bursa'nın güzide bir ilçesi. tarihteki adı, mudanya merkezde aynı isimli bir hotel olan "montana"dır.
2012 nüfus sayımına göre 75 bin dolaylarında nüfusa sahip olan ilçede, yaş profilini ağırlıkla emekli grup oluşturmaktadır.
seyahat amaçlı gidilmesi durumunda bursa'ya uzaklığı 34 km uzaklık bulunmaktadır. toplu taşıma ile bursa'dan mudanya'ya emek yönünde ve bu durağa kadar bursaray ve sonrasında 1m otobüsleri kullanılarak gidilebilmektedir.
istanbul'dan buraya gelmek isteyen gezginlerin alternatifi, deniz otobüsü veya feribot ile buraya ulaşım olacaktır. bunun için de 2 alternatif bulunmaktadır; bunlardan ilki istanbul deniz otobüsleri (ido) ve diğeri bursa deniz otobüsleri (budo) firmaları olacaktır. bilet alımının son dakikaya bırakılması durumunda ido uçak bileti mantığı ile fiyatları yükseltirken budo'da otobüs mantığı ile fiyatlar sabittir.
mudanya'da kutuluş savaşı tarihimizde önem teşkil eden "mudanya ateşkes anlaşması" 11 ekim 1922 tarihinde imzalanmıştır. ilçeye gidenler beyazlar içinde anlaşmanın imzalandığı "mudanya mütareke binasını" görebilirler ve müzekart dahi talep edilmeden müzeyi ücretsiz ziyaret edebilirler.
bölgenin önemli ziyaret edilesi mekanlarından biri de uğur mumcu kültür merkezidir. burası tarihte bir kilise olarak kullanılmıştır fakat şu gün itibariyle mekan belediye toplantıları, düğün merasimleri gibi amaçlarla kullanılmaktadır.
bölgede zeytincilik ve turizm önemli geçim kaynaklarıdır. turizmin son on yıl içinde gelişmesi esnafını görece güvenilmez ve acımasız hale getirmiştir. yakın zamanda açılan köfteci yusuf ise burada ucuza yemek yemek isteyen gezginlerin ve yöre halkının mekanda yemek alternatifi haline gelmiştir.
bir de trilye var tabii. bölgeye pek yakın da pek uzak da olmayan trilye, popüler olmasıyla birlikte bilhassa yeşilin neredeyse kalmadığı betonlaşan bursa'da şehir insanlarının rekreasyon alanı haline gelmiştir. bölge popülerleşip bir nevi şirince, cumalıkızık gibi hal aldığından, gezgin ruha sahip kişiler için görülmemesi pek bir kayıp yaşatmayacaktır.
2012 nüfus sayımına göre 75 bin dolaylarında nüfusa sahip olan ilçede, yaş profilini ağırlıkla emekli grup oluşturmaktadır.
seyahat amaçlı gidilmesi durumunda bursa'ya uzaklığı 34 km uzaklık bulunmaktadır. toplu taşıma ile bursa'dan mudanya'ya emek yönünde ve bu durağa kadar bursaray ve sonrasında 1m otobüsleri kullanılarak gidilebilmektedir.
istanbul'dan buraya gelmek isteyen gezginlerin alternatifi, deniz otobüsü veya feribot ile buraya ulaşım olacaktır. bunun için de 2 alternatif bulunmaktadır; bunlardan ilki istanbul deniz otobüsleri (ido) ve diğeri bursa deniz otobüsleri (budo) firmaları olacaktır. bilet alımının son dakikaya bırakılması durumunda ido uçak bileti mantığı ile fiyatları yükseltirken budo'da otobüs mantığı ile fiyatlar sabittir.
mudanya'da kutuluş savaşı tarihimizde önem teşkil eden "mudanya ateşkes anlaşması" 11 ekim 1922 tarihinde imzalanmıştır. ilçeye gidenler beyazlar içinde anlaşmanın imzalandığı "mudanya mütareke binasını" görebilirler ve müzekart dahi talep edilmeden müzeyi ücretsiz ziyaret edebilirler.
bölgenin önemli ziyaret edilesi mekanlarından biri de uğur mumcu kültür merkezidir. burası tarihte bir kilise olarak kullanılmıştır fakat şu gün itibariyle mekan belediye toplantıları, düğün merasimleri gibi amaçlarla kullanılmaktadır.
bölgede zeytincilik ve turizm önemli geçim kaynaklarıdır. turizmin son on yıl içinde gelişmesi esnafını görece güvenilmez ve acımasız hale getirmiştir. yakın zamanda açılan köfteci yusuf ise burada ucuza yemek yemek isteyen gezginlerin ve yöre halkının mekanda yemek alternatifi haline gelmiştir.
bir de trilye var tabii. bölgeye pek yakın da pek uzak da olmayan trilye, popüler olmasıyla birlikte bilhassa yeşilin neredeyse kalmadığı betonlaşan bursa'da şehir insanlarının rekreasyon alanı haline gelmiştir. bölge popülerleşip bir nevi şirince, cumalıkızık gibi hal aldığından, gezgin ruha sahip kişiler için görülmemesi pek bir kayıp yaşatmayacaktır.
Yaklaşık 3 yılda bir arayarak ısrarla green Card başvurusu yaptığımı kazandığımı iddia eden firma. her defasında böyle bir başvuru yapmadığımı ısrarla belirtmeme rağmen. “Olsun ama kazandınız evraklarınızı yollayalım 49 tl ücreti var zaten. Belki bir tanıdığınız yapmıştır” gibi saçma sapan oyunlarla mikro dolandırıcılık sektöründe at koşturmaktadır. +90 (212) 963 00 93 Numaralı telefondan bir gün aranırsanız panik yapmayın. telefonu sessize alıp kapanmasını bekleyin.
şimdilerde (bkz: lale restaurant ) eskilerin ise lale pastanesi olan hippi durağı, (bkz: nostalji) .
the summer of love ekibi, belkide dünyanın en güzel zamanları olan 60' lı 70 'lı yılları hep yollarda geçirdi. Londra' dan kalkan sex, rock, music teması hindistan' ın goa şehrine kadar gidiyordu. tabii mekan belli sultanahmet.
bütün yolculuk ne kadardı biliyor musunuz 40dollars!

