#tüm esvedista başlıkları

Medrese/ler islamiyet ve dinin var olduğu günden beri ilmii ve fenni olarak öğrenim hayatının merkezi olmuştur.
İslamiyet için eğitim tanımının en layıkıyla yerine getirildiği yer olan medreseler Türklerin Saltuk Buğra Han ile islamiyete geçiş yaptığı tarihten beri Araplar gibi kıt bir toplumun elinden kurtulmuş ve en şaşalı en işe yarar ve gerçek anlamda en donanımlı eğitimi veren kurum haline gelmiştir. Osmanlı Tarihi boyunca gerek fenni gerek ilmii bir çok eğitimin hakkı verile verile alındığı, değil Türk toprakları dünyaya ünleri yayılmış bir çok alim, fakih ve bilge kişilerin yetiştiği / yetiştirdiği medreseler yükseliş devri bittikten sonra ününü ve hakkını verdiği o muazzam eğitim kaynağı olma tanımını yitirmeye başlamıştir.
Günümüzde cemaatler güdümüyle devam eden rahle başı ilim alma adeti olan medreseler, sadece dini ilimler ile ilgili yetiştirmeyi adet edindiği için yine aynı yerlerden harika islami ilimlere sahip olan ama çarpım tablosunu bilmeyen milyonlar yetişmektedir. Hiç şüphesiz son 100 yıldır bu işin Türkiyedeki en büyük ve en kapsamlı zinciri ismail ağa cemaati ne aittir. Cemaat genel güdüm olarak kadınlara hak tanımayan, şeyhe tapan, kibirli, sakallı ve çarşaf li kadın ve erkeklerlerden oluşmuş gibi gözükse de bu kaypak tayfa cemaatin maalesef sokak tayfasıdir. Tam 11 yıl içlerinde okumuş, mezun olmuş, görev yapmış biri olarak olarak medrese eğitiminin Türkiye başta olmak üzere, Almanya - Hollanda - Fransa gibi ülkelerde öncü ismi bu adamlardir. Türkiyedeki sistemleri cemaatin 70-80li yıllarda liderleri mahmut ustaosmanoğlu tarafından yetiştirilen kadın ve erkek hocaların kendi mezun etme / hocalık belgesi verme hakkı ile merkez kurup, şubelesmesi esasi ile ilerlemektedir. Genel olarak verilen ilimler, dersler ve müfredat her merkezde aynı olsa da bu merkezlerin kendi karar verdiği dersleri ve kitapları müfredata koyma hakkı vardır.
Kişi medreseye ilk başlandiginda yaşa ve seçilecek hafızlık / Arapça gibi bölümlere göre kategorize edilir. Bir ya da iki yıllık ibtidai eğitim denilen günümüz imam hatiplilerin dört yılda bile kat edemediği eğitim, bir yılda öğrenciye verilecek şekilde sistemlenmistir.
İbtidai eğitimin ardından kendinize yakıştırdiginiz bölüme doğru yol alırsınız, naçizane hafızlık yaparım ben diye başlayıp yarıda bırakıp Arapça denen o ilim deryasına lap diye dalmış biri olarak söylüyorum ki bu kurumlar şeyh köpeği olmasa günümüz İslami ilim ve düşünce için en aydınlık eğitimi vermektedir.
