#tüm antabuse entry'leri

insanın yaşı olgunlaştıkça farkına vardığı yadsınamaz hakikattir.

hayatında olumlu ya da olumsuz bir şeyler olur ve bunların istemsiz şekilde hayatında tesiri de olur. paylaşmak istersin anne babanla hafiflemek için ya da sorumluluk bilinciyle anlatırsın. esasen yaptığın şey serde naiflik barındırır, bununla beraber ağzından çıkan cümleler kendinin değildir artık. onların da tuttuğu bir halat olmuştur bunlar.

farzı misal onlar dost olsalar "bu halatı nerden çekmem gerekir?" diye sana sorarlardı ya da seni senden daha iyi tanıdıklarını bildikleri (?wtf?) için bir şey yapmaya girişmeleri beklenmezdi. nihayetinde ipin nereden çekileceğini kendi hayat saikleriyle yaparlar ve daha üzücü olanı bunun kendi hayatları olmadığını çoğu zaman fark etmeden yaparlar.

"şunun ucundan tusana" diye onlara verdiğin halat gün gelir seni sıkmaya başlar. bir gün fark edersin nefes alamaz olmuşsun ve bilincini kaybetmişsin. o andan sonra aldığın nefesin hükmünü sorgulayamazsın bile. bravo, yaşarken intihar ettin (!)

şahsen bu hususta en nefret ettiğim şey anne babamdan "aferin" lafını duymak oldu. artık anlıyorum bu lafı duyunca bir şeyleri doğrudan doğruya yanlış yapıyorum. aferin lafı, benim istediğimi yaptın demekti çünkü.

hayırlı evlat olmaya çalışmak dünyada bir insanın kendisine yapabileceği en aptalca şey. yaptım, ordan biliyorum.
başlığa girdiğim ikinci girdi olmaktadır umarım moderatör arkadaşlar halimi anlar da beni mazur görür.

5 eylül 2014 yılında başladığım beklentisi yüksek bununla beraber seyri ortalama evliliğim, 22 nisan 2021 tarihi saat 12:30 sularında tek celsede sona erdi.

dava çok kısa görüldü, hatta yarım saat beklemeye karşın işlem odaya girdikten sonra çok seri şekilde cereyan etti ve sonuçlandı.

benden küçük olduğu aşikar hakime hanımdan söz istedim ve dudaklarımdan şu cümleler döküldü:

"son bir sözüm var: hanımefendi ile on senelik bir beraberliğimiz oldu, bu süre boyunca benim kahrımı çekti ve bana sevgisini gösterdi. sizlerin huzurunda kendisine teşekkür ediyorum" dedim ve bitti.

hakime hanım deyim yerindeyse ambale oldu, dediklerimden oldukça etkilenmiş gibiydi. takdir ettiğini diğer davalarla mukayese eder birkaç cümle daha savurdu. ben de aklıma gelen nazım hikmet'in ben içeri düştüğümden beri şiiri dizesi "on senesi ömrümün, kolay mı" diye yanıt verdim. dediklerinin benzeri minvalde bir türkü daha tutturunca da konunun artık kapanması gerektiği için "teveccüh gösterdiniz size de teşekkür ederim" dedim ve salondan ayrıldım.

"gönül bu ya çok şey ister. hatta nereye el verirse orda çarpsın ister. bir gün anlar işler olmaz olur ne çare" ne yapalım bu dizeler tatbik edildi ve olmadı işte.

"ne hissediyorsun" diye sordu dostlarım ve buna bir metafor ile yanıt verdim: kusmanın verdiği rahatlık var bünyemde. muhakkak ki çok içme sonrası kusma rahatlatır derler bedeni ancak gelgelelim ruhta bir huzursuzluk bırakır. evet, ben de bugün içimdekileri kustum ve içimde zerresi kalmadı da niyeyse bir hazan kaldı geride.

girdiyi, asghar farhadi'nin muhteşem filmi "elly hakkında"dan vurucu bir replik ile bitiriyorum: "kötü bir son, sonsuz bir umutsuzluktan evladır."
şu an düşündüm de pirinçle şişirilmiş yapraktan balon görüntüsü olduğu mantıklı geldi.

hatta evet bu önerme doğrudur.
bu iş ismiyle müsemma olduğu için toplumumuzda olsa olsa bir "fantezidir".

ayrıca düğün öncesi gecelik kıyafet alımının erkeğin ailesindeki hatun figürleri tarafından önerilmesi/alınması adeti var ki düşüncesi dahi korkunçtur. ıslak rüyaları bir nevi soğuk suyla duşa çevirir.
biz "konyalı bilim adamları" masallarına alışmışken bize işin doğrusunun "konya'dan gelen kamyoncu dayılar" olduğunu hatırlatmıştır.
hayal aleminde yaşayan antabuse tanımıdır. bahsedilen durum şarkıda talep edilenin sihirli değnek ile dokunmuş gibi "şakkadanak" gerçekleşmesi halidir.

mesela mustafa sandal'ın doksanlara damgasını vurduğu hit parçası "bu kız beni görmeli bana kazak örmeli" şarkısı dudaklarınızdan dökülüyor. hoşlandığınız kız da size gözlerini dikmiş şekilde çantasını açıyor ve gerçekten size ördüğü m beden siyah renk boğazlı kazağı çıkarıyor. off be hayale bak, daha ne isterim!

tabii madalyonun ters yüzü de var: "alice in woderland" örneğinde ise "şu dağlarda kar olsaydım" diyorsunuz ve amanın(!) harbiden dağ başında kar topu olmuşsunuz. tabii o zaman da hayal b.ka sarardı ve size yazık olurdu.
aralıklarla dinlendiği zaman insanın beynindeki kullanılabilir belleğe deyim yerindeyse taarruz eden ve varlığı oranından asgari 10 puan çalan şarkılardır.

ilk taşı ben atıyorum: zehra - cennetten çiçek