14 şubat "happy valentine's day" ayağına, alınan sözde sevgi göstergesini taşımakla mükellef olan ve bu karakış ortasında bata çıka vazifesini yerine getiren kişidir. ekmek parasını aslanın ağzından alma peşindedir.

gözümde bir jan valjan değilse de modern zamanların kürek mahkumudur. yaradan yardımcısı olsundur.
Aile kavramının çekirdek aileden ibaret olması durumdur aynı zamanda. Kafa rahattır.
Aslında " hak ettiği halde nobel edebiyat ödülü'nü alamayan ünlü yazarlar " olacak başlıktır.

Rus edebiyatı,hatta bir tık ileri gidiyorum, edebiyat denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Tolstoy bu yazarların başında gelmektedir.
Tolstoy, edebi dehasının yanı sıra sıra dışı kişiliğinden ötürü yaşadığı dönemde dünyanın en ünlü insanlarından da biriydi. Hem ödül verilmeyen yazar, hem de ödülü reddeden yazar olarak bu listenin en başında yer alıyor. Hikâye şöyle: Nobel’in ödül alacak yazarlarda aradığı en önemli kriter, “Edebiyat alanında, ideal doğrultuda en seçkin çalışmayı üretmiş kişi” olması. 1901’de yapılan ilk ödül töreninde; ödülün ilk sahibi olarak konuşma yapmak üzere kürsüye çağrılan kişi ise Sully Prudhomme’du. Oysa pek çokları Nobel’in Tolstoy’a verileceğine kesin gözüyle bakıyordu. Gelgelelim, Tolstoy, Kilise’nin otoritesini reddetmiş, bu yüzden tam da o yıl aforoz edilmişti. Varlıklı ve soylu bir aileden gelen Tolstoy, zorla ele geçirildiğine inandığı için özel mülkiyete ve devlete de karşı çıkmıştı. Tolstoy’un bu kökten muhalif son derece idealistik tutumu, eserlerinin “yeterince idealistik” olmadığı gerekçesiyle İsveç Akademisi üyelerinin ilk Nobel’i ondan esirgemelerine neden olacaktı. Uzun yıllar sonra açıklanacak tutanaklarda, seçici kurul üyelerinin, özellikle din konusundaki “eksantrik” anlayışından ötürü, ödülü Tolstoy’a vermekten kaçındıkları ortaya çıkacaktı. Takvimler 7 Ekim 1906’yı gösterdiğinde ise Rusya Bilimler Akademisi, Tolstoy’u tekrar Nobel’e aday gösteriyordu. Yazar bu duruma hemen müdahale etti. Arkadaşı Fin yazar Arvid Yarnefelt’e yazdığı mektubunda ödülün kendisine verilmemesi için elinden gelen her şeyi yapmasını rica etti. “Eğer ödülü bana verirlerse, bu durumda ödülden vazgeçmem hiç hoş olmayacak” dedi. Yarnefelt, adaylığı reddeden Tolstoy’un ricasını yerine getirerek ödülü Giosue Carducci’ye verdi. Bu karara oldukça sevinen Tolstoy, kendisini mektup yağmuruna tutup İsveç Akademisi’nin bu kararına tepki gösteren yazar dostlarına ve hayranlarına hitaben yazdığı mektubunda şöyle diyor: “Değerli dostlar, Nobel Ödülü’nün bana verilmediğini öğrenince ne kadar sevindim bilemezsiniz. Her şeyden önce, o parayı nasıl kullanacağımı bilemeyecektim, böyle bir dertten kurtulmuş oldum. Hiç kuşkum yok, bu ödül parası, tıpkı her türlü para gibi, olsa olsa kötülük getirebilir. İkincisi, hiç tanımadığım insanlardan bu kadar çok sevgi ve destek mektubu almak beni onurlandırdı. Lütfen, en içten şükranlarımı kabul edin."


Kaynak: listelist
Mülakat esnasında klişeleşmiş soruların yanı sıra yok artık bu da sorulmaz tarzı antin kuntin pek çok soruyla da karşılaşılıyor ne yazık ki. Dudaklardan dökülen cevap her ne kadar ideale yakın olmaya çalışsa da iç ses neler neler söylüyor.*
Bence İstanbul'u en güzel anlatan romanlardan biri. orhan pamuk 'un ise en iyi romanı. Nişantaşı'nda doğup büyüyen ve tam anlamıyla bir beyaz türk olan pamuk istanbul'a olan göçü, yokluğu, şehrin geçirdiği evrimi ve siyasal İslamı çok iyi gözlemlemiş ve bu romana işlemiş.
bugün katolik kilisesi'nin başında olan papa (2018 yılının verilerine göre) 1.3 milyar vaftiz edilmiş katoliğin dini lideridir. 2011 yılındaki çalışmaya göre ise tüm hristiyanların %50'si katoliktir. bu oranı baz alarak hesapladığımızda doğrudan katolik kilisesi'ne bağlı olmasa da papa'ya en azından hristiyanlık nedeni ile bağlı ya da arkasında duracak 1.3 milyar insan daha var diyebiliriz.
toplamda 2.6 milyar insan için dini bir temsilci olarak görülen papa, isa mesih'den çok daha nüfuzludur. ( Ölümünden hemen sonra İsa mesih'e inananların sayısı binlerle ifade ediliyordu)

tekrar etmek gerekirse (bir dini lider için bunu demek her ne kadar içime sinmese de) papa, katil olabilir, pedofili olabilir, herhangi bir suç işlemiş olabilir ancak tutuklanamaz yani dokunulmazdır.
Benim için 2012-2013 yıllarını kapsayan dönemdir. Hiç gitmediği ülkelere gittim*, ilk okyanus aşırı seyahatimi gerçekleştirdim*, aşık oldum, 3. Fatih terim döneminde 2 lig şampiyonluğu gördüm, didier drogba ve wesley sneijder i galatasaray formasıyla canlı izledim, gezi olaylarında bu ülkeye ve gençliğine olan inancım hiç olmayacak kadar arttı. Bence efsane zamanlardı.