#tüm marcy entry'leri

yaşar m. taşkale'nin bir fotoğraf ve beraberinde kedisi üzüm, kendisi ve diğer şeyler arasında geçen komikli diyaloglar şeklinde paylaşımları içeren facebook blogu, instagram hesabı ve 2016'da yayımlanan yine bu diyalogları içeren kitabıdır. yalnızca üzüm ile başlayan bu maceraya aradan pek zaman geçmeden eve yeni gelen üye ryuk da katılır.

neredeyse başından beri severek okuduğum bu blog son üzücü bir şekilde bir buçuk, iki yıldır daha az paylaşım yapmaya ve yaptığında da kendini tekrarlamaya başlamıştır.instagramdan bunu çok da şirin bir şekilde dile getirdiğimde ise yazar beni engellemişti maalesef.
şimdilerde çok nadir aklıma düşünce facebooktan kontrol ediyorum, ama eski tadı yok fikrimce.

-hayırdır
-"galeba ziyanlık işledim yeşar"
-aferin bi de gelip söylüyosun. naptın?
-"yumurtayı yere düştü kendi"
-hiii! sen var ya!
-"bittim mi ben?"
-bittin tabi. hayır derdin ne anlamıyorum ki yani yanlış olduğunu bildiğin halde niçin yapıyorsun söyler misin bana?
-"............"
-seni dinliyorum
-"......yapayanlız gibiyim bu toplumda"
gezi'dekilerdir.

"yok anne biz arkalardayız zaten"
gta'da polis döven nesile sataştın!
ne yazacağımı bulamadım ama anarşi falan işte
you're scared "arınç" you?
korkma la, biziz halk.
ben, gezi parkı'nda kanat çırpan kelebeğin kızılay'da yarattığı fırtınayı istiyorum
sis atma o.ç
biber gazı atmanıza gerek yoktu bayım, zaten yeterince duygusal çocuklarız
everyday i'm çapuling!
yurtdışında yaşanan kötü tecrübeler sonrasında sergilenecek normal bir davranış.

sene: 2016.
karakterler;
ben:20li yaşlarda türkiyeli kadın, üniversite öğrencisi.
koala:20li yaşlarda türkiyeli kadın, üniversite öğrencisi.
dangalak: 20li yaşlarda türkiyeli erkek, üniversite öğrencisi.
kikirikler: yine 20li yaşlarda iki türkiyeli kadın, üniversite öğrencileri.

kuzey avrupa ülkelerinden birinde küçük bir yerleşim yerinden başkente dönüş trenindeyim. yanımda koala, karşımızda da iki koreli arkadaşımız oturuyorlar, koltuklar dörtlü ve karşılıklı. tam sırtımda beni göremeyecek şekilde kikirikler ve bir adet dangalak, bir de italyanca konuşan kadın bir arkadaşları var. italyanca konuşan arkadaş telefonda konuşmaya başlıyor ve ardından dangalağımız başlıyor türkçe küfürler döktürmeye. telefonda konuşan arkadaşları ile resmen dalga geçiyor, kikirikler de hayata geliş amaçları olan kikirdemeyle ona eşlik ediyorlar. telefon konuşmasını bitiren kadın, neler oluyor? diye sorunca bunlar hiçbir şey diyor ve seyahatlerine devam ediyorlar.
biraz sonra bizim yan tarafımızda oturan güzel kuzey avrupalı kadını gören dangalak, başlıyor kadın hakkında konuşmaya. on dakika boyunca maalesef buraya yazamayacağım kadar iğrenç şeyler söylüyor kadına yönelik yapacakları hakkında ve kikirikler de yine bu dangalağa kikir kikir kikirdiyorlar.
sıra geliyor bizim koreli arkadaşlarımıza. dangalak başta arkadaşlarımızın milletlerini her gerizekalı gibi "şu çinlilere bak nasıl uyuyorlar huaahaha" diye tahmin etmeye çalışıyor. "sonra yok lan japon bunlar","fena da değiller huaa bana bir versen bunları uff" nidaları atarak yorumlarına devam ediyor.
sonra biz arkadaşımla yukarıdan çantalarımızı alıyoruz ne yapsak bu herife diye düşünerek. bu esnada dangalak bizi görüyor ve ilk yorumunu arkadaşım üzerinde "bu da çok şişkoymuş ıyyh" diyerek yapıyor. "ulan türk olmasın bunlar fena sıçarız heaa" diye ekliyor kikiriklerin eşliğinde. bana da yorum yapmadan bırakmıyor arkadaş; "bu daha güzel olan çok pis baktı türk olmasın" diyerek artık korkmaya başladığını dile getiriyor ama o dilini de tutamıyor nedense.
ben inmeye yakın olduğumuz için iniş anımızı bekliyorum harekete geçmek için çünkü yorgun argın fazla uğraşmak istemiyorum. inmeye yakın sakinlikle kalkıp yan tarafımızdaki kadın hakkında ne dediğini soruyorum önce. dalgalak şoka girmiş bir şekilde "ık mık ne dedim ben ya valla bir şey demedim" "ya valla çok özür dilerim türk olduğunuzu bilmiyordum" gibi kendini daha da yerin dibine sokacak laflar ediyor. ben bunu istanbul'da yaşamanın doğal katkılarından olan "dangalak azarlama" yöntemiyle bir güzel azarlıyorum. utancından koltuklara gömülmüş kikiriklere de iki çift laf edip arkadaşlarıma dönüyorum. koreli dostlarımız her şeyden bir haber tedirgin bana bakıyor, koala ve ben trenden inerken onlara durumu açıklıyoruz.

