#tüm wes entry'leri

e-5 üzerinden kocaeli'ye giderken tam olarak istanbul'un bittiği noktadadır. bu yönden ulaşım oldukça basittir fakat yorucudur. okulun içerisinden geçen bir de marmaray hattı var. hatta okulun durağı bile hazır bekliyor fakat yıllardır bu hat devreye girmedi. şu an o hattan sadece yüksek hızlı tren geçiyor. okulun içinden bir tren geçmesi güzel bir görüntü oluşturuyor zaman zaman. marmaray da açılırsa tam olacak. biz de bekliyoruz umutlu bir şekilde.

okul e-5'e ve marmara denizine sınırdır. hayal edebileceğiniz gibi inanılmaz büyük bir kampüsü vardır bu yüzden. kampüsün bir ucundan bir ucuna yürüyerek yarım saatten erken gidemezsiniz. bu sorunu her öğrenciye bir adet bisiklet vererek çözer okul. bisikletleri okul içerisinde kullanırsınız ve okul dışına çıkaramazsınız. bu uygulama okul içi ulaşımda hem çok modern ve güzel bir görüntü oluştururken hem de büyük bir kolaylık sağlar. bunların dışında kampüsü dolaşan ring servisleri vardır. diğer üniversitelerin aksine bu servisler bedavadır. onun da dışında kampüsün içerisinde öğrencileri taşımak için ufak golf arabaları gezer ve onları gördüğünüz zaman arkasına atlayıp gideceğiniz yere gidebilirsiniz.

kampüsteki sosyal yaşam pek cezbedici değildir. herkes kendi halinde takılır ve genelde sosyal bir etkinlik yapılmaz. okulun ilk haftaları,vize ve final haftaları kampüs çok kalabalık olur fakat bu zamanlar dışında kedi köpek nüfusu öğrenciden fazla olur genelde. aktivite bağımlısı arkadaşları üzebilir bu durum. her ne kadar kampüs içerisinde sosyal etkinlik kıtlığı olsa da okulun kampüsü spor tesisleriyle donatılmıştır. çim futbol sahası, halı sahalar,tenis kortları, plaj voleybolu, saha voleybolu, basketbol sahaları, fitness salonları vb. ilgilenebileceğiniz tüm spor dallarının en az bir tesisini barındırır. kampüs ayrıca başlı başına bir yürüme parkuru gibidir. şehrin yeşil alan konusunda henüz operasyon yapılmamış noktalarından birisidir ve bu sayede yılın her vakti huzurlu bir kampüs ortamı vardır.

tabi en önemli nokta eğitim. bu okulda lisans eğitimi almak isteyen arkadaşlarımız varsa ve tereddüt yaşıyorlarsa tüm tereddütlerini bir kenara bırakıp tercih listelerine ekleyebilirler. öğretici kadrosunun genişliği ve niteliği çoğu üniversiteden iyidir. hemen hemen her hocası yurt dışında eğitim almışlardır ve dünyayı çok iyi bilirler. ve bu sayede veya buna rağmen 1-2 hocası dışında kompleksli ve egolu hocasına rastlayamazsınız. fakültenin önünde sigara içerken bir şeyler tartışabilirsiniz hocalarla. bu durum okutmanından tutun da rektörüne kadar böyledir.mesela rektörü öğrencilerle çay içerken görebilirsiniz kampüste. bu durum gebze teknik üniversitesi'nde gayet normal. unutmadan söyleyeyim, okul birkaç hafta önce araştırma üniversitesi ünvanını almıştır.
"çalışmazsanız bitiremezsiniz" üniversitelerinden birisidir.
ben bir lisans öğrencisi olduğum için lisansüstü programlarda çok bilgili olmadığım için hiç değinmedim. bilgim yok.

okulun en büyük eksiği yurdunun kampüs içerisinde olmaması. servisle gebzeye gitmek zorundasınız yurtta kalmak istiyorsanız. fakat birkaç sene içerisinde kampüsün içerisine inşa edilecekmiş. yönetim yerleşkenin geniş olmasının avantajını sürekli kullanmaya çalışıyor. her sene yeni bölümler, binalar, spor kompleksleri hizmete giriyor. bu entryi girdiğim dönemde de içerisine devasa bir kongre merkezi yapılıyor. bitince editlerim.