the summer of love ekibi, belkide dünyanın en güzel zamanları olan 60' lı 70 'lı yılları hep yollarda geçirdi. Londra' dan kalkan sex, rock, music teması hindistan' ın goa şehrine kadar gidiyordu. tabii mekan belli sultanahmet.
bütün yolculuk ne kadardı biliyor musunuz 40dollars!


iran'a gidenlerin çok daha iyi bileceği iran halkının içinde yara olan devrim. İran Şahı (bkz: muhammet rıza pehlevi )’ye karşı (bkz: ayetullah humeyni) önderliğinde yapılan devrimdir.
iran' da google araması yaptığınızda bu devrimle ilgili bütün içerikler engellenmiştir.
humeyni' nin paris' te iken yaptığı konuşmada söyledikleri ise fazlasıyla ilginçtir.
'' İşkencelerin sona ermesi, gizli servisin ( savak ) kaldırılması, İran’a demokrasinin gelmesi, kadınlara eşit haklar verilmesi gibi, herkesin şaşkınlıkla karşıladığı açıklamalar yaptı. Bütün dünya Humeyni’yi konuşurken İranlı solcuların veya aydınların büyük bir kısmı Humeyni’yi desteklemeye başladı. Humeyni modern, demokrat bir din adamı olarak görülüyordu. ve kazandı.
ya sonra ?
iran' da google araması yaptığınızda bu devrimle ilgili bütün içerikler engellenmiştir.
humeyni' nin paris' te iken yaptığı konuşmada söyledikleri ise fazlasıyla ilginçtir.
'' İşkencelerin sona ermesi, gizli servisin ( savak ) kaldırılması, İran’a demokrasinin gelmesi, kadınlara eşit haklar verilmesi gibi, herkesin şaşkınlıkla karşıladığı açıklamalar yaptı. Bütün dünya Humeyni’yi konuşurken İranlı solcuların veya aydınların büyük bir kısmı Humeyni’yi desteklemeye başladı. Humeyni modern, demokrat bir din adamı olarak görülüyordu. ve kazandı.
ya sonra ?

Hayali karakter olan fenasi bey, tv sunucularının bir dönem korkulu rüyasıydı. En son örneği ise fatih portakal. Şurdan izleyebilirsiniz.
Duyar kastığı şeyleri yapan insandır benim gözümde. Ahlak satmaya kalkışandır. En büyük ahlaksız kendisidir
önümüzdeki pazar günü 23.59'dan sonra girilecek olan yeni yıl için gerçekleşmesini ümit ettiğim şeydir. biraz huzur yeter.
daha önce (bkz: youtube ) da videosu olan ama şimdilerde bulamadığım güzel eleştiriler zinciri. internette dolaşan yazılı hali bile etkileyici. video halini bulan olurda yollarsa yüklemek isterim.
Sevgili günlük,
...Günlük tutmaya başladığımdan beri bu herhalde 76 bin katrilyoncu cilt oldu, yeni bir sayfa açtığım. Ama ne yazık ki hala değişen bir şey yok boş boş oturuyorum öyle. Çok SIKICI çoook.
Sevgili günlük,
Bu gün de bir şey yapmadım.
Sevgili günlük,
Bu gün de bir şey yapmadım. Dehşet SIKILIYORUM
Sevgili günlük,
Bu gün aklıma inanılmaz bir fikir geldi. Niye şimdiye kadar düşünmemişim ki.. Kendi kendime çok kızdım. İnanırımsın, sonsuz zamandan beri karanlıkta boş boş oturuyordum. Birden kafamda bir ışık yandı. Dedim ki kendi kendime: “Ulan ben niye karanlıkta oturuyorum ki?”
Işık olsun dedim, her yer aydınlandı. Böyle daha güzel..
Sevgili günlük,
Her taraf aydınlık ama ben hala SIKILIYORUM, ne yapsam ki. Bir şey daha yaratsam... Ama ne?
Sevgili günlük,
Işığın faydaları işte, aklıma bir bir fikirler geliyor. Bu gün sıkıntıdan patlamak üzereyken dedim ki kendi kendime: “Ulan ben niye patlıyorum ki, ortamı patlatayım”, sonra “PATLA” dedim, büyük bir patlama oldu, her taraf madde doldu. İlginç bir durum, ışıl ışıl toplar, koca koca taşlar filan fışkırdı bir anda.
Sevgili günlük,
Son bir haftadır yarattığım maddeleri çeki düzene sokmakla meşguldüm onun için yazamadım sana. Ama zahmete deydi doğrusu, minik minik gezegenleri yıldızların etrafında döndürdüm, kara delikler filan yarattım. Sonra geçtim karşısına seyrettim. Bütün sıkıntımı alıyor inanır mısın.
Sevgili günlük,
Kainatı seyrederken (yarattığım şeye bu ismi taktım) müthiş bir ilham geldi bana. Bu gazla süper bir mekan daha yarattım. Her yarattığım şeye bir isim buluyorum, baya oyalıyor bu iş beni.
Yeni yarattığım mekana “Cennet” dedim. Bu yeni cennetim yemyeşil bir yer, her tarafına süs olsun diye akan sıvılar koydum (dere diyorum ben bunlara) Bu sıvılardan birisini de kafa yapıcı bir madde ile doldurdum. Adını Kevser koydum. Çok güzel oldu çok. Bakmaya doyamıyorum.
Sevgili günlük,
Cennet bile boş olunca SIKIYOR valla. Bu nedenle bir sürü şey daha yarattım, ışık kullandım bunları yaratırken. Kanatları filan var, işleri güçleri bana tapınmak. He he he. Ben ne zaman ortalıkta dolansam yerlere kadar eğiliyorlar garipler. Adlarına “melek” dedim. Çok şirin oldular.
