#tüm golatamayanronaldo entry'leri

Sigara içmediğim için sigara fiyatlarını bilmem. Diyeceklerim alkollü içki ve parfümler için (muhtemelen diğer birçok ürün için de) gayet geçerlidir. Atatürk Havalimanı Duty Free bir vatandaş kazıklama projesidir. Yurtdışı seyahatlarine çok çıkarım. Gittiğim ülkelerde fiyat araştırması iyi yaparım. Her sokak başında bulabileceğiniz normal bir süpermarkette bile içki (şişe) fiyatları Atatürk Duty free'den daha ucuzdur. Hadi diğer içkileri geçtim. Hollanda'daki bir havalimanının Duty free'sinde Rakı, Türkiye'deki Duty Free fiyatına göre daha ucuz. Bari milli içkimizde kazıklanmasaydık. Geçenlerde yurtdışındaki bir Sephora mağazasından bir parfüm aldım. dönüşte içime kurt düştü, çıkış yapmadan gittim aynı parfümü buldum. 6 euro daha fazlaydı. Ulan adamlar vergi farkını koyarak satıyor, sen vergisiz. Peki bu 6 eur fark nerden geliyor? Siz siz olun, bence ''ohhhh vergisiz alışveriş'' diye gaza gelip saldırmayın, fiyatları iyice bir kontrol edin.
Normal şartlarda bir sanat severin 5-6 saat harcayabileceği muazzam eserler barındıran bir yer olamsına karşın, Türklerin sadece Mona Lisa tablosunu görmek için gittiği müzedir. Gidilir, görülür, tablınun önünde fotoğraf çekilir, yalandan 15-20 dakka etrafdaki diğer eserlere göz gezdirilir ve çıkılır. Louvre Müzesi, bu tür gezginleri görünce, üzülür, iç çeker, kıymetim bilinmedi der ve arkasından ağlar.
Klasik ama yazmadan olmaz.
“The world is a book and those who do not travel read only one page.”
Sonra bir de şu var; biraz derin felsefe içerir, düşününüz efendim.
'Not all those who wander are lost.” - J.R.R. Tolkien
Ee tabi master Tzu'yu anmadan olmaz.
“The journey of a thousand miles begins with a single step.” - Lao Tzu.
Bu da anlamlıdır, anlayana;
“A good traveler does not intend on arriving.” - Lao Tzu
Biraz da yandaş gazeteci olalım patrona şirin gözükelim;
'Yol açık, yola çık' - Bestami Köse
evet şimdi uzmanlık alanıma girdik. Şöyle ki babam bir hippi'ydi. Annem aslında pek değildi ama artık mecburen mi, babama olan sevgisinden mi yoksa çevresinden dolayı mı bilmem o da ayak uydurmuştu. 1960'lardan bahsediyorum. Biz hippi olamadık ama hippi amcamız, dayımız, yengemiz evimize oturmaya gelen misafirimiz çok oldu. Onlardan miras üç beş satır birşey yazalım. Hippi'den kastımız sokaklarda yatan işe yaramaz serseri tiplerse, çok yanlış yerlerdeyiz. Alakamız olmaz. Hippilik bir akımdır, bir yaşam felsefesidir, ve dünya siyasi tarihinde gençlerin en çok ses getiren başkaldırılardan biridir. Bu yüzden yapımda ve yayında emeği geçen herkes büyük saygıyı hak eder. Peki neydi? toplumsal veya dinsel klişeleri, anlamsız gelenekleri, baskıcı politikaları ve kuralları, mutlu etmeyen düzeni hedef alan bir karşıt eylemdi. Sizin kültürünüz bu mu? 'kabul etmiyorum ulan geleneğiniz de, kültürünüz de sizin olsun benim yaşam tarzım bu' isyanıydı, bir karşıt kültür geliştirme çabasıydı. Kısmen de başarılı oldu. Hep derim; bırakın interneti, en basit anlamda cep telefonunun bile olmadığı 1960'larda değil de, günümüzde böyle bir akım patlak verseydi, en az 50-60 ülkenin yönetim sistemi yasaları değişebilirdi. Timing'i ayarlayamadı biricik hippicilik. Düşünün akıllı telefon yok, twitter yok, facebook yok, bi dakka ya bilgisayar internet bile yok, paylaşımı geçtim, doğru dürüst fotoğraf bile yok, iletişim kanallarının hiç birisi yok ama ona rağmen gençler arasında kartopu gibi büyüdü. En değerlisi de bu akımın mimarları 15-30 yaşındaki gençlerdi. Kimseden emir ve destek almadan, tamamen bağımsız ve orjinal bi hareket idi. büyüklerin böyle gelmiş böyle gider tutumuna bir isyandı... Bu isyan harekete dönüştü. Görünürde, kıyafetlerle başladı, şekil şemal ile devam etti.
