28 ocak 1986'da nasa'nın kalkışından 73 saniye sonra havada infilak etmiş uzay mekiği.
hava şartlarından dolayı kalkışı bir çok kez ertelenen, içerisinde yüksek donanımlı 1'i ilk uzay öğretmeni olacak (christina mcauliffe) , uzaydan canlı dersler yayınlayacak olan 7 astronotun bulunduğu uzay mekiği patlayarak atlantik okyanusu'na düşmüştür. tüm araştırmalara rağmen astronotların naaşlarına ulaşılamamıştır.
5 aylık devlet araştırması sonucunda katı kayıt deposundaki contaların soğuk hava nedeniyle problem yarattığına, yanlış kararlardan dolayı patlama olduğuna karar veriliyor. nasa da kalkışa izin veren kayıtlar sorumlusu genel müdürlüğe terfi ederken uçuşun bir gece öncesi bu kalkışın gerçekleşmemesi gerektiğini söyleyen mühendis roger boisjoly istifa ediyor ve psikolojik problemler yaşıyor.
konu ile ilgili national geographic'in belgesellerinden daha detaylı ve kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz.
bir çok kaynakta bu kazının kurmaca olduğuna dair akla yatkın ve akla asla yatkın olmayan bir sürü teori de mevcut.
detaylı araştırmalar dilerim, belgesellerinden mahrum kalmayın
hava şartlarından dolayı kalkışı bir çok kez ertelenen, içerisinde yüksek donanımlı 1'i ilk uzay öğretmeni olacak (christina mcauliffe) , uzaydan canlı dersler yayınlayacak olan 7 astronotun bulunduğu uzay mekiği patlayarak atlantik okyanusu'na düşmüştür. tüm araştırmalara rağmen astronotların naaşlarına ulaşılamamıştır.
5 aylık devlet araştırması sonucunda katı kayıt deposundaki contaların soğuk hava nedeniyle problem yarattığına, yanlış kararlardan dolayı patlama olduğuna karar veriliyor. nasa da kalkışa izin veren kayıtlar sorumlusu genel müdürlüğe terfi ederken uçuşun bir gece öncesi bu kalkışın gerçekleşmemesi gerektiğini söyleyen mühendis roger boisjoly istifa ediyor ve psikolojik problemler yaşıyor.
konu ile ilgili national geographic'in belgesellerinden daha detaylı ve kapsamlı bilgilere ulaşabilirsiniz.
bir çok kaynakta bu kazının kurmaca olduğuna dair akla yatkın ve akla asla yatkın olmayan bir sürü teori de mevcut.
detaylı araştırmalar dilerim, belgesellerinden mahrum kalmayın
yıllardır araştırmalarda ve 2019 istatistikleriyle bir akdeniz ülkesinden fazla olmayan intiharlardır. adamlar zengin,medeni,rahat,gelecek kaygısı yok,çeşitli toplumsal baskılar yok neden intihar etsinler lan.
ha aşırı bilmekten ya da felsefik durumdan dünyanın saçma bir yaşam sistemine sahip olduğuna kanaat getirip intihar ediyorlarsa da zaten mantıklı.
mesela şurayı okuduğunuzda nalaka lan bile diyebilirsiniz.
ha aşırı bilmekten ya da felsefik durumdan dünyanın saçma bir yaşam sistemine sahip olduğuna kanaat getirip intihar ediyorlarsa da zaten mantıklı.
mesela şurayı okuduğunuzda nalaka lan bile diyebilirsiniz.
umarim beyaz çaydır dağıttığı dediğim güzellemem!
(bkz: çalışkan ahmet)
(bkz: utanacağınızı bilsem )
(bkz: silivri soğuktur)
(bkz: çalışkan ahmet)
(bkz: utanacağınızı bilsem )
(bkz: silivri soğuktur)
30 Mart 2014 günü yapılan yerel seçimlerde Cumhuriyet Halk Partisi adına %61,57 oyla Şişli Belediye Başkanı olan şahsiyet.
Ayrıca İsmet İnönü’nün ilk torunudur.
Ayrıca İsmet İnönü’nün ilk torunudur.
ilk türk kadın mühendistir.
nişantaşı kız ortaokulunu bitirip istanbul kız lisesi'ne devam etmiştir. atatürk'ün yüksek mühendis mektebine kızların da alınması talebi üzerine yüksek mühendis mektebine girerek inşaat mühendisliğini seçmiştir. üniversitede spora olan ilgisini farketmiş ve voleybol oynamaya başlamış ve ilk kadın voleybolcumuz olumuştur. 1929'da fenerbahçe voleybol takımının kaptanlığını yapmıştır.