Sevgili günlük,
Bu gün cennetin bir tarafında mangal yaparken yanlışlıkla ortalığı tutuşturdum. Söndüreyim derken iyice yayıldı yangın, ben de yanan kısmı ayırdım, bir alt rafa koydum. Yansın orda kendi kendine, bir hal çaresi düşünürüz sonra nasıl olsa.
Sevgili günlük,
Bu yanan bahçeye “cehennem” ismini koydum. Söndürmekten de vazgeçtim. Güzel yanıyor, ortamı ısıtıyor.
Sevgili günlük,
Bu gün cehennemin alevlerinden bir yaratık daha oluşturdum. Herkes ışıktan olunca baya tekdüze idi mekân. Çeşit olsun istedim. Yeni yaratığımın adı “iblis”. İlginç bir karakter oldu. Melekler gibi kafasız değil. Kendi kendine yetiyor. Ama her zaman bana tapınmıyor. Zaman zaman da canımı SIKIYOR.
Sevgili günlük,
Bu gün neler oldu neler. Kumda oynarken aklıma geldi, çamur yaptım, sonra yoğurdum minik minik figürler yapıyordum, bir tanesi acayip bana benzedi, çok da hoşuma gitti, dur lan dedim sunu da canlandırayım bakalım ne olacak...!!
Canlandırdıktan sonra bütün melekleri çağırdım, “eğilin bakiyim hepiniz bunun önünde” dedim. Hepsi eğildi tabii ama bir tek iblis çıkıntılık yaptı her zamanki gibi. Neymiş efendim, o ateşten çıkmış da bu çamurdanmış onun için eğilmezmiş.
“Lan oğlum” dedim, “Bak efendi efendi eğil işte, hır çıkarma durduk yerde”. Bu puşt iblis bana diklenmesin mi. Ağza alınmayacak laflar etti, canımı SIKTI.
Has sittir ol git o zaman dedim ben de buna. “Sen görürsün” filan diye bir şeyler geveledi. Gel lan dedim, “adam ol dobra konuş” ne istiyorsun. “Bana zaman ver ben bu çamurdan yaratığı sana karşı döndürmezsem nooliyim” dedi. Ben de dedim ki,
“Kendine zaman verilenlerdensin, maçan SIKIYORSA dediğini yaparsın” El kol hareketleri filan yaptı, güvenliği çağırdım attırdım yavşağı cennetten. Amaan, giderse gitsin, bu çamurdan yaratık daha eğlenceli.
Sevgili günlük,
Çamurdan yaratıktan bir tane daha yaptım, ama bunun önünde çıkıntısı yok, girinti var. Birbirine uyuyor istersen bu çıkıntı ile girinti. Girintili olanın göğüs kısmına iki de yumru ekledim. Maksat monotonluk bozulsun. Çıkıntılı olanına “Adem” dedim, girintili olanına “Havva”.
Sevgili günlük,
Adem’le Havva çok komikler. Beni çok eğlendiriyorlar. Bunlara tuhaf tuhaf yasaklar filan koyuyorum akılları karışıyor fukaraların, hehhehe.:)))
Sevgili günlük,
Bugün canım çok sıkkın. Bu puşt iblis yılan kılığında cennete sızmış. Bütün güvenlik uyumuş resmen. Gelmiş Havva’nın aklını çelmiş, yeme dediğim meyveyi yedirmiş zorla. Havva da gitmiş Adem’e vermiş yarısını. bir kızdım ben bunlara. Aslında iblise kızmıştım ama bu gariplere patladım. Sonra da tükürdüğümü yalamayayım diye attım bunları dışarı. Kapı önünde kös kös oturuyorlar şimdi.
Sevgili günlük,
Bu Adem’le Havva’nın durumuna üzülüyorum çok. Ama tanrılığa bok sürmek de olmaz, alamıyorum geri içeri. Lafından dönenlerden olmayalım di mi. Dünya diye bir yer var, güzel bir mekân, biraz cennete de benziyor. Buraya göndermeye karar verdim kendilerini. Bakalım sonra belki geri getiririm.
Sevgili günlük,
Bu gün yine ilginçliklerle dolu bir gün oldu. Adem’le Havva’yı dünyaya gönderdim, hemen ürediler orada. İki minik yaratık daha peydahladılar, birine “Habil” dediler “ öbürüne “Kabil”. Tam “ aa ne güzel” diyordum ki, fasaryadan bir sebeple bu ikisi kavga etti, Kabil yerden bir taş alıp Habil’in kafasına ekleştirdi. Herifin ruhu çıktı geldi.
Neyse kapıya geleni döndürenlerden olmayalım diye aldık içeri. Bu arada işler karıştı epey bi. Şimdi aşağıda üreyebilen sadece bir tane girintili yaratık var (dişi ismini taktım ben bunlara genel olarak) Bu da habire ürettikleri ile girinti çıkıntı olayına giriyor. Yine iblis puştunun işi anlaşılan. Naapsam bilemedim.
Sevgili günlük,
Çok üredi aşağıdakiler. Ben de yine bir dolu yasak getirdim. Bir kere aynı karından çıkanlar birbirleri ile üremesinler dedim. Sonra kendilerini üretenlerle halvet olmasınlar dedim. Eciş bücüş oluyor yoksa yeni üreyenler. İpin ucunu kaçırırsak fena olacak.
Sevgili günlük,
Son bir kaç aydır çok yoğundum yazamadım. Aşağının boku çıktı resmen. Adem ile Havva’nın ürettikleri bütün dünyayı doldurdu. İblis hayvanı da iyice gemi azıya aldı. Habire bunların kulağına bir şeyler fısıldıyor anlaşılan. Her tarafı talan ettikleri bir şey değil bir de birbirleri ile dalaşıp maraza çıkartıyorlar. Bizi de iyice unuttular arada....
Hatırlatayım diye arada sırada birilerine görünüyorum (bu göründüklerime peygamber diyorum ben) ama nafile. Bunlar da çamurdan filan figürler yapıp onların önünde eğilmeye başladılar. Sonra işi iyice abarttılar çıkıntılar (erkek dedim bunlara da) birbirleri ile üremeye falan çalışmaya başladılar. Benim de tepem attı boğdum hepsini.