Toplamda beş yila tekabül eden Arapça bölümünde adıyla yaşasın diye Arapçayı taaaa Hz. Alinin yazdığı kitaptan öğrenmeye başlarsiniz, tabi siz tek kelime dahi Arapça bilmediğiniz için hoca kişisinin kelime kelime harekelendirme ve Türkçelestirme durumunu not alır, daha sonra aynı yeri notlara bakmadan tercüme etme dercesine gelene kadar çalışır ve ders verirsiniz. Gelelim okutulan kitaplara her birinin neredeyse bin yılı bazılarnin daha fazla zamanı vardır bunlar; Arapça olarak sarf,(emsile, bina, maksut) nahiv (avamil, izhar,) kitaplarını, fıkıh olarak ; büyük islam ilmihali , nuru'l izah, mülteka, haleb'i-i sağir, hadis olarak; sirac'ül müttekin, riyazu's salihin, lü'lü'ül mercan, terhib ve terğip itikat olarak ; nesefi akaidi, şerh'ul emale fikh'ul ekber, sevad'ul azam tefsir olarak ; kuranı kerim meali, celaleyn, ruh'ul beyan
tasavvuf olarak ; mektubat-ı rabbani, kitapları okutulur ve birinci sınıf dışında diğer tüm sınıflarda artık her bir dersin tercumesini kendiniz çıkartmak bulmak ve sözlükten bakarak tanımlamak zorundasinizdir. Tüm bu sistem başta zorlayaci gelse de pratiği esas alan ders sisteminde artık gördüğünüz Arapça dokümanı aynı anda türkçe metin gibi okuyabilir kıvama gelirsiniz. Bu kitapların her birinin lehçesi günümüz erezyon yaşamış Arapçasindan çok uzaktadır. Bazi terimler ve kelimeleri değil sözlükten eski ve yaşlı bilge kişilerin yazit ve bildirgelerinden bile zor ogrenirsiniz. Tüm bu kitaplar sadece yobaz ve örümcek kafalı insanlari yetiştirmek için dizayn edilmiş gibi dursa da akaitte sadece Allah vardır demeyi değil bölünmeyen en küçük parçanın atom olduğunu, hadiste kadınlar pantolon giyemezi değil yıldızların bambaşka bir dili olduğunu, tefsirde hırsızın kolu kesiliri değil dünyayi ve yörüngesini, fıkıhta sakız çiğneyince oruç bozulur mu?'yu değil soğuk kış günlerinde çiftciler abdest alırken ayağını yıkamak zorunda mı değil mi?yi, tasavvufta derviş olmak için kaç kat cübbe giymek gerektiğini değil insan olmak için hoşgörü sahibi olmanın gerektiğini öğrenirsiniz.
Tüm bu kitapların türkçe çevirisi neredeyse yok denecek miktardadir. Ve medrese eğitim sisteminde buna rağmen işleyiş kusursuz ilerler. Tüm bunların yanı sıra dil olarak Arapça, Farsça, Osmanlıca, benim gibi çok kafaya koyarsanız azəri türkçesi de öğreniyorsunuz.
Yine aynı sistemin içinde yer alan kuran tilaveti talimi içinde dünya kuran okuma birincisi olan bir tecvit öğreticisi tarafından bir yıl sadece ses eğitimi alabiliyorsunuz.
Yine çok gayret eder isterseniz sadece bir yıl sırf tarih dersleri aldıginiz bir kampa giriyorsunuz.
Genel itibari ile medrese eğitiminde ben bunu öğretirim diyen yiğidi kimse durdurmayip teklifi değerlendirip örgütlenip o bölümü birden ortaya çıkari veriyorlar. Merkez yönetimindeki tüm büyük hoca denen kişilerin birbirlerine olan bağlılığı ve yarışmak değil de destek olmak esasli duruşu tüm bu ilim deryasınin daralmadan devam etmesini sağlıyor. Okudukça yobazlasani da olan medreseler okudukça ufku açılani ile de meşhur olsun diye bu başlığı buraya iliştiriyorum.
Kitap biriktirme, bitirmeden yenilerini üstüne ekleme, sürekli kitap alma gibi bir üçlemenin tek kelimelik Japonca karşılığı.
Beklenen ve yolu gözlenen kişinin gelişi ile ilgili sabırsız olmak, öfkelenmek ve telaşa kapılmak anlamına gelen Eskimo dilinde bir sözcük.
Evet WhatsApp mesajları da, otostop çekerken duracağını hissettiğiniz o kutsal araç da buna dahil.
İki kişinin Birbirine karşı coşkun ve tutkulu şekilde his beslemesine, aralarındakı çekimin çok kuvvetli olmasına rağmen hamle yapma konusunda isteksiz kalıp sadece bakışması.
23 Ocak 1832’de Paris’te burjuva ve saygın bir ailenin geleceği için ailesine yakışır bir meslek seçme zorunluluğu üzerine doğmuştur. denizci olması için iki kere sınava girmek zorunda bırakılan manet, bu beklentinin tam aksine izlenimcilik akımınin kilometre taşı olup, kazimir melevic gibi resmi kalıplarından çıkarmış bir ressam olacaktır.
