#tüm son-ortadogu-bukucu başlıkları

Lösemiyle mücadele eden ve bu süreci açtığı youtube kanalıyla bizlere anlatan tatlı kızımız. Telefon sürekli elinde izlenme sayılarını takip ediyormuş. Biz de takipçisi olalım, moral olalım.

kuzeninin tweeti
cemal süreya'nın 1955 yılında kadınımızı anlattığı muhteşem şiir. son dizesiyle her şeyi özetlemiştir aslında.

"Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar"


--- spoiler ---

Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umutsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği

Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını

Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar

--- spoiler ---
sadık hidayet’e ait 7 öykülük mini kitap. mehmet kanar’ın tercümesiyle Yky tarafından basılmıştır.

Kitapta genel olarak melankolik, karanlık bir hal hakimdir. “aylak köpek” ve “karanlık oda” öyküleri diğerlerine nazaran beni bir tık daha çok kendine çekmiştir.

--- spoiler ---

“Düşünceleri aydınlatan parlak ve kof cümlelerden iğreniyorum. Hırsızların, kaçakçıların, para düşkünü ahmak yaratıkların arzularına göre düzenlenip yönetilen bu yaşamın kirli ihtiyaçları uğruna kişiliğimi yitirmek istemiyorum.”

--- spoiler ---
Bugün yine intihar notunu izlediğim güzel abimiz.

Şahsen tanımam kendisini ama o videosunu izleyip çok kadeh kaldırdım.

Ruhu şad olsun!

o not
Bizim oralarda (bkz: konya) çalımlı, yakışıklı anlamına gelen kelime.

Yiğit, kabadayı, yürekli anlamlarında da kullanılır.
Damıtılmış şaraptan elde edilen yüksek alkollü içecektir. Yemeklerden sonra bir kadehi aşmayacak şekilde mideyi rahatlatmak için içilir.

hayatınızda ilk defa deneyecekseniz eğer sadece tadına bakın. Yok kardeşim ben içmeden duramam, şişenin dibini göreceğim diyorsanız bir arkadaşınızı ayık kalmaya ikna edin.

Üst üste shot olarak içerseniz hayatınızda ilk defa gördüğünüz bir kadına ilan-ı aşk edebilir, çadırınıza kusabilir veya dayak yiyebilirsiniz.

Benzeri olaylar bir arkadaşın başına gelmiş, sizin de başınıza gelsin istemem.

Kararında içiniz.
sadık hidayet’in halen daha yasaklı olduğu memleketinde bastıramadığı ilk kitabı. hindistan’da bulunduğu dönemde bombay’da basılmıştır. Türkçemize ise büyük üstad behçet necatigil tarafından kazandırılmıştır.

--- spoiler ---
“Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.” Diye başlar kitap. Daha en baştan demiştir en sonda diyeceğini. Sözleri git gide ağırlaşacak, kalp taşımaz olacak anlarsın ama öyle çeker ki kendine, devam edersin.

“Bütün hayatımı bir salkım üzüm gibi avucumda sıkmak istiyorum...” derken dişlerini sıkar, ellerini yumruk yaparsın. Geçmiş olsun, Artık hidayet’in dünyasındasındır.

“Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi; orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu.” ve bu kelimeler ölümü düşürmüştür aklına. Sonrası tehlikeli bir yolculuktur.

Ama Rotayı çizmiştir bir kere, adeta o yola koymaya çalışır bizi ve der ki; “Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi.”

Kitap biter. sen, “Kesik, kopuk, tutarsız düşüncelerle” baş başa kalırsın.
--- spoiler ---
1951 yılında daha 48 yaşındayken hayatına son veren, modern iran edebiyatının en önemli isimlerinden olan, büyük şahsiyet.

Hidayet, Hayatının bir bölümünü hindistan’da bir bölümünü ise avrupa’da geçirmiştir. İran’da barındırılmayan yazar, Hindistan’da yaşadığı zamanlar budizmden, Avrupa’dayken de kafka’dan etkilenmiştir.

Yaklaşık yarım asırlık ömründe bize birkaç eser bırakmıştır. Kalan müsveddelerini ise paris’teki evinde intihar etmeden hemen önce yakmıştır.

kör baykuş, hacı ağa, hayyam’ın teraneleri, aylak köpek vb. gibi muhteşem eserleriyle bizi avunmak zorunda bırakmıştır. Keşke daha çok yaşasaydı da kaleminden mahrum bırakmasaydı.

Son olarak Yakın dostu bozorg alevi, arkadaşının ölüme yürüşünü bizlere şu şekilde anlatıyor:

"Paris`te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
böyle puşt gibi ibne gibi bir şey.

Anarşist ruhlu marabaların ağalarına başkaldırışlarının simgesi olmuş slogan. Bu iki kelimeye doğu anadolu bölgesinde, kerpiç evlerin duvarlarında sıkça rastlayabilirsiniz.

link