Ama tamamen yok olmalarına da gönlüm razı olmadı bir türlü. Aralarında Nuh diye bir tanesi var, iyi bir çocuk. Seviyordum zaten keratayı. Buna dedim ki, bir gemi yap sen, ben hayvanlardan da ikişer ikişer gönderiyorum gemiye, sizi kurtarıcam. Neyse olayı reset ettik bir bakıma. Dur bakalım bu sefer adam olurlar umarım.
Sevgili günlük,
Nuh paçayı kurtardı, bunlar yine üredi epey bir. Ama arıza yaratmaya devam ediyorlar. Lan bana tapınacaksınız diyorum, yok illa gidiyorlar acayip acayip figürler yapıp bunlara tapıyorlar. Yine iblis’ten işkilleniyorum. Bu lavuk hala ortalığı bulandırıyor galiba. Yoksa durduk yerde niye arıza çıksın ki.
Sevgili günlük,
Bu iblis iyice azıttı artık, garibanların çok fena kafasını karıştırıyor. Ona buna üfürüyor, millet yok ben firavunum, yok ben güneş oğluyum filan diye ortaya çıkıp delikanlılık yapmaya kalkıyor. Ben de dedim ki adam gibi bir peygamber çıkartayım ortaya bir de eline ne yapması gerektiğini yazayım vereyim. En azından okurlarsa unutmazlar...
Musa diye bir tip vardı gözüme kestirdiğim zaten. Bunun yanına gittim. Önce bir korktu filan. Neyse on maddelik bir tebliğ verdim eline. Git soyunu sopunu topla Kenan diye bir yer var oraya taşın dedim. Ama şapşal yolunu şaşırdı, deniz kenarında telef olacaklardı az daha. Denizi açtım da geçirdim bunları. Gittiler Kenan’a yerleştiler. Dur bakalım belki adam olurlar orda.
Sevgili günlük,
Yine yoğun bir hafta yaşadım. Önce bu Musa’nın adamları zırvalamaya başladı. On madde yetmiyor diye bayağı kapsamlı bir kitap yazdım verdim, onu kafalarına göre değiştirdiler. Saçma sapan hareketler, buzağıya tapınmalar filan. Baktım birbirlerinden üreyenlerden bir bok olmayacak bir tane doğru dürüst tip yaratayım da ona anlatayım dedim.
Meryem diye bir hatun vardı (girintili olanlardan yani) , güzelce de bir şey. Bunun karnına temiz bir erkek koydum. İsa. Bu İsa’ya anlattım naapıcağını. Ama salak beceremedi. Gitti vali ile dalaştı kendini çarmıha gerdirtti embesil. Buna verdiğim manüeli de adamları kafalarına göre değiştirdiler. Kutsal ruh mutsal ruh gibi zırvalıklar çıkardılar ortaya. Sıçacam bacaklarına sonunda o olacak.
Sevgili günlük,
Ben taktım bu Arap yarımadasına. Diğerleri nasıl olsa kendi yağlarında kavrulup gidiyorlar da bu Arap yarımadası denen bölgedeki eşekler bir türlü yola gelmiyor. Son bir peygamber daha göndericem. Oldu oldu, olmazsa, yola gelmeyenlerin hepsini cehennemde yakacam kayan yıldızlara yeminlen...!
Sevgili günlük,
Adamımı buldum sanırım. Muhammed isimli bir eleman. Çok temiz bir tip değil aslında ama dehşet uyanık. Zaten temizlerden bir numara olmadığını gördük şimdiye kadar. Bu yeni peygamberim tilki gibi bir herif. Ticarete de kafası basıyor. Bundan da bisey çıkaramazsak yuh artık. Şu bizim Cebrail boş boş oturuyor zaten bir gönderelim bakalım noolacak.
Sevgili günlük,
Cebrail, Muhammed’e kitap vermeye gitti biraz önce. Ben bu serseme “ürkütmeden yaklaş, eleman kafayı üşütmesin, kitabı ver gel” diye SIKI SIKI tembih etmiştim güya. Yok, ben öyle dememişim, “git ümüğüne sarıl, kitabi zorla okut” demişim sanki. Aptal Cebrail, Hira dağında bir mağarada sıkıştırmış bu Muhammed’i “Al bak kitap getirdim oku” demiş. Elemanın okuma yazması yok “nasıl okuyim” deyince seninki sarılmış gırtlağına.
Adamın bir yarım aklı vardı o da çıktı şimdi. Cebrail’in de işine son verdim. Yeni görev vermiycem artık. Naapsak, kitabi parti parti mi göndersek acep.
Sevgili günlük,
Bir süredir Muhammed’e azar azar kitabın bölümlerini gönderiyorum. Hepsini birden indirsek altından kalkamayacak anlaşılan.
Sevgili günlük,
Muhammed işi iyi beceriyor yemin olsun batan güneşe. Ben de bir kıyak geçmeye karar verdim, bir geceliğine cennete getirttim. Dibi düştü burayı görünce.
Yalnız kevseri biraz fazla kaçırınca hafiften zırvaladı. Meleklerden birinin sırtına binmeye kalktı. Sonra “bu ne biçim binek, yüzü aynı insan gibi” filan diye dolandı bir süre.
Neyse elini yüzünü yıkadık biraz kendine geldi, gönderdim ben de geri. Arada bir de cehenneme göz attırdım kısaca. Dedim ki, benim dediğimi yapanları cennete getirecem, yapmayanları cehennemde yakacam. Bu bir heves gitti bakalım.
Sevgili günlük,
Ben bu iblisten yaka silktim arkadaş be. Bu gün tam Muhammed’e sûre indiriyordum yavaş yavaş, herif araya girip parazit yaptı. Kendi laflarını da geçirtti kitaba. Şimdi işin yoksa düzelt. Ne pis bir yaratık çıktı bu yahu. Hayır, yakayım diyorum ama adamı zaten ateşten yarattık yanmıyor da mendebur. Dağıtacam ağzını burnunu bir gün ama büyüklük bizde kalsın, itle ###### olmayalım diye bulaşmıyorum şimdilik.