1933'te mezun olmuştur. mezun olduktan hemen sonra başarılarından ötürü ankara'ya yapılacak köprüler için görevlendirilen mühendislerden biri oldu. beypazarı halkı bir kadın mühendisi garipsemiş olsa da kendisini sevmiş ve köprüye ona ithafen 'kız köprüsü' demiştir.
aynı zamanda kendisi anıtkabir'in inşaasında başmühendis olarak görev yapmıştır.
nişantaşı kız ortaokulunu bitirip istanbul kız lisesi'ne devam etmiştir. atatürk'ün yüksek mühendis mektebine kızların da alınması talebi üzerine yüksek mühendis mektebine girerek inşaat mühendisliğini seçmiştir. üniversitede spora olan ilgisini farketmiş ve voleybol oynamaya başlamış ve ilk kadın voleybolcumuz olumuştur. 1929'da fenerbahçe voleybol takımının kaptanlığını yapmıştır.
1933'te mezun olmuştur. mezun olduktan hemen sonra başarılarından ötürü ankara'ya yapılacak köprüler için görevlendirilen mühendislerden biri oldu. beypazarı halkı bir kadın mühendisi garipsemiş olsa da kendisini sevmiş ve köprüye ona ithafen 'kız köprüsü' demiştir.
aynı zamanda kendisi anıtkabir'in inşaasında başmühendis olarak görev yapmıştır.
Gözlemlenen olay aslında bir göktaşının atmosfere girerek yanmasıdır.
Bahsi geçen göktaşları atmosfere giriş sıralarında yanmalarından ötürü, belirgin ve parlak bir ışık saçarlar. Bu sırada parçalandıkları için, arkalarında bıraktıkları kuyrukları, kısa bir süreliğine görünür olarak kalabilir. Üstelik, içerdikleri elementlere göre, renkleri dahi değişim gösterebilir.
bu olay halk arasında ise uzaydan bir yıldızın dünyaya düşmesi olarak tanımlanmaktadır ve bu yüzden ‘yıldız kayması’ denmektedir.
Bahsi geçen göktaşları atmosfere giriş sıralarında yanmalarından ötürü, belirgin ve parlak bir ışık saçarlar. Bu sırada parçalandıkları için, arkalarında bıraktıkları kuyrukları, kısa bir süreliğine görünür olarak kalabilir. Üstelik, içerdikleri elementlere göre, renkleri dahi değişim gösterebilir.
bu olay halk arasında ise uzaydan bir yıldızın dünyaya düşmesi olarak tanımlanmaktadır ve bu yüzden ‘yıldız kayması’ denmektedir.
Toplumumuzda, başına gelen kişiye şans getireceğine inanılan olaydır.
Genellikle milli piyango bileti veya oyunlarına yönelimi tetikler.
Genellikle milli piyango bileti veya oyunlarına yönelimi tetikler.
yaşaması ayrı bitirmesi ayrı dert olan dönem.
sertaç aradı. "abi çok kötüyüm bestekar’a gelsene içiyorum" dedi. "ne oldu lan kaçkın" diye sordum. "çabuk gel oğlum çok kötüyüm" dedi. telefonda biri açıklama yapmıyorsa ve sadece çabuk gel diyorsa o iş ciddidir. atladım bestekar sokakta bir kısım insanın koptuğu, bir kısım insanın etrafa kesikler attığı bir mekana girdim. şu ayakta sığır gibi dinelerek yapılan eğlence anlayışını da bir türlü anlayamam. belki bel fıtığım olduğu 10 dakikada kıçımın sağ lobuna kramp girdiği için olabilir bilmiyorum. ayakta içki içen kış günü beyaz badiler giymiş sıfatsızlar, sürekli telefonuyla ilgilenen bol makyajlı kızlar bi de bel fıtıklı ben. kısacası leş ve sıkıcı bir ortam. bu tip ortamlarda konuşarak kimseyi etkileyemezsiniz; bu duruma da gıcık olurum. eğer klasik bir türk erkeğiyseniz olmayan tipinizi müzik sesi alçak olan mekanlarda çok eşsiz bokum gibi muhabbetinizle bir nebze kapatabilirsiniz. nasıl kızlar suratındaki lekeleri fondöten ile kapatıyorsa erkeğin fondöteni de muhabbetidir. zaten bir erkek bir kadına "ya o mekan çok gürültülü konuşabileceğimiz daha sakin mekanlara gidelim" diyorsa o erkek tipsizdir, dans edemezdir, iğrenç bir heriftir ama iyi baba olur ondan.
