolay kolay bulamazsınız.

sabah vadinin arkasından doğup da artık vücuda temas etmeye başlayan güneşin sıcağı ile uyanıp, üşenmeyip şelaleye çıkarak o soğuk suda ayılmanın verdiği mutluluğu da tarif edemem.

kahvaltıya gelen, hiç tanımadığınız insanlarla aynı masada oturup, sanki 40 yıldır birbirinizi tanıyormuş samimiyeti ile sohbet etmek de apayrı bir deneyim, türkiye için umut verici bir şeydir mesela. tabii 10 yılda bu değişmiş midir bilemem...

ha bir de adlarını hatırlamadığım iki tane kangalları vardı. erkeği ile bir ağaç dalını alıp saatlerce oynamanın keyfini de unutmadım. dişisi pek dost canlısı değildi...

şu giriyi yazayım derken o günlere döndüm resmen.