Sevgili günlük,
Muhammed peygamberlik olayının bokunu çıkardı. Forsunu kullanıp önüne gelen dişi ile halvet olmaya başladı. bir de utanmadan “hangi sıra ile yapıyım” diye bana soruyor..!!??
İşi gücü bıraktık herifin uçkurunun hesabını tutuyoruz ha. Tutup bacağından sallayacam cehenneme ama and verdik bu son diye. Neyse şimdilik suyuna gidiyorum ama böyle yürümez bu iş.
Sevgili günlük,
Oh be. Sonunda kitabın son sayfalarını da ulaştırdım Muhammed’e. Gerçi deriydi kemikti, kabuktu, ellerine ne geçerse onun üzerine not aldılar söylediklerimi ama birbirine karıştırmazlar umarım. Bu işte böylece bitti. bir daha peygamber meygamber yok. Şu iblis biraz uslu dursa işler tıkırında yürüyecek ya gavatın uslu duracağı da yok. Şimdiden suları bulandırmaya başladı yine.
Sevgili günlük,
Bıraktım hocam ben bu işi. Uğraşmayacam artık. Bezdim be. Ben bu insan ırkını kendime azap çektirmek için mi yarattım yahu. Bu Muhammed’in ümmeti iblisten de beter çıktı.
Dünyanın m...na koydular resmen. Önce önlerine geleni kılıçtan geçirdiler, sonra birbirlerine bulaşıp ortalığı kan gölüne çevirdiler. Sübyancılık bunlarda, ahlaksızlık bunlarda, hırsızlık, katillik ne varsa bunlarda.
Geçenlerde aşağıda bir dolanayım dedim, bir baktım iblis efendi yakmış cigarayi gözleri cam cam, suratında pis bir tebessüm dünyayı seyrediyor. Önce çirkefi taşlamayayım üzerime bulaşır neme lazım, tanınamazlıktan geleyim usulca sıvışayım dedim ama laf attı sıpa dayanamadım. “Batırdın lan canım dünyayı bir de geçmiş keyif yapıyorsun rezil yaratık” dedim.
“Bana çamur atma arkadaş” dedi. Neymiş, artık hiç karışmıyormuş, hatta dünyaya adım bile atmıyormuş, onlar kendi kendilerine güzel iş çıkartıyormuş. Bahsi kaybettin diye de tutturmaz mı? Bende sigorta bir attı, iblis alçağını cehennemin dibine kadar kovaladım. Tam köşeye sıkıştırmıştım ki Azrail araya girdi de aldı elimden. Karizmayı da iki paralık ettik bu arada.
Sevgili günlük,
Utanıyorum ama iddiayı kaybettiğimi kabul etmek zorunda kaldım. İblis her gün düzenli olarak taciz ediyordu beni. Olmadık yerde karşıma dikilip, “Ne mızıkçılık yapıyon ki, kaybettin işte, efendi efendi kabul et” diye damarıma basıp duruyordu.
En sonunda lanet olsun dedim. Kaybetmeyi kabul etmek de büyüklüğün şanındandır. Dünyayı yıktım attım. Ne kadar insan evladı varsa geberttim. Hepsini dizdim arafata. Saftorikler cennete girecez diye bekleşirlerken süper bir pislik geldi aklıma. Cennet’e giden yolun üzerine bir köprü yaptım ki akıllara zarar. Kıldan ince, kılıçtan keskin oldu. Maçası yiyen geçer cennete girer, geçemeyen cup, cehenneme. Yerse. Var mı öyle beleşe cennet. Hehehehe.
Sevgili günlük,
Köprü olayı iyi oldu, bir tanesi bile geçemedi. Cennet bana kaldı. Cehennemi de olduğu gibi iblise bıraktım, ne hali varsa görsün. Ben artık bütün gün cennette kevserle kafa çekiyorum. bir daha da yok öyle acayip acayip şeyler yaratmak. Dertsiz başıma dert oldular durduk yerde. Böylesi daha iyi yahu, sakin sakin. Ohhhh...
(bkz: şeytanın günlüğü)
Sevgili günlük,
...Günlük tutmaya başladığımdan beri bu herhalde 76 bin katrilyoncu cilt oldu, yeni bir sayfa açtığım. Ama ne yazık ki hala değişen bir şey yok boş boş oturuyorum öyle. Çok SIKICI çoook.
Sevgili günlük,
Bu gün de bir şey yapmadım.
Sevgili günlük,
Bu gün de bir şey yapmadım. Dehşet SIKILIYORUM
Sevgili günlük,
Bu gün aklıma inanılmaz bir fikir geldi. Niye şimdiye kadar düşünmemişim ki.. Kendi kendime çok kızdım. İnanırımsın, sonsuz zamandan beri karanlıkta boş boş oturuyordum. Birden kafamda bir ışık yandı. Dedim ki kendi kendime: “Ulan ben niye karanlıkta oturuyorum ki?”
Işık olsun dedim, her yer aydınlandı. Böyle daha güzel..
Sevgili günlük,
Her taraf aydınlık ama ben hala SIKILIYORUM, ne yapsam ki. Bir şey daha yaratsam... Ama ne?
Sevgili günlük,
Işığın faydaları işte, aklıma bir bir fikirler geliyor. Bu gün sıkıntıdan patlamak üzereyken dedim ki kendi kendime: “Ulan ben niye patlıyorum ki, ortamı patlatayım”, sonra “PATLA” dedim, büyük bir patlama oldu, her taraf madde doldu. İlginç bir durum, ışıl ışıl toplar, koca koca taşlar filan fışkırdı bir anda.
Sevgili günlük,
Son bir haftadır yarattığım maddeleri çeki düzene sokmakla meşguldüm onun için yazamadım sana. Ama zahmete deydi doğrusu, minik minik gezegenleri yıldızların etrafında döndürdüm, kara delikler filan yarattım. Sonra geçtim karşısına seyrettim. Bütün sıkıntımı alıyor inanır mısın.
