bazen hayatta oyle bir roller icinde pollyanna'ciligi benimsiyoruz ki kendimizden cok odun veriyoruz. aslinda hayatta varligi sana uzuntu vermekten baska birsey olmayan insanlari cevremizden uzaklastiramiyoruz. bu kisiler ya surekli bizi demoralize ediyor ya da bize karsi verdigimiz degeri bakkal hesabi olarak alacak-verecek hesabi gormedigimiz halde degersizlestiriyor.

ne guzel gunun olur o an yaninda olur, ne kotu gunun olur yaninda olur, ne derdin olur samimiyetini paylasir, ne de seninle bir arkadasca vaktini paylasir. bu arkadas sevgilisinden ayrilir sana kosar, bir derdi olur senden yardim ister, tum vakitsizligin icinde kafasina eser bulusmak ister, eger bir samimi adim gorsen belkide kotu bir arkadas olmadigina kendini inandirirsin.

yani onceden cok duygusal oldugun bu olayda artik torpulendikce mantiksallasirsin ve dersin kimse vazgecilmez olmamali. insan, cok deger verirse degerinden yitirir, bence bu alisveris mantalitesiyle olmamali ama karsindaki insana hak ettigi olcutte deger vermeli hak etmedigini vermemeli hatta kimi zaman boyutuna gore suistimale izin vermeyip arkadasligi dair bitirebilmeli derim.
Uzayda kapladığınız hacmin arttığının habercisidir. Her ne tuzluyorsanız derhal o masadan uzaklaşın. !
uzun uğraşlarım, derin araştırmalarım, arz ve talep dengesi çıkarımlarım sonucu ankara'nın en ucuz berberini bulmuştum. berber yusuf gerçekten iyi bir berberdi. tıraş olduktan sonra ilk bir hafta her ne kadar eşşeğe benzeseniz de zamanla insanlaşmaya başladığınız saç kesim tarzı vardı. ancak yıllardır 7 liraya tıraş olduğum bu kutsal berberde artık vicdan ve karakter muhasebesi yapmam gerektiğini ilk kez geçen hafta fark ettim. berber yusuf ucuz ve iyi bir berber olduğu kadar yobaz, önyargılı iğrenç bir insandır. sokakta gezerken bir sokak röportajına denk gelsem ve muhabir bana "bu ülkede demokrasinin, çağdaşlığın, kadın erkek eşitliğinin önündeki en büyük engel nedir?" diye sorsa direkt cevabım "berber yusuf" olur.

maliyetlerimi kısmak açısından ayda bir tıraş olurum. ensemin dilenci ensesine döndüğünü anladığım gün berberime gittim. koltuğa oturduğum anda berber yusuf başladı içindeki tüm pislikleri kusmaya. ona göre bütün kadınlar namussuz, yabancılar gavat, komünistler vatan hainiydi. bense her zamanki gibi zayıf karakter örneği sergiliyor ve berber yusuf'a hak veriyordum. onunla kadın düşmanı da oldum komunist düşmanı da. keyif içinde okumuş insanlara berber yusuf ile söverken birden duraksadım. eskiden hiç değilse onayladığım berber yusuf'un iyiden iyiye yardakçısı olduğumu fark ettim. evet zaman zaman karaktersizlik örnekleri sergilemiş, bazen arkadaşlarımı satmış bazen de alakasız insanların hayatları hakkında konuşup onları kınamıştım. ancak bu durum biraz fazlaydı. anneme, babama, arkadaşlarıma fikir konusunda asla teslim olmayan fikirlerinin arkasında duran ben berber yusuf'un sığ doktrini karşısında tüm benliğimi yitirmiştim. önceleri berber yusuf berberden kovmasın da pahalıya tıraş olmayayım diye tırsarak onaycı olduğum sohbetlerimizde artık destekçi bir provokatör olmuştum. bu duruma bir dur demeliydim ancak ucuz ve iyi bir berber bulmanın zorluğu tüm düşünce dengemi bozuyordu.

