lizbon

/ 2
portekiz'in başkenti olan büyüleyici güzellikteki şehirdir. ing: lisbon pt: lisboa
bartolomeu dias, vasco da gama ve ferdinand macellan gibi dünyaca ünlü portekizli denizciler yolculuklarına buradan atlas okyanusuna açılarak başlamışlar ve coğrafi keşifler yapmışlardır. bir gezgin olarak bu şehir benim için en büyük ilham kaynaklarından biridir. özellikle belem bölgesinde yer alan kaşifler anıtı (bkz: padrão dos descobrimentos) insana öyle bir gaz verir ki insanın tejo nehrine atlayıp atlas okyanusuna doğru ve hatta oradan aşağıya ümit burnuna doğru yüzesi gelir.
mayıs, haziran aylarında gidin ki havalar aşırı ısınmadan o geniş ve aydınlık sokaklarda yürüyebilin. bonus olarak da tüm şehri mor renge boyayan jacaranda çiçek ağaçlarını görebilirsiniz.
fado, nata, festivaller, şarap, okyanus, kum, güneş, futbol ve latin kültürüne doymadan dönmeyin.
Insana huzur veren, sıcak kanlı insanlardan oluşan yaşanılası şehir. Ayrıca çalışmayı hiç sevmeyen, bütün gün yeme içme pesinde olan bir toplumdur. Şehirdeki en büyük ticari faaliyet restoranların oluşturduğu hizmet sektörüdür. Deniz mahsulleri tadılması gerekendir. Pastel de Belem şişirilmiş bir balon olmakla beraber favorim Pastel de Bacalhau 'dur. Sadece bacalhau için dahi tekrardan gidilebilir.
Avrupa'nın en batısındaki gezilecek en önemli şehir. Ordan başlayıp doğuya doğru gelmek, işte hayal bu.
çıraklığına erasmusla, kalfalığına da yüksek lisansla başladığım, yaklaşık iki yıldır da yaşamakta olduğum şehir.
Tüm gittiğim Avrupa şehirler arasında bana en çok İstanbul’u anımsatan olmuştur. İkisinede 7 tepeli şehir dendiğinden mi, sonsuz yokuşlarından mı, 25 Nisan Köprüsünden mi, sarı tramvayından mı bilmem. galiba istanbulu çok özlediğim bi dönemde gittiğimden, bi de şehri istanbula benzettiğimden çok sevdim ben Lizbon’u. hafif hüzünlu bi havası var sarı meydanının, tramvaylarındaki solmuş renklerde bi nostalji var. belem’de nehrin okyanusa açılmasının verdiği bi heyecan, bairro altonun eskimiş sokaklarında bi yalnızlık. hüzünlü bi mutluluğu var lizbonun bence, herkese hitap etmeyecek sevilesi bi yanı var. istanbul gibi galiba yine, çok sevmek mümkün ama hiç sevmemekte. ben çok sevdim. barcelona, paris, roma falan boşverin; lizbon bi başka.
okyanusu ilk lizbonda görmüştüm. dar sokaklar, sokak müzisyenleri ve gece hayatı çok keyifli. 50.000 adım atarak yürüme rekoru kırdığım şehirdir kendisi. belem pastası hayatta yediğim en güzel tatlı olabilir.
Fado dinlemek için özgün, ucuz ve şahane bir mekan

Tasca Beat do Rosario, Alfama'da.
bir porto değildir, yerli birası olan sagres ise idare eder. kesinlikle görülmesi ve uzun süre yaşanılması gereken bir yerdir. (bkz: pastel de nata) ve daha niceleri
Gümrük girişinde cam içerikli hic bir süs eşyasını getiremediğimiz garip aksanlı polisleri olan ama yemekleri muazzam bir memleket.
Portekiz'in başkentidir, tatlı bir şehirdir. Aşırı yokuşludur, google haritasında gözüken o "15 dk" mesafeye asla ve asla kanılmaması gereklidir. Pasteis de Nata, 20 dk sıra beklenir Belem'de yenir. Şehir hakkında bir sürü şey var yazılabilecek ama ben Sintra'dan bahsetmek istiyorum, yaklaşık 1 saat filan sanırım Lizbondan. Pena Sarayı kesinlikle görülmeye değerdir. Saray ve bahçeler toplam 14 euro olduğu için sadece bahçeleri gezmiştim, 7 euroydu. Bahçe dediysem aklınıza küçük bir yer gelmesin, devasa büyüklükte ve içinde çok güzel yapılar olan bir yer. 1 saat filan dolanırız deyip yaklaşık 4 saat sonra filan kendimize geldik anca çıkabilmiştik. Quinta regaleira da aynı şekilde. Pena kadar büyük olmasa da yine büyük bir alan ve nerdeyse tüm yapılar yer altı yolları ve mağaralarla birbirine bağlanıyordu. Mükemmeldi. Fırsatınız varsa ikisine gitseniz yeter, muhtemelen bütün gününüzü alacak.
En çok gitmek istediğim yer olup bir türlü gidemediğim uzaklarda ki şehir
/ 2