en büyük hayalim bir bara ellerim havada dans ederek çeçeçerereçeçe diyerek girmektir ama bir hayalim daha gerçekleşmeden kalabalığın arasından sıyrılarak sertaç’ı buldum. iğrenç bir ayyaş gibi tek başına içiyordu. hemen atladım üstüne omzunu sıktım. noldu lan diye sordum. "kanka ezgi beni terk etti" dedi. hiç sevmediğim bir ortamda hiç sevmediğim bir muhabbetin içindeydim. insanların aşk acısı çekmesini anlayamıyorum gerçekten bu nedenle ah be sertaç keşke emmin ölseydi de daha mantıklı bir üzüntü üzerine dertleşseydik diye içimden geçirdim. yuvarlak laflar etmeye hemen başladım. "kanka sana kız mı yok; önümüzdeki maçlara bakarız; etrafa baksana her yer karı kız meh meh". sonra sertaç anlatmaya başladı. insanları genelde dinlemem hep dinlermiş gibi yaparım. sertaç'a da öyle yaptım bana ne lan ezgi'den ayrıldıysa. birden çaprazımdaki sarışın çıtı pıtı kızı fark ettim. herkesin votka, malibu, jagermastır ve şapkalı kokteyl içtiği ortamda emekli maliye memuru edasında rakı içiyor; beyaz ve modern mobilyalarla döşenmiş bir evin salonunda bir ibrik gibi duruyordu. kız rakının dibine vuruyor, arkadaşları onu teselli ediyordu. arada bir alnını iki eliyle ovalıyordu. bir pavyon gülü gibi dertli görünüyordu.
böyle mekanlar on saat dıptıs dıptıs modunda şarkılar çalar arada da sılov şarkı çakarlar ki millet bir efkarlansın bu sayede içkilerini fondiplesinler. artık sılov şarkının vakti gelmişti. dj kabinindeki zengin kelli, dövmeli ve sarı bileklikli eleman verdi alttan emre aydın'ı. sertaç bir şeyler anlatıyordu hala; ben de yuvarlak laflarıma devam ediyordum ama gözüm çıtı pıtıdaydı. emre aydın hoşçakal dedikçe kız ağlıyor, ortamdaki kızlar onu teselli ediyordu. çıtı pıtı kendini rakıya vuruyor arkadaşları ona hüzünle bakıyordu. kadınlardaki bu terk edilince ortaya çıkan birlik ve dayanışma duygularını her zaman takdir ederim. teselliler, kusmaya götürmeler, zorla kahve içirmeler, dışarıya götürüp sarhoş ama terk edilmiş kankisine hava aldırmalar bunlar gerçekten samimi hareketler gibi geliyor bana. bu tip dayanışma erkeklerde pek görülmez. bir erkek kusarsa tiksiniriz biz mesela; ya da heyvan gibi sarhoş olursa arkasından "pezevenk sabaha kadar esir aldı" diye söveriz.
müşteriler fondip yaptıktan ve yeni içki siparişi verdikten hemen sonra dj "içerim ben bu akşam" şarkısını alttan verdi. beyaz badiler ve bol makyajlılar ellerindeki içkileri havaya kaldırıp "içerim ben burdaaa bu akşaaaaam" diye hep beraber şarkıya eşlik etmeye başladı. gözüm çıtı pıtıya takıldı. rakıyı havaya kaldırmış mutlu bir şekilde şarkıya eşlik ediyor kankileri ile hoppidi hoppidi zıplıyordu. yanına da beyaz badili bir eleman şimdiden bir sırtlan gibi sokulmuştu. sertaç uyuzuna baktım hala anlatıyordu hiç “içerim ben bu akşam coşkusuna” dahil olamamıştı ve aşk acısından ölmek üzereydi. bana döndü "abi ben bu kızları anlamıyorum" dedi. sonra ben de çıtı pıtıya baktım coştukça coşuyordu. daha 10 dakika önce hayatın bütün acımasızlıkları, zalimlikleri kendisinin başına gelmiş gibi davranıyordu ama şimdi o kefenim sağlam diye tepinip beyaz badili adama sokuluyordu. biramdan bir yudum aldım; "kanka ben de anlamıyorum hakikaten bu arada cüzdanımı evde unuttum lan biralar senden ha" dedim.