Sevgili günlük,
Kainatı seyrederken (yarattığım şeye bu ismi taktım) müthiş bir ilham geldi bana. Bu gazla süper bir mekan daha yarattım. Her yarattığım şeye bir isim buluyorum, baya oyalıyor bu iş beni.
Yeni yarattığım mekana “Cennet” dedim. Bu yeni cennetim yemyeşil bir yer, her tarafına süs olsun diye akan sıvılar koydum (dere diyorum ben bunlara) Bu sıvılardan birisini de kafa yapıcı bir madde ile doldurdum. Adını Kevser koydum. Çok güzel oldu çok. Bakmaya doyamıyorum.
Sevgili günlük,
Cennet bile boş olunca SIKIYOR valla. Bu nedenle bir sürü şey daha yarattım, ışık kullandım bunları yaratırken. Kanatları filan var, işleri güçleri bana tapınmak. He he he. Ben ne zaman ortalıkta dolansam yerlere kadar eğiliyorlar garipler. Adlarına “melek” dedim. Çok şirin oldular.
Sevgili günlük,
Bu gün cennetin bir tarafında mangal yaparken yanlışlıkla ortalığı tutuşturdum. Söndüreyim derken iyice yayıldı yangın, ben de yanan kısmı ayırdım, bir alt rafa koydum. Yansın orda kendi kendine, bir hal çaresi düşünürüz sonra nasıl olsa.
Sevgili günlük,
Bu yanan bahçeye “cehennem” ismini koydum. Söndürmekten de vazgeçtim. Güzel yanıyor, ortamı ısıtıyor.
Sevgili günlük,
Bu gün cehennemin alevlerinden bir yaratık daha oluşturdum. Herkes ışıktan olunca baya tekdüze idi mekân. Çeşit olsun istedim. Yeni yaratığımın adı “iblis”. İlginç bir karakter oldu. Melekler gibi kafasız değil. Kendi kendine yetiyor. Ama her zaman bana tapınmıyor. Zaman zaman da canımı SIKIYOR.
Sevgili günlük,
Bu gün neler oldu neler. Kumda oynarken aklıma geldi, çamur yaptım, sonra yoğurdum minik minik figürler yapıyordum, bir tanesi acayip bana benzedi, çok da hoşuma gitti, dur lan dedim sunu da canlandırayım bakalım ne olacak...!!
Canlandırdıktan sonra bütün melekleri çağırdım, “eğilin bakiyim hepiniz bunun önünde” dedim. Hepsi eğildi tabii ama bir tek iblis çıkıntılık yaptı her zamanki gibi. Neymiş efendim, o ateşten çıkmış da bu çamurdanmış onun için eğilmezmiş.
“Lan oğlum” dedim, “Bak efendi efendi eğil işte, hır çıkarma durduk yerde”. Bu puşt iblis bana diklenmesin mi. Ağza alınmayacak laflar etti, canımı SIKTI.
Has sittir ol git o zaman dedim ben de buna. “Sen görürsün” filan diye bir şeyler geveledi. Gel lan dedim, “adam ol dobra konuş” ne istiyorsun. “Bana zaman ver ben bu çamurdan yaratığı sana karşı döndürmezsem nooliyim” dedi. Ben de dedim ki,
“Kendine zaman verilenlerdensin, maçan SIKIYORSA dediğini yaparsın” El kol hareketleri filan yaptı, güvenliği çağırdım attırdım yavşağı cennetten. Amaan, giderse gitsin, bu çamurdan yaratık daha eğlenceli.
Sevgili günlük,
Çamurdan yaratıktan bir tane daha yaptım, ama bunun önünde çıkıntısı yok, girinti var. Birbirine uyuyor istersen bu çıkıntı ile girinti. Girintili olanın göğüs kısmına iki de yumru ekledim. Maksat monotonluk bozulsun. Çıkıntılı olanına “Adem” dedim, girintili olanına “Havva”.
Sevgili günlük,
Adem’le Havva çok komikler. Beni çok eğlendiriyorlar. Bunlara tuhaf tuhaf yasaklar filan koyuyorum akılları karışıyor fukaraların, hehhehe.:)))
Sevgili günlük,
Bugün canım çok sıkkın. Bu puşt iblis yılan kılığında cennete sızmış. Bütün güvenlik uyumuş resmen. Gelmiş Havva’nın aklını çelmiş, yeme dediğim meyveyi yedirmiş zorla. Havva da gitmiş Adem’e vermiş yarısını. bir kızdım ben bunlara. Aslında iblise kızmıştım ama bu gariplere patladım. Sonra da tükürdüğümü yalamayayım diye attım bunları dışarı. Kapı önünde kös kös oturuyorlar şimdi.
Sevgili günlük,
Bu Adem’le Havva’nın durumuna üzülüyorum çok. Ama tanrılığa bok sürmek de olmaz, alamıyorum geri içeri. Lafından dönenlerden olmayalım di mi. Dünya diye bir yer var, güzel bir mekân, biraz cennete de benziyor. Buraya göndermeye karar verdim kendilerini. Bakalım sonra belki geri getiririm.
Sevgili günlük,
Bu gün yine ilginçliklerle dolu bir gün oldu. Adem’le Havva’yı dünyaya gönderdim, hemen ürediler orada. İki minik yaratık daha peydahladılar, birine “Habil” dediler “ öbürüne “Kabil”. Tam “ aa ne güzel” diyordum ki, fasaryadan bir sebeple bu ikisi kavga etti, Kabil yerden bir taş alıp Habil’in kafasına ekleştirdi. Herifin ruhu çıktı geldi.
Neyse kapıya geleni döndürenlerden olmayalım diye aldık içeri. Bu arada işler karıştı epey bi. Şimdi aşağıda üreyebilen sadece bir tane girintili yaratık var (dişi ismini taktım ben bunlara genel olarak) Bu da habire ürettikleri ile girinti çıkıntı olayına giriyor. Yine iblis puştunun işi anlaşılan. Naapsam bilemedim.
