(bkz: bir ada hikayesi) * dörtlemesinin 2. Kitabı.
"deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki; karıncalar su içerdi."
"deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki; karıncalar su içerdi."
(bkz: yerine sevemem) gibi mükemmel bir şarkıya imzasını atmış, özellikle dizi müziği konusunda ülkemizde çığır açmış müzisyenlerden biridir kendisi.
(bkz: kurtlar vadisi ilk 97 bölüm)
(bkz: kurtlar vadisi ilk 97 bölüm)
-sosyal medya platformlarındaki ''like bağımlılığından'' tiksiniyorum ama sanırım ben de aynı bok çukurunun içindeyim.
amerika'nın maryland eyaletinden çıkmış, 25 yaşında inanılmaz temiz sese sahip hip-hop/rap şarkıcısı. 9 şubat'ı-10 şubat'a bağlayan gece yeni çıkardığı circles adlı single'ın youtube linkinin açıklamalarındaki do not listen başlığı altında dropbox'a 2 şarkı koymuş ki aman tanrım, uykudan uyandım ve iki şarkıyı yaklaşık 1 saat dinledim. kesinlikle öneriyorum.
"Yola çık" bir slogandan ibaretti benim için.
Cesaretsiz olduğumu düşünmemiştim, konduramamıştım belki de. Bir Araç’a elimi kaldırıyor olmanın mahcubiyeti içerisindeydim.
"Yola Çık" sloganını ilk okuduğum andan beri.
Hayatım da öylesine değişiklikler oldu ki yıllar içerisinde. Harika zamanlar geçirdiğim zamanlar dışında, yaşadığım yirmi beş yılın saçmalık olduğunu düşündüm epeyce bir süre. Bu saçmalığın karakterime yaptığı desteği görünce de, ne kadar değerli olduğunu anladım.
Homofobik, milliyetçi, gelenekçi bir insandan bu saydıklarımla hiçbir alakası olmayan bir insana dönüşmenin devrimi içerisindeyim.
Hayatımın tamamına baktığım da ne kadar maddesel bir saplantı içerisinde olduğumu görmemi sağladın bu. Binalardan, şehirlerden uzak her adımım beni yaşıyor olduğuma ikna etti. Zira adımlarımın gerisine gittiğimde, geride bıraktığım beton yığınlarına yakın olmak bile nasıl yorucu geldiğini anlatmam. Öylesine kısır ki. İnsanların yüzleri, vücutlarının duruşu, dillerinde ki tonlamalarına bile yabancılaşıyorsun yolda olduğun, yaşamı bastığın yerde, yüreğinde hissettiğin zaman.
Oysa her yeni insanın sana kattığı onca şey varken, maddesel şehir insanlarının hep bir elden seni dibe çekmeye çalışmasına anlam veremiyorsun. Evim ev değil, şehir şehrim değil, ben ben değilim yola çıktığımdan beri.
Gözlerini çadırının tavanına bakarken açtığında, kendine diyorsun ki; Eh işte Ozan uyuman için bu kadar alana ihtiyacın var.
Çadırdan çıkıp makarnayı dünyanın en lezzetli şeyi gibi yemenin zevkini aldığın zaman da; Eh işte Ozan karnın bu kadarla doyuyor.
Güneşin ışıltısına uydurmaya çalışıyorum yapacaklarımı.
Telefonumda ki alarm, eski yaşantıma dair bir hatıra gibi gelmeye başladı artık. İşim aynı şekilde.
Diyorum ki kendi kendime; şimdiye kadar mı yaşadın yoksa şimdi mi yaşıyor olmanı kavrayamıyorsun?
Kısa bir dönemde onlarca hikayeye onlarca yalana ve onlarca konuşan kitaba eşlik ettim.
“Yaşadım” diyebilmen için kozandan çık.
Cesaretsiz olduğumu düşünmemiştim, konduramamıştım belki de. Bir Araç’a elimi kaldırıyor olmanın mahcubiyeti içerisindeydim.
"Yola Çık" sloganını ilk okuduğum andan beri.
Hayatım da öylesine değişiklikler oldu ki yıllar içerisinde. Harika zamanlar geçirdiğim zamanlar dışında, yaşadığım yirmi beş yılın saçmalık olduğunu düşündüm epeyce bir süre. Bu saçmalığın karakterime yaptığı desteği görünce de, ne kadar değerli olduğunu anladım.
Homofobik, milliyetçi, gelenekçi bir insandan bu saydıklarımla hiçbir alakası olmayan bir insana dönüşmenin devrimi içerisindeyim.
Hayatımın tamamına baktığım da ne kadar maddesel bir saplantı içerisinde olduğumu görmemi sağladın bu. Binalardan, şehirlerden uzak her adımım beni yaşıyor olduğuma ikna etti. Zira adımlarımın gerisine gittiğimde, geride bıraktığım beton yığınlarına yakın olmak bile nasıl yorucu geldiğini anlatmam. Öylesine kısır ki. İnsanların yüzleri, vücutlarının duruşu, dillerinde ki tonlamalarına bile yabancılaşıyorsun yolda olduğun, yaşamı bastığın yerde, yüreğinde hissettiğin zaman.
