#tüm afromdiem entry'leri

güneşin dahi aramıza katıldığı kalabalık bir gündü o gün.
ben susuyordum çünkü ruhum konuşuyordu, ruhunla.
herkesin suratı neşe çalıyordu, mutluluk akıyordu yanımızdaki şelaleden ve buluşuyordu denizdeki sevinçle güneşin şavkı vururken bize.
saçların gücünü güneşten alıyordu sanki, sanki güneş o gün bizim için doğmuştu. benim yataktan kalkıp uyanmak için bir sebep bulamadığım günlerden bir gün değildi ve güneşin de doğmak için güzel sebepleri vardı.
tüm gece beklemişti bizi heyecanla, doğduğunda adeta heyecandan titriyordu. yine heyecandan olsa gerek ki bazen sanrılar geçirip kaybediyordu kendisini bulutların arasında.
bulutlar, bulutlar da dans ediyordu sürekli, sohbetimizin ritmine bütün her şey ayak uydurmuş gibiydi. falezlerdeki her boşluk keşfedilmeyi bekliyordu, her boşluk bir dans pistiydi sanki. sürekli lütfediyorduk birbirimize.
melankoli uçup gitmiş yerini denizden gelen gamzeler almıştı, gülümsememizi tamamlamak için ve gülmek sana yakışan en güzel şeydi
eskiden eskiler güzeldi kategorisinde nitelendirdiğim düzce'nin denize yakın bir sahil kasabasıdır. hala daha tercih edilebilir ve güzelliği ile büyülenebilir fakat eskiden bi havası vardı. galiba bazı şeylerin gelişmemesi, büyümemesi ve tanınmaması gerekiyor.
okurken, aslında kitabın sonundan başladığınız bir kitaptır kırmızı pazartesi. yazım stilini farklı bulacağınız bir yazardır garcia. bu eserini de mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
araştırmalarıma göre tam bonfile olmayan et türüdür bu 'kontrafile' . dananın yine sırt kısmından elde edilir fakat bonfile kadar kaliteli bir et değildir. fiyatının ucuz olmasının sebebi de burada diye düşünüyorum ben. aldığım ve denediğim hala daha da almaya ve yemeye devam ettiğim bir üründür. fiyat performans ürünüdür, siz de alın siz de deneyin. şimdiden afiyet olsun
edit: önceden pakette kontrafile yazıyordu, sanırım insanlar ne olduğunu bilmediğinden ismini daha bilindik bir şeye döndürmüşler.
benim de aklıma kronos gelmişti mesela. sadece şarkı isimlerine değil insanlar izledikleri her filme de başlık açıyor. kısacası insanlar başlık açıyor durmadan. sanıyorum insanlar bilgiyi keşfedemiyor eskisi kadar. geziniyorum öylece gündem de ve hep insanların ilk tanıştığı şeyler var. kullanılmamış, yoğrulmamış bilgiler var. ama böyle olmamalı. insanlar bilgiyi yeniden yeniden keşfetmeli ve her defasında da farklı bir yorumla ve bu konularda başlık açmalı. yazanlar şair olmalı, harbici yazar olmalı. yoksa ben istediğim bilgiye zaten google'dan ulaşabiliyorum.

yazarken ruhunuzla yazın lütfen, hissettirin bize.
güneş gözlüğüm yoksa her defasında gözlerimin kanadığı bir aktivitedir. güneş, o enzo yaprakları ne de güzel parlatıyor diye de hep düşünürüm. bira, dalga sesi, arada sırada geçen satıcılar ve şortunuzun ıslaklığı ile yapılması güzel bir aktivitedir fakat kitap okunacak en güzel yer değildir
kafasını yaşamak istediğim bir yer altı edebiyatçısı diğer bir tabirle sokak edebiyatçısı. morfinsiz çekilen düş sancıları adlı facebook sayfasının ve aynı ismi taşıyan bir şiir kitabının sahibi. kendisinden en çok sevdiğim yazıt ise youtube'da kayıt altına alınmış ölüm orkestrası'dır

batuhan dedde - ölüm orkestrası

batuhan dedde - kaybetmek kısa bir alıntı

iyi etkisi olan bir kaybediş olmaz, mutlaka üzüntü olur sonunda. bir insanı kaybetmek, bir eşyayı kaybetmek, para kaybetmek, şans getirdiğine inandığımız herhangi bir şeyi kaybetmek, aklını kaybetmek ve en sonunda insanın kendini kaybetmesi. en ağır yarayı son madde veriyor sanırım. parayı kaybettiğinde tekrar kazanabiliyorsun, insan da öyle. bir insanı kaybettiğinde yerini dolduracak insanlar mutlaka bulunuyor. eşyaya da fazlaca üzülüyorsun belki ama unutuyorsun sonra. ama insanın kendini kaybetmesi, asla unutulmayacak bir mevzu. her an kendini hatırlatan bir hadise.

bugüne kadar insanları kaybettim, paramı kaybettim, uğuruna inandığım eşyalarımı kaybettim, dönem dönem bilincimi kaybettiğim de oldu yani delirdiğim... sonra bir gün uyandım, aynada suratıma baktım. dehşete düştüm çünkü yoktum orada. tasarladığım şeyler başıma gelmişti. kendimi kaybetmiştim. ondan sonra saatte iki yüz kilometre hız yapan bir arabaya eşit hızda kaybetmeye devam ettim. üzülmemeyi öğrendim kaybedişlerde. o kadar çok alıştım ki buna, kaybetmediğim günlerde huzursuz olmaya başladım.
ilk defa bolu'nun mudurnu şehrinde mahsen adlı bir birahanede içtiğim ve içerken de dostukları pekiştirdiğim rengi ile insanın içini ısıtan bir biradır.

renginden ve ambleminden kaynaklı bana hep kuzey ülkelerini çağrıştırırdı, sonradan öğrendim ki beyaz tenli danimarkalılarınmış.