türk dizilerinin 'sadece araplar izliyo yeaa' dan çıkıp baya tüm dünyaya ihraç edilir hale gelmesi durumudur, şu anda amerika birinci sırada ikinci sırada türkiye var.yurtdışında türk olduğumu söylediğimde benim izlemediğim dizileri bana anlatıyorlardı, en son budapeşte'de adını feriha koydum dizisinin sokak ve caddelerde dev pankartlarını gördüm, her şey iyi hoş da çağatay ulusoy'un macarca konuşmasından sonra ciddi kalamıyorsun
bu olay bana çok ilginç gelmiştir hep, ülke içinde havalı ve prestijli mesleği vardır ama yurtdışında sıradan biri haline gelir . (bkz: avukat)
genelde içerken sosyalleşenlerdenim. turist olarak gittiğim yerde insanlarla tanışıp arkadaşlık kurduğum oluyor. tabi ilgi alanıma karşı cins (bkz: kadınlar) girince genelde bu sohbet arkadaşlığa onlarla birlikte dönüşüyor. ihracat yapan bir firmada olduğum için de çoğu zaman iş dolayısıyla farklı kültürden insanlarla arkadaşlıklar kuruyorum.
sosyal medyayı da kullananlar var tabi ama yurtdışında tanışmalar türkiyedeki gibi önyargı ve soğuklukla karşılanmadığı için yüzyüze tanışmalar daha iyi ve kolay geliyor bana. sadece içerek değil içmeden de sosyalleşip tanışmak isterim, bunu da deneyeceğim :)
sadece karşı cinsle değil kendi cinsimle de tanışmak ve arkadaş olmak isterim tabi eş-cinsel ön-yargısıyla yaklaşılması muhtemel olur diye de kaygılanmıyor değilim.
yapmaktan da dinlemekten de keyif aldığım bir husustur bu. sizler yurtdışından insanlarla nasıl tanışıyorsunuz?
Cuma günü yaptığım bir fotoğraf işinin ücreti olarak Avusturya’dan 60 aud yani 240 türk lirası bedeli olan bir para gönderildi iş bankası hesabıma. Bugün hesabıma aktarılan paraysa 99 liraydı üzerine bir de iş bankası 57 liralık bir komisyon çekti kaldı hesapta 44 lira. Yav el insaf 240 liralık bir paranın aktarım bedeli nasıl 200 lira olabilir. Aşırı sinirlendim. Saçma bir bankacılık sistemi var.
aylarca para biriktiriyorsun, plan yapıyorsun, yol haritanı oluşturuyorsun. Kafanı başka bir ülkeye soktuğun ilk anda aşırı sıcaklıkta buzdolabı kapağını açtığındaki mutluluk sarıyor bedenini. maceran başlıyor. Her şeyi yapıyorsun varsa duvarların onları da indiriyorsun aşşağıya. Her şeyi deneyim kumbaranda biriktiriyorsun. Belki değişik cinsel deneyimler yaşıyosun, extreme partilere katılıyorsun(bunu başka bir başlık altında konuşabiliriz ahahah). Planladığın gezinin sonlarına doğru geliyorsun.
Burdan itibaren benim hikayem başlıyor. Bir anda Münih’e giden flixbus’tan iniyorum. Hostel, airbnb, host kovalıyordum ama saat 12’ye yakın gece. Asla yer bulamıyorum şok oluyorum. En uygun otel 240€. (Daha sonra öğrendiğim kadarıyla, fuar varmış şehirde yer bulamama nedenim bu) Ben de tren istasyonunda döner dükkanını temizleyen bir Türk’e kalacak bir yer var mı bildiğiniz diye sorarken arkadan bir ses geziyor musun kalacak yere mi ihtiyacın var dedi ingilizce. Evet dediğimde gülerek ben de kalabilirsin dedi. Ben de rahat bir şekilde tabiki hemen gidebiliriz dedim. Kısa süreli bir şok yaşadı, (şaka yapmış normalde) ben cidden eve davet etti sanmışım. O da bozmadı, korka korka evine gittik ahah. Dahasında azıcık sohbet biraz cin kokteyl vs derken hoşlaştık birbirimizden. Birlikte olduk. Sabah uyandığında bana kal dedi, gitme. Gezeriz burda 2-3 gün daha. Oktoberfest açılışını kaçırmama neden olacak bu teklifi kabul ettim. İyi ki etmişim. 10. Ayımız şuan. Hayvan gibi aşığım. Ve evlenmek üzereyiz. 24 yaşındayım. Bu yaşıma kadar yeşil pasaport sayesinde epeyce gezdim. Şimdi de pasaport hakkımın bitmesine yakın Almanya oturumumu aldım.
Okuldan kabul, yeni bir iş teklifi de aldım.
yola çıkmadan önce kiminle çıkacağım konusunda çok gitgeller yaşadım. İyi ki beni ekmişler. İyi ki yolumu kendi kararlarım belirlemiş.
.
Nürnberg’e gelin. Hepinizi ağırlayacağım ulan.
ekim ayı gibi çıkmayı düşünüyorum. korona'nın o zaman biteceğini sanmıyorum ama çıkan arkadaşlar varsa gidilir mi bilemiyorum.