şuan henüz adını bilmediğim sınava çalışırken bir yandan da kendilerine üniversite bakan arkadaşlara tavsiye ederim. gelin. romantik bir kampüsü, elit bir eğitimi, yorucu da bir yolu var. bekleriz.

dipnot: gebze teknik üniversitesi bir devlet üniversitesidir. duymadığınız üniversitelerin hepsini özel sanmayınız :)
2010 girişlisinden tutun da 2016 girişlisine kadar tüm oğrencileri aynı sınıfta toplayabilecek fantastik derstir.
hırsızlığın ülkesi, şehri olmuyor arkadaşlar. o yüzden "şu ülkede çok hırsızlık oluyormuş dikkat et" diyenlere kulak asmayın. turistin gidebileceği her yerde en az bir hırsız mutlaka vardır. bunu bilerek hareket edin. eğer tedbirli olursanız gittiğiniz gibi dönersiniz. eğer tedbirli olmazsanız muhtemelen bu talihsizlik başınıza gelir. ama bazen tedbir de işe yaramıyor ve hırsızlığa engel olunmuyor. öyle durumlarda ise moral bozmuyoruz, "en azından hayattayız be abi" diyerek yola devam ediyoruz. acısı geçtikten sonra türkiye'ye dönüp komik bir anı olarak anlatıyoruz.
geceleri bir başka güzel olan şehir. nehrin kenarında bir şeyler içerken inceden de müzik açarsanız eğer, sabaha kadar oradan kalkmayabilirsiniz. insana hiç düşünmediği şeyler düşündürtür ve hiç aklına gelmeyecek kararlar aldırır tuna nehrine akşamları bakmak. zannımca prag ve paris kadar romantik bir şehirdir.

tabi budapeşte'ye yazın gitmek çok hoş olmayabiliyor. malum adım başı turist. ama eğer sonbahar veya kış aylarında giderseniz tuna'nın romantizmi iliklerinize kadar işler.

bu şehir çok büyük acılar görmüştür. 2. dünya savaşını şiddetli yaşayan ülkelerden birisidir. bir dönem nazileri, bir dönem rusları desteklemişlerdir. her iki tarafın da merhametinin olmaması bu şehri çok yormuş. ve hala o büyük savaşın etkilerini şehirde görebiliyorsunuz. bir akşam nehir kenarında yürürken yerde ayakkabılar görmek ve onların 2.dünya savaşında katledilen yahudileri temsil ettiğini öğrenmek çok koyar insana mesela. tarihi bilinmesi gereken şehirlerdendir. ayrıca müzelerinde osmanlı himayesinde olduğu dönem için "osmanlı işgali dönemi" başlıklarını ve tabelalarını görebilirsiniz.

son olarak da eğer hostel veya otelde kalacaksanız seçebileceğiniz en eski binayı seçin. tahta kapılı asansöre binmenin heyecanı çok başka oluyor.
abd kökenli 2006'da kurulan indie-rock grubu. dinlediğiniz tüm şarkılarında bir avrupa ülkesinde veya balkanların eski köylerinde geziyormuşsunuz hissi verir. trambolini en iyi kullanan gruplardan birisidir zannımca. balkan havasını da bu sayede çok güzel yakalıyorlar zaten.

albümlerindeki şarkıların her biri birer şehri temsil eder. ve isimlerini genellikle ülkelerden, şehirlerden veya gidip gördükleri yerlerdeki mekanlardan alırlar. no no no albümündeki fener adlı parçalarının adını tahmin edebileceğiniz gibi türkiye'den almışlardır. bu adamları dinlerken her şarkı değiştiğinde farklı bir şehrin veya ülkenin adını görmek çok büyük haz veriyor. hele ki gezginseniz çok farklı duygular hissedebilirsiniz.

bu grubun ortaya çıkmasının sebebi, grubun solisti zach condon'ın türk kız arkadaşı imiş. zach condon'ın anlattığına göre, kendisi hayattan vazgeçmiş bir şekilde bomboş yaşarken bir türk kızıyla karşılaşıyor ve hayata tekrar dönüyor. beirut'u kuruyor ve hem mutluluğa hem de paraya ulaşıyor.

