#tüm experimentalist entry'leri

Bir şehri gezerken o şehri kısmen de olsa yaşamalı insan.. Mesela oradaki yaşantıyı hissedecek şeyler yapmalı, turistlerin değil gezginlerin ziyaret ettiği çoğunluğunu şehrin yerlilerinin oluşturdu yerleri gezmeli. Şehrin kültüründen doğasından birer tadım almadan dönmemeli... Bunu yaparken o şehirlerde geçen yaşantılarla iglili kitaplar da okunabilir diye düşünüyorum. Ama hayır nerede ne var nereye gitmeli kitapları değil, o şehirde geçen romanları kast ediyorum. Mesela berlini gezecek olan biri sabahattin alinin kürk mantolu madonnasını okumalı bence.. Şehrin geçmişinden bugününe yaşayan kültürünü ve doğasını hissederken kendinizi müthiş bir aşk romanının içinde bulmanız hiç fena olmazdı diye düşünüyorum. Kim bilir belki benzer bir aşka siz de rastlarsınız şehri keşfederken. Hadi sözlük ahalisi siz de gittiğimiz şehirlerde okuduğumuzda üzerimizde daha derin izler bırakacak kitapları önerin, önerin mi hem şehir hem roman unutulmaz olsun bizim için
Sabahattin Ali'nin kısa ama hızlı yaşantısına sığdırdığı eserlerden sadece bir tanesi. çoğunluğunu dönemin şartları neticesinde içeride yargılanırken yazdığı bu eser onun derinliğini adeta gözler önüne seriyor. Aslında iki farklı eser yerine tek eserde yer vermiş yazdıklarına. İlk kısmı cumhuriyet dönemi ankarasının tozlu ama bir o kadar duygulu sokaklarında başlar, dönemi anlatan olaylarla devam eder. Sonra bir bakmışsınız roman berline taşınmış dahası da tür değiştirip Sabahattinin Maria'sına olan naif ama bir o kadar tutkulu aşkını anlatmaya başlamış eser. Hem dönemi yaşamak isteyenler hem de o aşkın tadını hissetmek isteyenler için en güzide kitaplardan birisi
Nerden baksan 4 sene oldu ama hiç unutamıyorum sözlük. Ne zaman soğuk hava hissetsem hep o an aklıma gelir. Aslında hava çok soğuk gibi gelmemişti hafif kar yağışı sonra yerlerde az biraz buz birikintileri varken çıkmıştık gezelim diye. Hava -5 gösteriyordu sadece. Ama üstümüz nasıl kat kat böyle termaller kalın giysiler üstüne post gibi montlar. Nymphenburg saray parkında geziniyoruz derken arada bir rüzgar çıkıyor. Neyse güneş yavaş yavaş gitmeye başladı biz hala parkta geziniyoruz derken rüzgar da arttı. Dönmeye çalıştık hemen ama nafile sanki park değil labirent gibi geldi o ara yollar soğukta. Rüzgar o kadar giysiye rağmen belimi sızlayacak kadar üşütüyordu. Neyse ki yarım saat sonra sıcak bir yer bulduk ama o üşümeyi 3 gün boyunca sırtımda ve dudaklarımda hissettim.
Aslında her aşk kısmen takıntılıdır. Her an onu düşünürsün sürekli konuşmak istersin ne biliyim hep yanında olsun istersin.. Ama bunları karşıdan da görmüyorsan işte o zaman yol ikiye ayrılır. Ya vazgeç gönül hadi başka limanlara der ve yoluna devam edersin, ufak anılar bırakarak aklına ikide bir gelmeyecek şekilde silersin onu ya da ona takılıp kalarak acaba şimdi ne yapıyor, neden benim gibi düşünmedi, niye beni sevemedi deyip durup kendini paramparça edersin.. Hepimiz biraz manyağız tabi ama bu ikinci seçenek o kadar tehlikelidir ki vesselam akla hayale gelmeyecek her manyaklığı tattırır insana. Biz girdik bir kere o yola, o yolun sonu yok geri dönmek de zaman alıyor, bir daha girmemek en iyisi
Hangi açıdan en güzel şehir sorusunu kendime sormama neden olmuş başlıktır.. Eğer dolu dolu yerleri olsun tarihin içinden gelsin dersek roma, tarihi mükemmel olsun ama bir yandan da kültürü tarihinde kalmayıp hala dimdik ayakta olsun dersek viyana ama tabi hepsini geçtim tarih, kültür elbette olsun da ben yaşamak için en güzel şehiri arıyorum dersek münih
Aslında bir pegasustur kendileri.. Sadece low cost mantığı değil uçak içi dizaynı ve hatta uçaklarının kaplamasına kadar andırır birbirlerini iki firma.. Ama bu güzide firmamızın özelliği tabiri caiz ise avrupanın dolmuşu olmasıdır.. Bir ülkeden başka ülkeye giden dolmuş gibidir kendileri, çok da güzeldir
bir türlü gidip göremediğim ama şöyle havalar serinlese de baharda kuşlar öter yapraklar mırıldanırken basıp gitsem dediğim yer...
gitmeyi çok istediğim ancak çok ters zamana denk geldiği için kara kara düşünmeme neden olan festival