en büyük hayalim bir bara ellerim havada dans ederek çeçeçerereçeçe diyerek girmektir ama bir hayalim daha gerçekleşmeden kalabalığın arasından sıyrılarak sertaç’ı buldum. iğrenç bir ayyaş gibi tek başına içiyordu. hemen atladım üstüne omzunu sıktım. noldu lan diye sordum. "kanka ezgi beni terk etti" dedi. hiç sevmediğim bir ortamda hiç sevmediğim bir muhabbetin içindeydim. insanların aşk acısı çekmesini anlayamıyorum gerçekten bu nedenle ah be sertaç keşke emmin ölseydi de daha mantıklı bir üzüntü üzerine dertleşseydik diye içimden geçirdim. yuvarlak laflar etmeye hemen başladım. "kanka sana kız mı yok; önümüzdeki maçlara bakarız; etrafa baksana her yer karı kız meh meh". sonra sertaç anlatmaya başladı. insanları genelde dinlemem hep dinlermiş gibi yaparım. sertaç'a da öyle yaptım bana ne lan ezgi'den ayrıldıysa. birden çaprazımdaki sarışın çıtı pıtı kızı fark ettim. herkesin votka, malibu, jagermastır ve şapkalı kokteyl içtiği ortamda emekli maliye memuru edasında rakı içiyor; beyaz ve modern mobilyalarla döşenmiş bir evin salonunda bir ibrik gibi duruyordu. kız rakının dibine vuruyor, arkadaşları onu teselli ediyordu. arada bir alnını iki eliyle ovalıyordu. bir pavyon gülü gibi dertli görünüyordu.
böyle mekanlar on saat dıptıs dıptıs modunda şarkılar çalar arada da sılov şarkı çakarlar ki millet bir efkarlansın bu sayede içkilerini fondiplesinler. artık sılov şarkının vakti gelmişti. dj kabinindeki zengin kelli, dövmeli ve sarı bileklikli eleman verdi alttan emre aydın'ı. sertaç bir şeyler anlatıyordu hala; ben de yuvarlak laflarıma devam ediyordum ama gözüm çıtı pıtıdaydı. emre aydın hoşçakal dedikçe kız ağlıyor, ortamdaki kızlar onu teselli ediyordu. çıtı pıtı kendini rakıya vuruyor arkadaşları ona hüzünle bakıyordu. kadınlardaki bu terk edilince ortaya çıkan birlik ve dayanışma duygularını her zaman takdir ederim. teselliler, kusmaya götürmeler, zorla kahve içirmeler, dışarıya götürüp sarhoş ama terk edilmiş kankisine hava aldırmalar bunlar gerçekten samimi hareketler gibi geliyor bana. bu tip dayanışma erkeklerde pek görülmez. bir erkek kusarsa tiksiniriz biz mesela; ya da heyvan gibi sarhoş olursa arkasından "pezevenk sabaha kadar esir aldı" diye söveriz.
müşteriler fondip yaptıktan ve yeni içki siparişi verdikten hemen sonra dj "içerim ben bu akşam" şarkısını alttan verdi. beyaz badiler ve bol makyajlılar ellerindeki içkileri havaya kaldırıp "içerim ben burdaaa bu akşaaaaam" diye hep beraber şarkıya eşlik etmeye başladı. gözüm çıtı pıtıya takıldı. rakıyı havaya kaldırmış mutlu bir şekilde şarkıya eşlik ediyor kankileri ile hoppidi hoppidi zıplıyordu. yanına da beyaz badili bir eleman şimdiden bir sırtlan gibi sokulmuştu. sertaç uyuzuna baktım hala anlatıyordu hiç “içerim ben bu akşam coşkusuna” dahil olamamıştı ve aşk acısından ölmek üzereydi. bana döndü "abi ben bu kızları anlamıyorum" dedi. sonra ben de çıtı pıtıya baktım coştukça coşuyordu. daha 10 dakika önce hayatın bütün acımasızlıkları, zalimlikleri kendisinin başına gelmiş gibi davranıyordu ama şimdi o kefenim sağlam diye tepinip beyaz badili adama sokuluyordu. biramdan bir yudum aldım; "kanka ben de anlamıyorum hakikaten bu arada cüzdanımı evde unuttum lan biralar senden ha" dedim.
Olayı ne? Seks
Konusu ne? Çarpılmamak
Nereye gidiliyor? Ukrayna
Kimler gidiyor? Kayserililer
Neyle gidiyor? Mercedes-Benz 0403
Maceracı Kayserililerle dolu bir grup ve işin piri olan bir rehber, Mercedes-Benz 0403 otobüsle, kültür turu için Kayseri'den Ukrayna'ya gidiyorlar.
Yeterince açık ve net bir başlıktır.
İspatı
Konusu ne? Çarpılmamak
Nereye gidiliyor? Ukrayna
Kimler gidiyor? Kayserililer
Neyle gidiyor? Mercedes-Benz 0403
Maceracı Kayserililerle dolu bir grup ve işin piri olan bir rehber, Mercedes-Benz 0403 otobüsle, kültür turu için Kayseri'den Ukrayna'ya gidiyorlar.
Yeterince açık ve net bir başlıktır.
İspatı