merak edenler için benim favorilerimden bir kaçını sıralayayım:
1. postcards from italy
2. elephant gun
3. nantes
4. bratislava
5. sunday smile
6. goshen
7. flying club cup
8. the canals of our city
9. east harlem
10. brandenburg
editörler göreve. başlık "gezginlerin yolda okumayı sevdiği kitaplar" cümlesi düşünülerek açılmış sanırım fakat bir aksilik olmuş.

kitaplara gelirsek bende durum şöyle; gezerken elime ne alıp okursam keyif veriyor. en çok keyif vereni çok düşündüm ama bir sonuca ulaşamadım. gezmenin büyüsünden dolayıdır belki de.

gezin arkadaşlar. çok gezin ve çok okuyun.
sol görüşlülerin "sol görüş"ü anlamaları için, sağ görüşlülerin de karşıt fikirleri öğrenmeleri için mutlaka eserleri okunmalıdır. bu kadar büyük bir adamdır kendisi.
döneminde kürt ırkına yapılan baskılar sonucunda ortaya çıkmış bir sanatçıdır. hemen hemen her konuşmasında bu vatanı çok sevdiğini dile getirmiştir. hatta ülkemde son turnem adlı turnesini doğu illerinde değil daha çok batı illerinde yapmıştır. ve o turnedeki her konserinde şu cümleleri sarf eder: "biz türkiyeli demokratlar olarak namusum ve şerefim üzerine yemin ederim ki bu ülkeyi asla böldürtmeyeceğiz." bu cümle gibi bir çok cümle çıkmıştır ahmet kaya'nın ağzından.

ahmet kaya'nın bölücü olarak görülmesinin sebebi tam olarak şudur;
o dönem kürt olmak ayıptı, bölücülüktü ve ahmet kaya kürttü. fakat ahmet kaya bölücü olmak istemiyordu. savaş istemiyordu. aslında sadece herkesin huzur içerisinde yaşamasını istiyordu. fakat kimse ahmet kaya'yı anlayamadı. belki de o kendisini anlatamadı. ırkından dolayı kendisine bir yer bulamıyordu. ve o zamanlarda öyle büyük bir hata yaptı ki. o hata onun tüm hayatına mal oldu. o dönemde alenen çıkıp hain terör örgütü lideri, bebek katili apo'nun adını ağzına aldı. herkesin beklediği o hatayı yaptı ve bir daha geri dönüşü olmadı. yıllar sonra çıktı özür diledi. dönemin şartlarından ve o anın heyecanından dolayı böyle bir hareket yaptığını ve asla böyle bir yaşam tarzı olmadığını söyledi. fakat artık çok geçti ve uzun yıllar boyunca bölücü olarak anıldı. ardından yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. oradaki her konuşmasında şu 2 derdini anlattı. dediğine göre; türkiye'yi çok özlemişti ve ölmeden önce anlaşılmak istiyordu. beni ben öldüğümde değil şimdi anlayın diyordu. ne yazık ki ne türkiye'ye dönebildi ne de yaşarken anlaşılabildi.

ahmet kaya yıllarca türklerin ve kürtlerin türkiye cumhuriyeti sınırları içerisinde barış içerisinde yaşayabileceğini savundu esasen. bir dönem galeyana gelip söylediği şeyler ona çok pahalıya patladı sadece.
arkadaşlar şehir olan bratislava'dan çokça bahsetmiş. ben de beirut adlı grubun sizi balkanlarda gezdiren bir şarkısı olduğundan bahsedeyim. güzeldir. dinleyiniz, dinletiniz.
hayatımda ilk defa mısır'a gitmiştim. tabi tek başıma özgürce olmadı bu gezi. ailecek bundan yıllar önce, mısırın kültürle dolu olduğu, iç savaşla kirlenmediği dönemde gittik. haliyle yaşım küçüktü çok net hatırlayamıyorum ama bu da sayılır herhalde. ha sayılmıyorsa özgürce gezdiğim ilk ülke ispanya diyebilirim.