tıraşımın sonlarına doğru televizyonda sevdiğim bir sanatçı çıktı. berber yusuf "çıktı pezevenk" deyince birden sinir krizi geçirdim ve "hooop yusuf abi orda dur. biraz ayıp oluyor. ben kendisini çok severim" dedim. berber yusuf ve tıraş olmayan bekleyen 39 kişi bir anda sustu. ortam adeta buz kesmişti. sırada bekleyenlerden kimisi bana acıyarak bakıyor, kimisi de helal olsun der gibi gülümsüyordu. berber yusuf'a artık boyun eğmeyeceğimi anlamıştım ancak yusuf abi sinirli bir şekilde "boynunu eğ kardeş" deyince mecburen eğdim. yusuf abi ense kıllarımı jiletle aldıktan sonra hemen üstümdeki önlüğü çekti ve "sıhhatler olsun" dedi. yusuf abiyi iyi tanırım bu resmen "bir daha gelme" mesajıydı. arayı yumuşatmak için "abi burun kıllarına da bir el atsan" dedim ama yusuf abi kesin bir dille sırada çok kişi olduğu için yapamayacağını söyledi. artık gitme vakti geldiğini anladım. günde bir lira biriktirdiğim için yusuf abiye parasını 7 tane 1 lira olarak verdim. yusuf abi yüzüme bile bakmadı. parayı aldı çekmeceye attı ve benden arta kalan kılları temizlemeden sıradaki müşterisini koltuğa aldı.

berber yusuf olayını yakın dostlarımdan birine anlattım. çok üzülmüştüm bir teselli en önemlisi yeni ve ucuz bir berber arıyordum. arkadaşım tolga yeni mahallede ucuz bir berber olduğunu ancak kendisinin ağır ışid sempatizanı olduğunu söyledi. elinde ustura olan ışid sempatizanı bir berbere gitmenin pek mantıklı olmadığını düşünerek yusuf abi ile barışma planlarına başladım.
ana karakterden erkek ya da kadından birinin fakir, diğerinin zengin olma zorunluluğu olan;

tum kurgunun şirketler, toplantılar, özel şoförler, yalı, konak, villalarda geçtiği;

