#tüm songlkaradeniz entry'leri

beni değiştiren ve aşktan korkan o küçük kız çocuğuna cesur olması gerektiğini öğreten bir andır. Yaşanması gerekiyordu ve yaşandı. Tek bir kez rastlaştığım bir adamla yaşanmış güzel bir tesadüftü. Başta pişmanlık saydığım şimdiyse olması gerekendi diyerek kabullendiğimdir. İnsanların aşması gereken bazı sınırlar vardır hayatta. İşte benimkisi de aşka olan cesaretsiz soğukluğumun sınırıydı aşılması gereken. Ben de bu sınırı aştım.
Umduğum da bulduğum da gayet iyiydi. Fakat insanların daha fazla ilgi göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hakettiğinden az bir yoğunluk var. Sadece birkaç yazarın gösterdiği alaka yetmez. Potansiyelinin hakkı verilmeli bence.
Yürüdükçe puan biriktirmenizi ve bu puanlarla seçtiğiniz bir ödülü kazanmanızı sağlayan iphone aplikasyonu. Bir yıla yakındır kullanmaktayım fakat istediğim ödül için daha yürümem gereken çok yolum var.
Enfes bir güzelliğe sahip şehir. Savaşın yaralarını gelecek nesillerinin ders alması adına sergilemektedir. Mostar köprüsünden neretva nehrine bakarken ruhunuz bir hüzün dalgasına sürükleniyor. Ara sokaklarında dolaşmak size zaman tünelindeymişsiniz gibi hissettiriyor.
Bodrum’un simgeleşen turunçgilidir. Tadı, kokusu ve lezzetiyle bayıldığım bir meyvedir kendisi. çeşitli şekillerde değerlendirilebilmektedir. reçel, gazoz, lokum, dondurma vb.

Çocukken az yapmadık mandalina savaşını. Gözüme yediğim mandalina ile gazi bile oldum bea.*
benim gibi gururuna leke sürdürmeyip keçi inadına sahip kişilerin düştüğü durumdur. Sürekli onu düşünürsün ama asla tek bir satır bile yazmazsın. Yani direk olarak ona yazmazsın en azından. Ya böyle entry girmekle ya da boş sayfalara yazmakla avunursun. Yazdıysan da sonrasında yazdığın o iki satıra saatlerce söversin. Aman neyse başım ağrıyor zaten daha fazla yazmayacağım.
Not: hastayım hasta, canım ister pastaaa. Cidden hastayım ve pasta istiyorum ya. Biri bana pasta alsın.
Bir rüyada takılı kaldık. Biz düşler ülkesinden kovulan iki avare ruhuz. Hem de kendi rızamızla...
Güne başladığım hal. İki haftalık İstanbul seyahatimde hastalanmama gibi bir olasılığım zaten yoktu fakat bu defa son demlerinde kaptım şifayı. Bodrum’a dün akşam döndüm ve bu sabaha berbat halde başladım. Boğazımda felaket bir ağrı, başımda bir sızı ve ateşim var mı yol mu emin olamadığım bir sıcaklık. Ölüyorum sözlük. Üzerime toprak atıverin gari.
1984 yılında Ankara’da kurulan ve foto muhabirlerinin tek bir çatı altında toplanabilmesine olanak veren dernektir. Yılın basın fotoğrafları ödülleriyle güzel işler yaptığını düşünüyorum. 5-6 aydır filan haberdarım bu dernekten. İnstagram hesaplarında gördüğüm yarışma paylaşımıyla ilgini ekstra çekmiştir.
bugün ilk kez gitmiş bulunduğum yer. Küçüklüğümde bizi her ziyaret edişinde aile gibi hissetmeme sebep olan münir dedemi ziyarete gittim. Kendisi dedemin kuzeni oluyor. 20 gündür huzurevinde yaşamaya başlamış. Kendi isteğiyle orada bulunmadığını bilmek üzdü beni. Benim için öylesine kıymetli olan birinin son zamanlarda yaşadığı zorluklar canımı sıktı. Kendisini ziyarete geleceğimi söylediğimde telefonda gülmek ile ağlamak arasındaki o sesi öylesine yüreğimi burktu ki. Huzurevinin her zaman huzurla ilişkili olmadığını bugün çok net hissettim. Her bireyin gidip oradaki atmosferi hissetmesi lazım. Orada kendilerine ne kadar iyi baksalar da olay sadece iyi bakılmakla ilgili değil. İnsan ömrünün son zamanlarında ailesiyle bir arada olmak istiyor. Önceden ne var ki işte güzelce bakıyorlar huzurevlerinde diye düşünürdüm ama insanın bir ailesi varken öyle huzurevlerinde kalması pek keyifli değilmiş.