Sevgili günlük,
Çok üredi aşağıdakiler. Ben de yine bir dolu yasak getirdim. Bir kere aynı karından çıkanlar birbirleri ile üremesinler dedim. Sonra kendilerini üretenlerle halvet olmasınlar dedim. Eciş bücüş oluyor yoksa yeni üreyenler. İpin ucunu kaçırırsak fena olacak.
Sevgili günlük,
Son bir kaç aydır çok yoğundum yazamadım. Aşağının boku çıktı resmen. Adem ile Havva’nın ürettikleri bütün dünyayı doldurdu. İblis hayvanı da iyice gemi azıya aldı. Habire bunların kulağına bir şeyler fısıldıyor anlaşılan. Her tarafı talan ettikleri bir şey değil bir de birbirleri ile dalaşıp maraza çıkartıyorlar. Bizi de iyice unuttular arada....
Hatırlatayım diye arada sırada birilerine görünüyorum (bu göründüklerime peygamber diyorum ben) ama nafile. Bunlar da çamurdan filan figürler yapıp onların önünde eğilmeye başladılar. Sonra işi iyice abarttılar çıkıntılar (erkek dedim bunlara da) birbirleri ile üremeye falan çalışmaya başladılar. Benim de tepem attı boğdum hepsini.
Ama tamamen yok olmalarına da gönlüm razı olmadı bir türlü. Aralarında Nuh diye bir tanesi var, iyi bir çocuk. Seviyordum zaten keratayı. Buna dedim ki, bir gemi yap sen, ben hayvanlardan da ikişer ikişer gönderiyorum gemiye, sizi kurtarıcam. Neyse olayı reset ettik bir bakıma. Dur bakalım bu sefer adam olurlar umarım.
Sevgili günlük,
Nuh paçayı kurtardı, bunlar yine üredi epey bir. Ama arıza yaratmaya devam ediyorlar. Lan bana tapınacaksınız diyorum, yok illa gidiyorlar acayip acayip figürler yapıp bunlara tapıyorlar. Yine iblis’ten işkilleniyorum. Bu lavuk hala ortalığı bulandırıyor galiba. Yoksa durduk yerde niye arıza çıksın ki.
Sevgili günlük,
Bu iblis iyice azıttı artık, garibanların çok fena kafasını karıştırıyor. Ona buna üfürüyor, millet yok ben firavunum, yok ben güneş oğluyum filan diye ortaya çıkıp delikanlılık yapmaya kalkıyor. Ben de dedim ki adam gibi bir peygamber çıkartayım ortaya bir de eline ne yapması gerektiğini yazayım vereyim. En azından okurlarsa unutmazlar...
Musa diye bir tip vardı gözüme kestirdiğim zaten. Bunun yanına gittim. Önce bir korktu filan. Neyse on maddelik bir tebliğ verdim eline. Git soyunu sopunu topla Kenan diye bir yer var oraya taşın dedim. Ama şapşal yolunu şaşırdı, deniz kenarında telef olacaklardı az daha. Denizi açtım da geçirdim bunları. Gittiler Kenan’a yerleştiler. Dur bakalım belki adam olurlar orda.
Sevgili günlük,
Yine yoğun bir hafta yaşadım. Önce bu Musa’nın adamları zırvalamaya başladı. On madde yetmiyor diye bayağı kapsamlı bir kitap yazdım verdim, onu kafalarına göre değiştirdiler. Saçma sapan hareketler, buzağıya tapınmalar filan. Baktım birbirlerinden üreyenlerden bir bok olmayacak bir tane doğru dürüst tip yaratayım da ona anlatayım dedim.
Meryem diye bir hatun vardı (girintili olanlardan yani) , güzelce de bir şey. Bunun karnına temiz bir erkek koydum. İsa. Bu İsa’ya anlattım naapıcağını. Ama salak beceremedi. Gitti vali ile dalaştı kendini çarmıha gerdirtti embesil. Buna verdiğim manüeli de adamları kafalarına göre değiştirdiler. Kutsal ruh mutsal ruh gibi zırvalıklar çıkardılar ortaya. Sıçacam bacaklarına sonunda o olacak.
Sevgili günlük,
Ben taktım bu Arap yarımadasına. Diğerleri nasıl olsa kendi yağlarında kavrulup gidiyorlar da bu Arap yarımadası denen bölgedeki eşekler bir türlü yola gelmiyor. Son bir peygamber daha göndericem. Oldu oldu, olmazsa, yola gelmeyenlerin hepsini cehennemde yakacam kayan yıldızlara yeminlen...!
Sevgili günlük,
Adamımı buldum sanırım. Muhammed isimli bir eleman. Çok temiz bir tip değil aslında ama dehşet uyanık. Zaten temizlerden bir numara olmadığını gördük şimdiye kadar. Bu yeni peygamberim tilki gibi bir herif. Ticarete de kafası basıyor. Bundan da bisey çıkaramazsak yuh artık. Şu bizim Cebrail boş boş oturuyor zaten bir gönderelim bakalım noolacak.
Sevgili günlük,
Cebrail, Muhammed’e kitap vermeye gitti biraz önce. Ben bu serseme “ürkütmeden yaklaş, eleman kafayı üşütmesin, kitabı ver gel” diye SIKI SIKI tembih etmiştim güya. Yok, ben öyle dememişim, “git ümüğüne sarıl, kitabi zorla okut” demişim sanki. Aptal Cebrail, Hira dağında bir mağarada sıkıştırmış bu Muhammed’i “Al bak kitap getirdim oku” demiş. Elemanın okuma yazması yok “nasıl okuyim” deyince seninki sarılmış gırtlağına.
Adamın bir yarım aklı vardı o da çıktı şimdi. Cebrail’in de işine son verdim. Yeni görev vermiycem artık. Naapsak, kitabi parti parti mi göndersek acep.
Sevgili günlük,
Bir süredir Muhammed’e azar azar kitabın bölümlerini gönderiyorum. Hepsini birden indirsek altından kalkamayacak anlaşılan.
