#tüm royale-with-cheese entry'leri

yeni mezun bir tarihçi olarak ben de kıyısından bu bilim dünyasına dahil oldum.

tarih konulu izlediğim belgesellerin pek çoğunu izledikten sonra unutuyorum. ve kullanılan belgelere şüpheli yaklaşıyorum. zannımca tarih belgeseli izlemek üstünkörü bir bilgi sahibi olmaya yardımcı olur. ancak yakın tarihi işleyen ve orjinal görüntüleri kullananlar keyif vermiyor değil.

bunun haricinde iki yıl önce kırklareli üniversitesi’nde, tarihi film, tarihsel film gibi kavramları açıklayan, anlatan çok güzel bir konferansa katıldım. beyefendinin ismi teyfur erdoğdu ve konferansın ismi: beyaz perdeye yansıyan geçmiş: tarih sinema ilişkisi.

ilgisi olanlar araştırabilir.

(bkz: tarih)
(bkz: kırklareli üniversitesi)
sözlük ismi seçmeme sebep olan replikleriyle gülümseten bir tarantino efsanesidir.

“And you know what they call a Quarter Pounder with Cheese in Paris?

They don't call it a Quarter Pounder with Cheese?

No, they got the metric system there, they wouldn't know what the fuck a Quarter Pounder is.

What'd they call it?

They call it Royale with Cheese.”
büyük türk’tür. türk tarihinin yetiştirdiği en büyük kişilerden birisi ve milletin kurtarıcısıdır.

yurtdışında göğsü gere gere övünebileceğim en büyük milli ve şahsi değerimdir.

“ey büyük atatürk! açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.”

(bkz: andımız)
tavsiyeye vs gerek olduğunu düşünmüyorum. kişi kendisi istemesi ve ivedi bir şekilde tüm hayatını ingilizce olarak kurmasıdır.

bu şey gibi ilkokulda defteri, kitabı kaplamadığın zaman öğretmenden fırça yemek. halbuki ne önemi var ha kaplamışsın ha öyle bırakmışsın. yani gerçeğe, özneye odaklanmak lazım. kursa da gideyim, kitapta alayım. o kadar para verdim dil öğrenemedim gibi bir yakınma duymak mümkündür.

film izle dersin, diziye başlayım dersin hangisine başlasam diye sorar. yahu kardeşim dil, dil işte kasma bu kadar. istemiyorsanda kendini öğrenmeye zorlama.



be water my friend
https://youtu.be/cJMwBwFj5nQ
cümlenin devamı muhtemelen kırıcı bir şekilde devam edecektir. bana göre bu hayatta bu kadar romantik olmanın lüzumu yok. romantik olmaktan kastım bir yaşama biçimi, tarz.

“sevelim, sevilelim,
dünya kimseye kalmaz.”

(bkz: yunus emre)
adından anlaşılacağı üzere kırklareli’de olan ve benim tarih bölümünden mezun olduğum üniversitedir.

şehir merkezinden otobüsle yanılmıyorsam 20 dakika civarı bir yol ardından kayalı kampüsüne varılabilir.

üniversitenin en güzel yanı müthiş çalışkan ve bir o kadar da saygılı, kibar, tüm güzel meziyetlerle donatılmış bir erasmus ofisine sahip olmasıdır.

fakat bunların haricinde bir taşra üniversitesidir.

şehir ise mutlu insanların kenti olarak zikredilir.

(bkz: mutlu insanlar kenti)
amalfi sahilleri dönüşünde güzelim deniz manzaralı daracık yollar ve müthiş italyan trafiği sayesinde salerno-roma otobüsünü kaçırmış olmam ve tek çare trenle napoli’ye geçmek sebebiyle tanıştığım yeryüzündeki cehennem eğitim yerlerinden birisidir.

gündüz vakti nasıldır bilmem ama gece istasyonda tuvalet kapanıyor açık olsa dahi 1 euroydu ücret. yakında mcdonald’s var mantıklı ama orası da pislikten geçilmiyor.

istasyonun etrafı cidden tehlikeli, italyan bulmak dahi zor. polisin gelip insanları başka güvenli bir yere toplaması dahi bir hayli ironik güvenlik açısından.

neredeyse bir yıl olacak ama hala kıçımda o demir bankların soğuğunu ve sızısını hissediyorum.

(bkz: killing me softly)
macaristan’ın güneyinde sırbistan’a sınırı olan festivalleri ve çok canlı erasmus hayatıyla ünlü bir ildir.

kışları biraz soğuk(tsiza nehri donar). ama kar yağışı çok olmaz. bununla beraber senede iki kez gerçekleşen şarap festivali dillere destandır. özellikle bahar mevsiminde yapılanı. bunun yanı sıra palinka festivali, bira festivali gibi etkinlikler çoktur.

erasmus yapacak öğrencilere ısrarla tavsiye ediyorum. hayatımın en güzel zamanı orada geçti desem yalan olmaz.

(bkz: bor fesztival)
(bkz: palinka fesztival)