bu benim türkiyeli insanlarla yurtdışında yaşadığım ne ilk, ne de tek sorun. maalesef cinsel devrimini yaşayamamış bir ortadoğu ülkesi olmanın doğal bir sonucu bu.
izlandanin güneyinde bulunan, arkasına geçip bir güzel ıslanılan doğa harikasi şelalelerden biridir. eğer arabalı iseniz bilin ki otoparki ücretlidir fakat hizmet ayağınıza geldi. reykjavik tarafından geldiginizi düşünerek, şelaleyi 350-400 metre geçtikten sonra yolun şelale tarafında aracınızı park edebileceğiniz bir genişlik bulunmakta. bilen insanlar arabalarını orada bırakıp bu ve devamındaki şelalelere yürüyor.
reykjavik hostumun beni yatirdigi kendi yatak odasindaki kitapligin bas kosesinde "the complete illustrated kama sutra" bulmam. ehe ehe diye kikirdemistim.
daha dün "yav bu insanları da hiç anlamıyorum" diye söylendiğim, hiçbir zaman da anlayamayacağım insan tipi. daha kapı açılmadan gider kuyruğa girerler. ben o sürede bir kitap okuyup, iki essay yazıp, beş defa da tuvalete gidiyorum.
istanbul'un insanları artık nefes alamaz hale getiren karmaşasından ötürü duyulan daha küçük bir yerde yaşama isteğini gerçekleştirme durumudur.
doğup büyüdüğüm bu güzelim şehir - artık değil- ruh emiciler gibi beni emikliyor. patronlar emeğimizi, satın almak zorunda bırakıldığımız her şey, devlet cebimizi, trafik/gürültü beynimizi emikliyor bizi genç yaşta öldürmek üzere. iki gün önce sabiha gökçen havalimanından levent'e gitmek için 7 lira 80 kuruş verdim arkadaş! suyu içilmez, denizi girilmez, midyesi yenmez, gelmeyin ne olur.
burada doğup büyüyenler için de o kadar imkansız değildir. bu tamamen ne kadar bıktığınızla ilişkilidir.
ece temelkuran: biz burada devrim yapıyoruz sinyorita, ağrı'nın derinliği, ne anlatayım ben sana!
aslı erdoğan: kırmızı pelerinli kent
george orwell: bin dokuz yüz seksen dört, hayvan çiftliği, katalonya'ya selam
darağacından notlar - julius fucik
trevanian - infazcı
listenin devamı kütüphaneme erişmemle gelecektir.
billy talent: don't count on the wicked, dead silence, viking death march
eluveitie - the call of the mountains
masterplan - heroes, ı'm gonna win
metallica: the memory remains, battery, escape
apocalyptica: quutamo, bittersweet, smells like teen spirit
ac/dc: thunderstruck
simon & garfunkel - el condor pasa
guns n'roses - sweet child o'mine
faun: mit dem wind
ogün sanlısoy - pencere
sting- shape of my heart