Oysa her yeni insanın sana kattığı onca şey varken, maddesel şehir insanlarının hep bir elden seni dibe çekmeye çalışmasına anlam veremiyorsun. Evim ev değil, şehir şehrim değil, ben ben değilim yola çıktığımdan beri.
Gözlerini çadırının tavanına bakarken açtığında, kendine diyorsun ki; Eh işte Ozan uyuman için bu kadar alana ihtiyacın var.
Çadırdan çıkıp makarnayı dünyanın en lezzetli şeyi gibi yemenin zevkini aldığın zaman da; Eh işte Ozan karnın bu kadarla doyuyor.
Güneşin ışıltısına uydurmaya çalışıyorum yapacaklarımı.
Telefonumda ki alarm, eski yaşantıma dair bir hatıra gibi gelmeye başladı artık. İşim aynı şekilde.
Diyorum ki kendi kendime; şimdiye kadar mı yaşadın yoksa şimdi mi yaşıyor olmanı kavrayamıyorsun?
Kısa bir dönemde onlarca hikayeye onlarca yalana ve onlarca konuşan kitaba eşlik ettim.
“Yaşadım” diyebilmen için kozandan çık.
geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada ''size güzelliği getireceğim, çarşamba gününü bekleyin'' demişti.
''benden bu kadar, hadi eyvallah'' tarzı bir açıklama beklemekteyim açıkçası.* şakası bir yana mekanlar açılmasa bile umarım en azından hafta sonu kısıtlamaları ortadan kalkar da, insanlar bir nebze rahatlarlar.
''benden bu kadar, hadi eyvallah'' tarzı bir açıklama beklemekteyim açıkçası.* şakası bir yana mekanlar açılmasa bile umarım en azından hafta sonu kısıtlamaları ortadan kalkar da, insanlar bir nebze rahatlarlar.
izmir'in görülecek yerlerinden biri olan tarihi asansör'ün güzel bir hikayesi var.
karataş; zamanında zengin yahudi ailelerin yaşadığı bir semtmiş. kıyı şeridindeki mithatpaşa caddesi ile halil rıfat paşa caddesi arasındaki yükseklik farkı ise 58 metreymiş. iki yerleşim yeri arasındaki yaya ulaşımı, müslüman nüfusun “karataş merdiveni”, yahudilerin ise en üst bölümünde bululunan devidas ailesi’nin evi dolayısıyla “devidasların merdiveni” olarak adlandırdıkları 155 basamaklı sokak merdiveniyle sağlanıyormuş.
devidas ailesi’nin reisinin bir gün merdivenlerde düşerek ayağının kırılması üzerine, sahil kesiminde oturan ve devidas ailesi’nin yakın dostu olan nesim levi bayraklıoğlu, iki yerleşim arasında yaya ulaşımını kolaylaştırmak üzere 1907 yılında ileride şehrin sembol yapılarından biri olacak bu tarihi asansörü yaptırmıştır.
karataş; zamanında zengin yahudi ailelerin yaşadığı bir semtmiş. kıyı şeridindeki mithatpaşa caddesi ile halil rıfat paşa caddesi arasındaki yükseklik farkı ise 58 metreymiş. iki yerleşim yeri arasındaki yaya ulaşımı, müslüman nüfusun “karataş merdiveni”, yahudilerin ise en üst bölümünde bululunan devidas ailesi’nin evi dolayısıyla “devidasların merdiveni” olarak adlandırdıkları 155 basamaklı sokak merdiveniyle sağlanıyormuş.
devidas ailesi’nin reisinin bir gün merdivenlerde düşerek ayağının kırılması üzerine, sahil kesiminde oturan ve devidas ailesi’nin yakın dostu olan nesim levi bayraklıoğlu, iki yerleşim arasında yaya ulaşımını kolaylaştırmak üzere 1907 yılında ileride şehrin sembol yapılarından biri olacak bu tarihi asansörü yaptırmıştır.
okula giderim her sabah erken
hiç geç kalmam bu kadar kız varken
hepsi de güzel hepsi de tatlı
okulda sadece benim havuç kafalı
havalı, havalı havuç kafalı
etrafı güzel kızlarla sarılı
(bkz: çocuklar duymasın)
Lanet olsun sana havuç, nasıl işlediysen artık bilinçaltıma.
hiç geç kalmam bu kadar kız varken
hepsi de güzel hepsi de tatlı
okulda sadece benim havuç kafalı
havalı, havalı havuç kafalı
etrafı güzel kızlarla sarılı
(bkz: çocuklar duymasın)
Lanet olsun sana havuç, nasıl işlediysen artık bilinçaltıma.
Sahaf olmak isterdim. Tüm gün kitaplarla uğraşmak.