Sevgili günlük,
Muhammed işi iyi beceriyor yemin olsun batan güneşe. Ben de bir kıyak geçmeye karar verdim, bir geceliğine cennete getirttim. Dibi düştü burayı görünce.
Yalnız kevseri biraz fazla kaçırınca hafiften zırvaladı. Meleklerden birinin sırtına binmeye kalktı. Sonra “bu ne biçim binek, yüzü aynı insan gibi” filan diye dolandı bir süre.
Neyse elini yüzünü yıkadık biraz kendine geldi, gönderdim ben de geri. Arada bir de cehenneme göz attırdım kısaca. Dedim ki, benim dediğimi yapanları cennete getirecem, yapmayanları cehennemde yakacam. Bu bir heves gitti bakalım.
Sevgili günlük,
Ben bu iblisten yaka silktim arkadaş be. Bu gün tam Muhammed’e sûre indiriyordum yavaş yavaş, herif araya girip parazit yaptı. Kendi laflarını da geçirtti kitaba. Şimdi işin yoksa düzelt. Ne pis bir yaratık çıktı bu yahu. Hayır, yakayım diyorum ama adamı zaten ateşten yarattık yanmıyor da mendebur. Dağıtacam ağzını burnunu bir gün ama büyüklük bizde kalsın, itle ###### olmayalım diye bulaşmıyorum şimdilik.
Sevgili günlük,
Muhammed peygamberlik olayının bokunu çıkardı. Forsunu kullanıp önüne gelen dişi ile halvet olmaya başladı. bir de utanmadan “hangi sıra ile yapıyım” diye bana soruyor..!!??
İşi gücü bıraktık herifin uçkurunun hesabını tutuyoruz ha. Tutup bacağından sallayacam cehenneme ama and verdik bu son diye. Neyse şimdilik suyuna gidiyorum ama böyle yürümez bu iş.
Sevgili günlük,
Oh be. Sonunda kitabın son sayfalarını da ulaştırdım Muhammed’e. Gerçi deriydi kemikti, kabuktu, ellerine ne geçerse onun üzerine not aldılar söylediklerimi ama birbirine karıştırmazlar umarım. Bu işte böylece bitti. bir daha peygamber meygamber yok. Şu iblis biraz uslu dursa işler tıkırında yürüyecek ya gavatın uslu duracağı da yok. Şimdiden suları bulandırmaya başladı yine.
Sevgili günlük,
Bıraktım hocam ben bu işi. Uğraşmayacam artık. Bezdim be. Ben bu insan ırkını kendime azap çektirmek için mi yarattım yahu. Bu Muhammed’in ümmeti iblisten de beter çıktı.
Dünyanın m...na koydular resmen. Önce önlerine geleni kılıçtan geçirdiler, sonra birbirlerine bulaşıp ortalığı kan gölüne çevirdiler. Sübyancılık bunlarda, ahlaksızlık bunlarda, hırsızlık, katillik ne varsa bunlarda.
Geçenlerde aşağıda bir dolanayım dedim, bir baktım iblis efendi yakmış cigarayi gözleri cam cam, suratında pis bir tebessüm dünyayı seyrediyor. Önce çirkefi taşlamayayım üzerime bulaşır neme lazım, tanınamazlıktan geleyim usulca sıvışayım dedim ama laf attı sıpa dayanamadım. “Batırdın lan canım dünyayı bir de geçmiş keyif yapıyorsun rezil yaratık” dedim.
“Bana çamur atma arkadaş” dedi. Neymiş, artık hiç karışmıyormuş, hatta dünyaya adım bile atmıyormuş, onlar kendi kendilerine güzel iş çıkartıyormuş. Bahsi kaybettin diye de tutturmaz mı? Bende sigorta bir attı, iblis alçağını cehennemin dibine kadar kovaladım. Tam köşeye sıkıştırmıştım ki Azrail araya girdi de aldı elimden. Karizmayı da iki paralık ettik bu arada.
Sevgili günlük,
Utanıyorum ama iddiayı kaybettiğimi kabul etmek zorunda kaldım. İblis her gün düzenli olarak taciz ediyordu beni. Olmadık yerde karşıma dikilip, “Ne mızıkçılık yapıyon ki, kaybettin işte, efendi efendi kabul et” diye damarıma basıp duruyordu.
En sonunda lanet olsun dedim. Kaybetmeyi kabul etmek de büyüklüğün şanındandır. Dünyayı yıktım attım. Ne kadar insan evladı varsa geberttim. Hepsini dizdim arafata. Saftorikler cennete girecez diye bekleşirlerken süper bir pislik geldi aklıma. Cennet’e giden yolun üzerine bir köprü yaptım ki akıllara zarar. Kıldan ince, kılıçtan keskin oldu. Maçası yiyen geçer cennete girer, geçemeyen cup, cehenneme. Yerse. Var mı öyle beleşe cennet. Hehehehe.
Sevgili günlük,
Köprü olayı iyi oldu, bir tanesi bile geçemedi. Cennet bana kaldı. Cehennemi de olduğu gibi iblise bıraktım, ne hali varsa görsün. Ben artık bütün gün cennette kevserle kafa çekiyorum. bir daha da yok öyle acayip acayip şeyler yaratmak. Dertsiz başıma dert oldular durduk yerde. Böylesi daha iyi yahu, sakin sakin. Ohhhh...
(bkz: şeytanın günlüğü)
interrail türkiye pragda bir otel tarafindan tehdit edilen gezgin
Merhaba dostlar. Pragda kaldığı hostel için olumsuz yorum yaptı diye arkadașımızı arayıp tehdit etmișler. Sen kim köpeksin ulan diyip puanlarını alt üst edecek cengaverleri buraya bekliyoruz.
Post anagrupta, linki yukarida
Merhaba dostlar. Pragda kaldığı hostel için olumsuz yorum yaptı diye arkadașımızı arayıp tehdit etmișler. Sen kim köpeksin ulan diyip puanlarını alt üst edecek cengaverleri buraya bekliyoruz.
Post anagrupta, linki yukarida
Sabaha karşı jandarma baskını ile toplanan çadırlar, panik, suçluluk psikolojisi...