Ardahan hanak türküsü
Derleyen; tekin büyükkaya- Yücel paşmakçı

Bu Dağlar Kömürdendir
Geçen Gün Ömürdendir
Feleğin Bir Guşu Var
Pençesi Demirdendir

Hadi Leyli Leylanı
Mevlam Yazmış Fermanı
Ya Al Canım Gurtulam
Ya Ver Derdim Dermanı

Bu Yol Pasin'e Gider
Döner Tersine Gider
Şurda Bir Garip Ölmüş
Kuşlar Yasına Gider

Hadi Leyli Leylanı
Mevlam Yazmış Fermanı
Ya Al Canım Gurtulam
Ya Ver Derdim Dermanı

Bir At Bindim Başı Yok
Bir Çay Geçtim Daşı Yok
Burda Bir Yiğit Ölmüş
Yanında Gardaşı Yok

Hadi Leyli Leylanı
Mevlam Yazmış Fermanı
Ya Al Canım Gurtulam
Ya Ver Derdim Dermanı


Ben Belkıs Akkale- Arif sağ yorumunu dinlerdim, Son zamanlarda Taylan Özgür ölmez ve Taner ölmez’in düetiyle yeniden duyulur oldu.
(bkz: bir ada hikayesi) * dörtlemesinin 2. Kitabı.
"deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki; karıncalar su içerdi."
görünce ne kadar temiz ve şık giyinildiği ilk dikkatimi çeken şey oldu. adeta bir film karesi gibi diyebilirim. galiba o dönemin şairlerinden orhan veli'nin gözleri kapalı dinlediği istanbul tam da buydu.

1948 yılında çekilmiş karaköy fotoğrafı - diyedusunuyorumben-dcqc0
uskumru balığının tütsülenme marifetiyle harika bir nefasete ulaşması ve füme kokusuyla balık mezeleri arasında oldukça öne çıkar hale gelmesidir. uskumru fırınlanıp tuzu alındıktan sonra zeytinyağı ile buluşarak efsane bir lezzet haline gelir.
(bkz: yerine sevemem) gibi mükemmel bir şarkıya imzasını atmış, özellikle dizi müziği konusunda ülkemizde çığır açmış müzisyenlerden biridir kendisi.

(bkz: kurtlar vadisi ilk 97 bölüm)
-sosyal medya platformlarındaki ''like bağımlılığından'' tiksiniyorum ama sanırım ben de aynı bok çukurunun içindeyim.
"Yola çık" bir slogandan ibaretti benim için.
Cesaretsiz olduğumu düşünmemiştim, konduramamıştım belki de. Bir Araç’a elimi kaldırıyor olmanın mahcubiyeti içerisindeydim.
"Yola Çık" sloganını ilk okuduğum andan beri.
Hayatım da öylesine değişiklikler oldu ki yıllar içerisinde. Harika zamanlar geçirdiğim zamanlar dışında, yaşadığım yirmi beş yılın saçmalık olduğunu düşündüm epeyce bir süre. Bu saçmalığın karakterime yaptığı desteği görünce de, ne kadar değerli olduğunu anladım.
Homofobik, milliyetçi, gelenekçi bir insandan bu saydıklarımla hiçbir alakası olmayan bir insana dönüşmenin devrimi içerisindeyim.
Hayatımın tamamına baktığım da ne kadar maddesel bir saplantı içerisinde olduğumu görmemi sağladın bu. Binalardan, şehirlerden uzak her adımım beni yaşıyor olduğuma ikna etti. Zira adımlarımın gerisine gittiğimde, geride bıraktığım beton yığınlarına yakın olmak bile nasıl yorucu geldiğini anlatmam. Öylesine kısır ki. İnsanların yüzleri, vücutlarının duruşu, dillerinde ki tonlamalarına bile yabancılaşıyorsun yolda olduğun, yaşamı bastığın yerde, yüreğinde hissettiğin zaman.
Oysa her yeni insanın sana kattığı onca şey varken, maddesel şehir insanlarının hep bir elden seni dibe çekmeye çalışmasına anlam veremiyorsun. Evim ev değil, şehir şehrim değil, ben ben değilim yola çıktığımdan beri.
Gözlerini çadırının tavanına bakarken açtığında, kendine diyorsun ki; Eh işte Ozan uyuman için bu kadar alana ihtiyacın var.
Çadırdan çıkıp makarnayı dünyanın en lezzetli şeyi gibi yemenin zevkini aldığın zaman da; Eh işte Ozan karnın bu kadarla doyuyor.
Güneşin ışıltısına uydurmaya çalışıyorum yapacaklarımı.
Telefonumda ki alarm, eski yaşantıma dair bir hatıra gibi gelmeye başladı artık. İşim aynı şekilde.
Diyorum ki kendi kendime; şimdiye kadar mı yaşadın yoksa şimdi mi yaşıyor olmanı kavrayamıyorsun?
Kısa bir dönemde onlarca hikayeye onlarca yalana ve onlarca konuşan kitaba eşlik ettim.

“Yaşadım” diyebilmen için kozandan çık.
okula giderim her sabah erken
hiç geç kalmam bu kadar kız varken
hepsi de güzel hepsi de tatlı
okulda sadece benim havuç kafalı
havalı, havalı havuç kafalı
etrafı güzel kızlarla sarılı

(bkz: çocuklar duymasın)

Lanet olsun sana havuç, nasıl işlediysen artık bilinçaltıma.
ticaret ve meslek odalarına verilen aidatlar.
Bir işe yarasalar içim yanmayacak.