#tüm gezentuccar başlıkları

türkiye cumhuriyetini 15 er yıl yöneten iki devlet adamının gezgin sözlük yazarları tarafından kıyaslandığı başlıktır.
yediğini içtiğini kılık kıyafetini, fikirlerini eylemlerini v.s karşılaştırabilirsiniz.
atatürk rakı içerdi.

tayyip erdoğan ayran içerdi.

biri destandır. diğeri hikaye...
2010 lu yıllarda popüler olan anlık yazışma arama programı whatsapp'ın kurucusudur.
atalarının özgürlükleri için dağları erittiği, yaşadığımız coğrafyada son 78 yıldır olmayan bir histir. (bkz: 10 kasım 1938)

Bugün Türkiye'de ve dünyada yaşanan gerginliklerin temeli, hak ve özgürlüklerin dağılımındaki eşitsizliklerdir. Tarihin hiçbir döneminde, bütün dünyadaki uluslar aynı anda, aynı ölçülerde hak ve özgürlüklere sahip olamamışlardır. Bunun nedeni, o ulusun içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşulların seviyesidir. Atatürk de, Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini, geçmişten gelen belli bir birikimin üzerine oturtmuştur. Uyanış ve silkinme ile kabuğunu yırtan Türk ulusu, dünya ile bütünleşmeyi başarmıştır. Atatürk'ün önderliğindeki bu uyanış, önce bireyden başlamıştır. Birey, kendini özgür hissettiği andan itibaren, yeteneklerini ortaya koymakta sınır tanımayacaktır. Kuşkusuz, tek başına bireysel özgürlük bir anlam ifade etmeyecektir. Özgürlüklerin topluma yayılabilmesi için bireysel özgürlüklere, yasal sınırlamalar getirilecektir. Bu sınırlama "Toplum Sözleşmesi" ile sağlanacaktır. Binlerce yıl, Tanrısal gücünü kullanan hükümdarların egemenliğinde yaşayan uluslar, ekonomik zorlamaların da etkisiyle birleşerek direnişe geçmişler ve Tanrısal gücün çökmesine neden olmuşlardır. Patlama noktası ise Fransız ihtilalidir. Sanayi devrimi ile birlikte, ekonomik ve siyasi haklarını, özgürlüklerini elde eden Avrupa halkının mücadelesi, kaçınılmaz olarak Osmanlı İmparatorluğu'na da yan sımıştır. 'Avrupa, ekonomik zenginliğe ulaştıkça, bireysel özgürlüklerin de sınırını genişletmekteydi. Avrupalı birey, mutlak ihtiyaçlarını karşıladıkça daha katılımcı, üretici ve yaratıcı olduğunu anlayarak, özgürlüklerin sınırını sürekli zorlamaktaydı ve bu zorlama sonsuza kadar devam edecektir. İnsan yeteneğinin sınırı yoktur. Bireyin bilinçli gelişimi, içinde yaşadığı toplumu da olumlu yönde etkileyecektir. Sanayi devrimini başlatamayan Osmanlı İmparatorluğu'nda, 19. yüzyıl ortalarında Avrupa'da eğitim gören aydınların etkisiyle, siyasi hak ve özgürlük bilinci yerleşmeye başladı. Ekonomik zenginlikle desteklenemeyen hak ve özgürlük is tekleri, Tanzimat ve Meşrutiyet yönetimlerinde anlam kazanmıştı. 19. yy ve 20. yy başları Osmanlı İmparatorluğu'nun hem ekonomik, hem siyasi çöküşünün en hızlı olduğu dönemdir. Bu yüzden imparatorluğun çöküşünü engellemek ve O'nu eski haline döndürmek, aydınların eylemlerindeki en önemli ilke olmuştur. (bkz: osmanlı imparatoluğu)'ndaki bireysel özgürlük arayışlarında, Avrupa'nın etkisi de söz konusudur. Ama Avrupa, bu özgürlükleri sürekli olarak, İmparatorlukta yaşayan müslüman olmayanlara vermek istemiştir. Böylece İmparatorluğun parçalanmasını he deflemiştir. Zaten İmparatorlukta en zengin sınıfı oluşturan müslüman olmayanlar, Avrupa'nın korumacılığı ile ayrıcalıklı konuma gelmişlerdi. Ne Tanzimat, ne Meşrutiyet (bkz: fransız ihtilali)'nin getirdiği hak ve özgürlükleri, ülke geneline yayarak köklü bir değişimi gerçekleştirememiştir. Ama bunun yanında, ileride Türk ulusunun kazanacağı hak ve özgürlüklerin itici gücünü oluşturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda, aydınların hareketi ile başlayan hak ve özgürlük arayışları, ilk olarak devlet yönetimini zorlamıştır. Padişahın yetkileri sınırlanarak, anayasası ve meclisi olan meşruti yönetime geçilmiştir. Ama bu dönemlerde İmparatorluğun ekonomik, siyasi bunalımları ve kesintisiz savaşlar halka cehalet, sefillik ve baskı olarak yansımıştır. Yeniden doğuşun simgesi olan Türkiye Cumhuriyeti, gerçek anlamda bireyine sahip çıkmış ve ülkesinin egemenliğini halkına bırakmıştır. Ulusallık bilinci ile birey haklarına, özgürlüğüne ve sorumluluklarına sahip çıkınca, Türkiye Cumhürriyeti'nin yaşam kalitesi artarak dünyayla bütünleşme gerçeği ortaya çıkacaktır. Bunun taşıyıcısı Atatürk ve devrimleri olmuştur. Bilim ve aklın öncülüğünde hareket eden bireylere emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin ışığı, diğer uluslardaki bireylerin de geleceklerini aydınlatmak üzere yanmaktadır.
eleştirilen anayasanın izin vermediği durumdur. ohal dönemlerinin uzatılmasının temel sebebi insanlara bu gibi alışkanlıkları unutturmak istemeleridir. bu memlekette kim yürüyüş grev eylem yapmışsa bir şekilde istediğini almıştır.
çünkü devlet halkın isteklerine karşılık vermek zorundadır. devleti oluşturan unsurlar halktır. birileri istediği kadar çıkıp tencere tava hep aynı hava desin. bu memlekette kimse özgürlük adına bir eylem yapmadı. kimse yasaklara karşı bir eylem yapmadı. artık kimse geçinemiyorum diye de grev yapamaz oldu çünkü her türlü eylem grev terörle bağdaştırılmaya başlandı. halk hapisle cezalarla korkutuldu. kimse sesini çıkartamaz oldu. fakat güzel günler yakında çünkü kedi köşeye sıkıştı halkın artık dayanacak gücü kalmadı. halk ayaklanması yakında başlayacak ve bu hiç bir zaman dış güçlerin oyunu olmayacak bu sefer kendi içimizdeki gücü kullanarak kıracağız bu prangaları.


