#tüm gelgit entry'leri

bu konu ile ilgili bir anımı paylaşmak isterim; 2 yıllık avukatken(bir başka avukatın yanında çalışıyorum tabii), bir müvekkille şehir dışına duruşmaya gidiyorduk. yolda haliyle laf lafı açtı, inşaat mühendisi olan ve kendi şirketine sahip olan bu müvekkil maaşımı sordu bana, 1.250 TL alıyordum o zamanlar. duyunca şaşkına dönmüştü adam, ben yanımdaki ilkokul mezunu formenlere 1500 TL maaş veriyorum demişti. ağrına gidiyor insanın ister istemez... o kadar yıl okuyorsun, üstüne kalifiye olayım diye eğitimler alıp yüksek lisans yapıyorsun ama sana reva görülen maaş, kira ve fatura masraflarını çıkarmaya bile yetmiyor, ev arkadaşı arıyorsun... bahsettiğim sene 2009 arkadaşlar, saygılar...

düzeltme.
pasaportu olmayan kişilerin zaten başvurması mümkün olmadığından yaşamayacağı durum.
resmen blog yazıları okuyup tırsıp gitmekten vazgeçtiğim şehir. güvenliği konusunda o kadar çok şey söylenmiş ki, güney afrika tatil planımı sadece cape town üzerine kurdum.

kendi kendime de dedim ki, bir yerlerde de acaba insanlar istanbul için çok tehlikeli, sakın gitmeyin deyip insanların vazgeçmesine önayak oluyor mudur? zira avrupadan gelen biri için istanbul çok tehlikeli görünebilirken, bizim için kesinlikle değil. ama bir türk için bile bir memleket güvenli gelmiyorsa, insan tırsıyor istemez.

özetle planı değiştirip sadece cape town için biletleri ayarladım. umarım bir gün bundan pişman olmam.
bazen gözlerimi kapatıyorum. kıyamet senaryolu filmlerdeki gibi dev dalgaların şehirleri beraberinde sürüklediğini, göktaşlarının gökyüzünü aydınlatarak dünyaya çarptığını ve depremlerin yeryüzünde devasa oyuklar oluşturduğunu düşünüyorum.

sonra o esnada insanların kaçışmaları, birbirlerini ezişi, marketleri yağmalamaları, o yüksek yüksek plazalardan atlayışları, kurtulmak için çıldırmaları ama kaçamamaları... allahım! içimi büyük bir huzur kaplıyor ve güzel bir uykuya dalıyorum.

evet insanlardan nefret ediyorum ve bu canlı türünün soyunun tükenmesi için derin bir istek duyuyorum. zira insanlar, ölümlerin en sancılı, en acılı olanlarını hak ediyor.
sadece "live at koningin elisabethzaal 2012" kayıtlarını dinlemiş biri olarak solistine hayran kaldığım grup. dehşet seksi bir ses, acayip zarif tavırlar... okuduğuma göre birkaç solist değiştirmiş, akılları varsa bu solisti hiç üzmezler.

- mad about you
- eden,
- heartbroken,
- 2 wicky
- renaissance affair

şarabınızı alın, bilgisayarınızdan açın, loş ışıkta sevgilinizle hoş vakitler geçirin efem. saygılar.

Mad about you
doğar, yaşar ve ölür. bomboş ve tatsız tuzsuz geçmiş bir hayat bırakır ardında.
İrade ve yargıları aşan güçlü bir coşku, ihtiras, diye tanımlamış tdk.

bana göre insanın hayatına yön veren isteklerdir. bu gerek yapılan iş olur, gerekse hobi ancak insan tutkularını bir şekilde hayatına yansıtır, yaşam biçimi haline getirme amacı güder. bu nedenledir ki hiçbir tutkusu olmayan insan hayatını genele göre yaşar, doğar, büyür, okur, çalışır, evlenir, çocuk sahibi olur, ev alır, emekli olur, ölür... tutkuları olan insanlar da belki bu sıralamayı yaşar ancak illa ki araları kendine göre kayda değer şeylerle doldurur. atıyorum, 50 bin kitap okur, atıyorum 50 ülke görür, atıyorum 5000 uçak maketi yapar, 500 aracı tamir-modifiye eder hayat verir. yani muhakkak hayatına dokunan bir şey bırakır arkasında...

tutkusu olmayan insan ise doğar, yaşar, ölür...
sabahın erken saatlerinde dolar 4 tl'yi geçti. euro da ciddi ciddi 5 tlyi zorluyor. piyasalara bakıyorum rus rublesi ve kuveyt dinarı hariç yemyeşil her yer...

abd'nin çinle yaptığı ticarete sınırlama getirmesi, abd borsasının çakılması, öte taraftan türkiye'nin ekonomik anlamda sınırda gidip gelmesi derken...

zaten merkez bankası dahi yıl sonu dolar kurunun 4,08 olarak öngörüldüğünü açıklamışken, yıl sonuna kalmadan doların bu kurlara gelebileceğini anlamak için uzman olmaya gerek kalmıyor.

ancak tüm para birimleri hızla yükseliyorsa, bu o paraların değer kazandığını değil, türk lirasının değer kaybettiğini gösterir. dünyanın en değersiz parası olmaya koşar adımlarla yaklaşıyoruz.
ankara kalabalığından dahi nefret eden biri olarak, bana oldukça çılgın geliyor.

düşünsene, çalışan bir insansan, trafik yüzünden günün aşağı yukarı 12 saatini dışarıda geçiriyorsun, kalan 12 saatin 7 saatini uykuya ayırsan, günde kendine ayırabileceğin 5 saati bozdur bozdur harca...

peki hafta sonları, çıkıp iki temiz hava soluyayım desen, doğru dürüst yeşillik kalmadığından, kalan birkaç yerde de metrekareye 5-6 insan falan düşüyordur herhalde... bi brunch yapayım diyorsun, yarım saat mekan kapısında sıra beklemeden girebileceğin bir yer yok!

eskiden ara ara gelip gezmeyi severdim. şimdi sadece sevdiklerimi görmek için gelip evlerinden çıkmamayı tercih ediyorum.

tüm bunlara rağmen burayı seven ve yaşamaktan mutluluk duyanlara saygım sonsuz. bol bol sabır diliyorum kendilerine...
acı sevmeyen bir insansanız, meze olanının biberinden yediğiniz zaman hayata küsebilirsiniz.