1850de o zamanların en meşhur atölyesi olan Thomas Couture’ün atölyesinde desenler, renkler, sınırsız keşifler yapmaya çalıştı . 6 yıl sonra atölyeden ayrılıp aykırı bir ressam olarak boy göstermeye başladı. Çünkü manet için ilham mitoloji ve ya din değildi. Onun için ilham tabiat ve doğanın kendisiydi. Yapıtlarinin burjuva teba tarafından red yiyor olmasından usanmayan manet, bu inatla fırçasindaki boyayı zamanın resimlerindeki gibi inceltip dağıtmıyor, çıplak kadınları mitoloji konulu bir tabloda masalsı ve makul şekilde resmetmiyor, aksine onları modern zamanın ortasına bırakıveriyordu. Zamanın sanatsal görsellerindeki keskin koyu renk, tanrısal konulu resimlerdeki olağanüstü olay salahiyeti, mitolojik olmadıkça çıplaklığın gayri ahlaki sayılmasi gibi kuralların çok üstünde çalışan manet, 1863te the picnic ile yarattığı gürültüyu 1865de Olympia ile ayyuka çıkarmayı başarmıştı. Aile baskısı onu aşk hayatında da bırakmamış uzun yıllar birlikte yaşadığı piyanist Suzanna Leenhof ile ancak babasınin ölümünden sonra evlenebilmisti. Manet koca Parisin tüm ahlak kurallarının ve sanat algısının üstünde tepinerek, sanatının ağır yükünü sırtında taşıyıp bizlere kadar ulaştırmış, gerçekçiligin izlenimcilige geçişteki en büyük rolünu oynamış bir ressamdir.
Kibir, aptallığın en açık belirtisidir' demiş Shipman, çok yerinde söylemiş, insanoğlunun var olduğu günden beri vazgeçilmez bir hasleti haline gelen kibir, maalesef çoğu incir çekirdeği hacmi kadar bile meziyet sahibi olmayan kişilerin kendinilerinde barındırdigi davranış biçimidir.
En çok para sahibi kişilerde görülür.
Bazen ise eğitim - akademik olarak kendini geliştiren ama insani olarak nefsine yenik düşmüş doktorlar, proflarda görülür. Facia bir histir. Kimseye bir şey katmaz. Uzaklaştirir. Gururla karıştirilmamalidir.
Olmadığını, olamadığını ve olduramadığınızı anladığınız zaman yaptığınız şeydir. Kimi zaman can yakar kimi zaman rahatlatlatir fakat vazgeçmek negatif bir eylemdir. Vazgeçmek zorunda kalmak ise sol bileği dikine kesmekle eşdeğerdir.
Ünlü İngiliz evrenbilimci ve fizik profesörüdür. 76 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Gustav klimt 1862-1918 yılları arasında yaşamış sembolist bir ressamdir. Resimlerinde kullandığı kadın figürlerinde donuk yüz ve karışık motifleri kullanarak Art Nouveau akımınin hamillerinden birisi olmuştur. Kendisinin boya üzerinde ışık hakimiyeti sağladığı resimleri de yok değildir fakat bunlar genelen manzara kavramı ile ortaya çıkan çalışmalaridir.
Resimlerindeki kadın figürlerin yoğunluğunda ailesindeki kadınların da etkisi vardır, evvela ablaları Hermine ve Clara daha sonra annesi hatta küçük yeğeni helene bu ilhamdan paylarina düşeni Gustava armağan etmiştir.Gustav Yuzlere ve mimiklere çalıştığı kadar figürun baştan aşağı tüm kıvrımlarina da anlamlar yüklemeyi başarmış ve kadının her halini, her detayını bir zevk banyosu kıvamında gözlere sunmuştur. Fırçasındaki Kadınlarında eski sevgiliden, anneye kadar bir çok kişiden esinlenirken, başyapıtı olan kiss'de aşkı, ihtirasi, erkek egemenliğini, kadınlarin çekimserligini, ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiyi pekala fırçalamistir.
Kendisinin bir çok eseri hala çözülmeyi bekleyen anlamlarla doludur.
Kiss başta olmak üzere
Kadının üç çağı
Umut
Piyano başında Schubert ve diğer eserleri hala gizemli ve derin manalari tek bir bakışla görülmeyecek şekilde figürlerinde saklamaktadir.
bakana verdiği şu ayar ile gündeme şöyle bi oturan, sonrasında ise ne tedavi süreci ne kendisi merak edilip takip edilmeyen, bu ülkenin siyasilerinin insanlık radarına girmek için fazla onurlu, 'yardımlasma' adı altında ülkeye alınan bir takım insanlar gibi dilenerek, gasp ederek, sömürerek değil de 'siz çaresizliği hiç tatmamissiniz' diyerek eline sıkıştirilan parayı geri verip içli içli ağlayacak kadar yüce gönüllü, kemoterapide dökülen saçları dinci geçinen siyasilerin sakalindan çok daha değerli olmasına rağmen ışıklarin içinde uyuyan bir kadın.