Kanun Numarası : 2935
Kabul Tarihi : 25/10/1983
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 27/10/1983 Sayı: 18204
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 5 Cilt: 22 Sayfa: 815


Amaç:
Madde 1 – Bu Kanunun amacı,
a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım,

b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın
şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması, Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.

Kapsam:

Madde 2 – Bu Kanun; olağanüstü hal ilanına tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım
hallerinde ilan edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağına, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceğine, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağına ve olağanüstü yönetim usullerine ilişkin hükümleri kapsar.

Olağanüstü halin ilanı:

Madde 3 – Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu:

a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinden birinin veya birden fazlasının
görülmesi durumunda,

b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın
şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra;
her ölümlü insan gibi cumhurbaşkanımızın vefatından sonra çıkacak kaos sonrası akparti'li insanlar tarafından meclise sunulacak ve kabul edilecek kanundur. herhangi bir ortamda kendisine hakarette bulunan insanlar hapse atılacaktır. (bkz: atatürk'ü koruma kanunu)
atatürk'ün kemiklerini mezarında sızlatan kanundur. dünya'da bir örneği daha olmayan kanundur. yanlış anlaşılmasın bu konuda konuşmak atatürk düşmanlığı değildir. adam yıllarca kendi ırkını yüceltmiş türk milleti zekidir, çalışkandır, muhtaç olduğu kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. diye kendini paralamış hani bunu halk unutmasın diye kendi adını bile "atatürk" diye kabul ettirmiş. hani atanız türk buna vurgu yapmak istemiş ama bizim canım siyasetçilerimiz gelmiş vay efendim koruyalım kanun koyalım. la olum ölmüş gitmiş adama kanun koysan ne olur. açtığı yolda gösterdiği hedefte yürü işte. şimdi biri gelse tayyib'i koruma kanunu çıkartalım dese ne yapacaksın adam ölüp gidecek arkasından konuşmak bile yasak olacak. konuşanı hapse atacaklar. tabi bu öldükten sonra bile onun işine gelir o ayrı mesele. çok merak ediyorum ne zaman bizleri yöneten insanlar mantığıyla hareket edecek global bir vizyonla yönetilsek dünyanın tek sahibi oluruz ama tek eksiğimiz vizyon. neden türk halkını koruma kanunu yok da türk halkını yöneten insanları koruma kanunu var. nasıl bir paradoks bu bizi yöneten insanlar türk değil mi hani demokrasi vardı, hani bu ülkede herkes eşitti.


Kanun Numarası : 5816
Kabul Tarihi : 25/7/1951
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 31/7/1951 Sayı : 7872
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 3 Cilt : 32 Sayfa : 1842
Madde 1 – Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Yukarki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
Madde 2 – Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde artırılır.
Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa
verilecek ceza bir misli artırılır.
Madde 3 – Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re'sen takibat yapılır.
Madde 4 – Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 5 – Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür.
tüketicilerin marka için hissettikleri bağlılığın derecesidir. tüketicilerin markalara karşı güçlü hisler besleyebilmektedir. örneğin liseli bir ergenin (bkz: nike) takıntısı gibi..birçok duygunun etkileşim içerisinde olduğu karmaşık bir yapı olan marka aşkı bir çok kapitalistin ilgisini şimdiden çekmeye başlamış, ve tüketicileri kendilerine aşık etmeye çalışmaktadırlar. tabiri caizse müşteri en büyük sevgili haline bürünmüştür. bu sözlükteki göze çarpan en büyük aşk (bkz: interrail türkiye) markasıdır.
Günümüzde enformasyon ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı değişimler ekonomi alanı da başta olmak üzere, mikro ve makro düzeyde birçok alanda dönüşümün gerçekleşmesine neden olmuştur. İşletmelerin için de faaliyette bulunduğu dönem, müşterinin temel güç dengesi kaynağı olduğu "müşteri asrı" olarak tanımlanmaktadır. Keskin rekabet koşullarında işletmelerin müşterilerine karşı göstermiş olduğu tutumlar, işletmelerin başarılarında belirleyici bir faktör olarak önem kazanmaktadır. Kütlesel pazarlamadan bireysel pazarlamaya doğru bir eğilimin olduğu böyle bir ortamda "müşteriler ile kurulan bireysel, güçlü bağların" odak noktasını oluşturduğu ilişkisel pazarlama yaklaşımı ve bu yaklaşım temelinde bilişim teknolojisindeki gelişmeler ile geleneksel pazar etkileşiminin yıkıldığı elektronik pazar alanında, ortaya çıkan bağlamsal pazarlama stratejisi ön plana çıkan kavramlar arasında yer almaktadır.