özenti yaratma amaçlı dizilerdir.
İnterrail Türkiye grubunun alt gruplarından biridir. bütün rail oyun severleri bu çatı altındadır.
birisi başkalarının gözünden deneyimlerini edinmek diğeri kendi gözlerimizden deneyimi yaşamaktır. Kanaatimce bu sorunun cevabı "önce okuyan, sonra okuduğu yeri bilinçli olarak gezen çok bilir" olmalıdır ancak gerçekler "çok parası olan" dedirtir.
yakın zamanda gidip bir süre konaklayacağım ultra-süper lüks otel. Didimin en büyük oteliymiş. okuduğum kritiklere göre genel olarak fazlasıyla memnunmuş giden kitle.
Peter the great olarak bilinen rus çarı petro tarafından lugatlara girmiş vergi türüdür. gece hayatı, mimarisi, doğal koşulları ve insanlarıyla über ötesi şehir olan (bkz: st. petersburg)'un inşa edilmesi için alınmaya başlanmıştır. Zira o dönemin çarlık rusya'sında üst üste koyacak iki sağlam taş bulamayan ya da zaten hepsini harcamış olan Muhteşem petro, şehirden veya şehir civarından geçen gezginlerden,tüccarlardan ya da herhangi birinden vergi olarak taş getirmelerini istemiştir.
üniversite bittikten sonra iş arama sürecim başladı. kpss denemem 56 gibi bir puanla hüsranla sonuçlanmıştı. liseden kalma ceketim sınava girse daha yüksek not alır diye düşünmüştüm sonuçlar açıklandığında. hiç tanıdığım olmadığı için kariyer.net tek umudumdu. tüm ankara ilanlarına mal bulmuş gibi saldırıyordum. üst düzey yöneticilikten tut da pide ustasına kadar her işe başvurdum. ama bir türlü olumlu sonuç alamıyordum. nasıl alayım cv'min çıktısını aldım şöyle bir gözlerimden 30 cm uzaklaştırdım baktım 4 cümle lan bütün eğitim hayatım diye sövdüm. adres, telefon, mezun olduğum okul ve karşı komşum devlet demiryolları emeklisi muzaffer amcam referans; işte üniversite hayatım buydu. ne bir hobi ne bir kulüp üyeliği var. aslında iyi ihale oynardım üniversitede ama onu da cv'ye yazmanın mantıksız olduğunun farkındaydım. resmen üniversitedeki altı yılım boşa geçmişti; bari bir karı kız ortamı yapsaydık. millet altı yıl okuyor doktor oluyordu bense maliye bölümünü zar zor bitirmiştim. canım çok sıkılmıştı gittim kırtasiyeci abidin'in yanına dükkanı kapatırken yakaladım. o benden de umutsuz bir adamdı. karısı terk etmiş borç içinde yüzen günde iki paket sigara içen akşam oldumu da dükkanı kapatmadan 5 efes ekstra çakan bir adamdı. onun bu acınası halini görüp kendi halime şükretmek en büyük tesellimdi. gönlü bol bir adamdı hemen elime birayı tutuşturdu. "ulan sinire gerek yok sen ne göt bir adamsın hem herifin durumundan teselli bul hem de birasına yumul" diye aklımdan geçirdim. sonra bana ne lan benim derdim bana yeter bana mı evlendi boyunsuz diyerek biramı yudumladım. abidin abi "noldu lan senin iş mevzuları ördek" diye sordu. ulan zaten canım sıkkın şuna ağız burun dalayım diyerek hareketlendim sonra birden abidin bira şişesini kaldırınca üç buçuk attım; “aman abi etme yapma abi” dedim. abidin abi "noluyor lan gevşek şerefe kaldırıyoruz" dedi. ben de dayak yemeyeceğimin rahatlığıyla “he he” dedim kaldırdık şerefe. şişenin dibini görünce ben götü başı dağıttım. zaten bu ekstraların içinde votka varmış abidin abi diyerek saçma bir muhabbetin içine girmeye çalıştım. abidin abi de "şimdi siktir et de senin şu iş mevzusu feysbuktandır" dedi. "ne alaka abidin abi sen yine çok içtin sapıttın" diyerek çıkıştım. "lan mandal bazı patronlar bakıyormuş bu feysbuka. ıpır zıpır, komunist, dinci bir tipsen almıyorlarmış" dedi. acaba olabilir mi diye düşündüm ama olamazdı tee ne zaman bir hesap açmıştım. onu da üç tane ilkokul arkadaşımı bulunca geçmişim aklıma geldi ve bir anda herkesten nefretmemle birlikte kendi haline bırakmıştım. yine de içime bir kurt düşmedi değil bu ayyaş doğruyu söylüyor olabilirdi. abidin abi'ye teşekkür ettikten ve ona içimden ayyaş dediğim için pişman olduktan sonra eve koştum.

hemen şifremi girdim. zerre unutmazdım şifrem belliydi totosanil. facebook hesabımı açmama mahalleden anıl denen yavşak vesile olmuştu. ben de ona ibnelik olsun diye şifremi totosanil yapmıştım. girer girmez şöyle bir baktım. ne bir mesaj ne bir arkadaşlık talebi vardı. önce üzüldüm, sonra sinirlendim sonra da ulan çok da fifi zaten benim sanal değil gerçek dostluğa ihtiyacım var diyerek kendimi rahatlattım. hemen facebook hesabımı kapattım. zaten fotoğraf yerinde bile saçları zengin tıraşı olmuş gölgeli facebookun kendinden olan dandik resim vardı. facebook'u kapatmanın verdiği rahatlıkla bir mandalina soydum iki lokmada mideye indirdim.

aradan iki hafta geçti çat telefon. bilmem ne a.ş. tarafından iş mülakatına çağırılmıştım. adama ayyaş pezevenk diye sövmüştüm ama adam haklıymış diyerek kendimden utandım. hemen bakkaldan 5 efes ekstra aldım koşa koşa abidin abinin yanına gittim. o gece bir güzel içtik. abidin abi o kadar mutsuz bir haldeydi ki “şu facebook olayında sen haklı çıktın” diyerek onu sevindirmek istemedim.
kampçı gezginlerin alarmıdır. salak hayvanlardır ışığı açınca en yakın zemine konar ve insafsızca etkisiz hale getirilir. (bkz: at sineği)