-'başlarım bu senedki moda renklere, benim canım sapsarı bir kazak giymek istiyor'
-'erkek neden bol giyer, ben şu daracık pantalonu istiyorum'
-'bırak baba asker tıraşını jilet kaydını, upuzun saç ve sakal bırakacağım'
Cinsellikle devam etti, istediğini sevmek (irk, etnisite, din, cinsiyet ayırmadan) ve sevdiğinle istediğin yerde el ele tutuşabilmek, öpüşmek.. OK yaydan çıkmıştı bir kere. Benzer fikirleri paylaşan gençler toplanmaya başlamışlardı. En ünlü toplantı yerlerinden birisi de San Francisco idi. John Phillips, San Francisco şarkısında; "San Francisco'ya gidiyorsan saçına çiçek takmalısın" sözleri hippilerin adeta şifresi, amblemi olmuştu. İşte dünya tarihine geçecek 'çiçek çocuklar' kavramı da buradan çıktı. Özgürdüler ve bu yediklerine, içtiklerine yansıdı (vegi, marijuana vb) dinledikleri müziğe yansıdı. Woodstock gibi bir çok muzik festivali buluşma noktaları oldu, Hükümetler (ülkeler) üzeri kendilerince haklı evrensel değerleri vardı. Bu yüzden Amerika'nın Vietnam savaşını dünya genelinde en sert ve en etkili protesto edenler yine Amerika'lı hippi gençlerdi. Belki günümüzde yeterince cesur 'çiçek çocuk' olmadığı için bugün Amerika ortadoğuda istediği gibi at koşturuyordur. kim bilir? iyi de sonunda ne oldu? ellerine ne geçti derseniz, bunun cevabı aslında senin bugün yaşadığın hayatın her alanında saklı. Evet, bir ideoloji, doktorin veya siyasi akım olarak kurumsallaşmadı (ve zaten aslında öyle bir amaçları da yoktu) ama çiçek çocukların 50 sene önceki baş kaldırışlarının etkileri günümüzün sinema, film, müzik, moda dünyasını sosyal yaşamımızı ciddi boyutlarda şekillendirdi. Şekillendirmeye de devam ediyor. Türkiye'de bu akım şuan var mı? geçmişte hakkıyla oldu mu? gelecekte olacak mı? Bu soruların cevabı bende yok ama şu kadarını söyleyelim. Kimse hippilerin sabrını sınamasın, bir gece ansızın gelebilirler :)
Özellikle Amerika ve İngiltere'de en çok satan outdoor çanta markası. Backpack çantaları yukarıdan değil de önden (tıpkı bir valiz gibi) açılır. Bu inavosyon ürünlerinin popülerliğini arttırmıştır. Ürünleri rakiplerine göre daha pahalıdır ama bunun karşılığında ömür boyu garanti verir. Yani 7 sene sonra bu çantanın sapı koptu, şurası söküldü derseniz, yenisini verir. Şimdi hemen tipik Türk kurnazlığı ile 3-4 sene kullanır bir çizik atar sürekli yenisiyle değiştirirm diyenleri duyar gibiyim. Adamlar iyi mal üretiyorlar ama enayi değiller, tabiki ürünü inceliyorlar. Farpoint 40 modeli, efsanedir. 4 farklı taşıma yöntemi, önden doldurma, geniş alan, laptop bölgesi ve cabin size olması ile, 1 hafta 10 günlük gezilerde gezginlerin hayatını kurtarır.
kamu kurumlarında adamını bulan uyanık türklerin vizesiz seyehat etme anahtarıdır.
gözünüz de o kadar da büyütmeyin. Hükümetin bir görüşme/toplantı için görevlendirdiği devlet memuru olmayan birisine, yurtdışındaki herhangi bir T.C. Konsolosluğunda çalışan mali müşavire, sekretere, ailesine, kapıda duran polis görevlisine hatta eşine bile verilen özel ayrıcalıkları olan bir pasaport türüdür. Gençler hatırlamaz, eskiden bu pasaporta kırmızı pasaport denilirdi, o zaman fiyakası çoktu. Eski günler ne güzeldi.