#tüm engewal entry'leri

Sadece Kalbe Ben şarkısı, kendisini çoklarının önüne geçirmeye yeter de artar bile..
Sabah 06:55'te Uzunçayır metrobüste kutlayınca ..... şimdi doğum gününü bu saatte diye sövüp yoluma devam etmiştim. Sonra birazcık hüzünlenmedim değil, makinenin ne suç vardı ki..
İlk programı Zoka'yı gerçekten çok severdim daha sonra yaptığı dikkat şahan çıkabilir de bir süre çok başarılı gitmişti bence -pahalı olmayan düşük prodüksiyonlu ve kaliteli işlerdi- ama daha sonra sinema filmlerinde yaptığı mizah hoşuma gitmedi ve izlemeyi bıraktım. Burada amacım böhöhöhö yapıp osurup güldürmeye çalışarak paraları götürüyor demek değil muhakkak işlerinde olması gerektiği kadar uğraş ve emek vardır ama dediğim gibi bana hitap etmiyor. Yeni filmi yerine açıp 75. kez çöpçüler kralı izlerim daha çok keyif verir.
Yapım yılı 1995 olan osman cavcı'nın harikalar yarattığı, fazlasıyla geyik bir televizyon filmidir. Sapitop isimli şekerden ücretsiz tatil kazanan hurdacı şaban'ın oğlu 'değişik' bir adam Acıbadem'li Seyfettin ile Sedef isimli ablayı otelin aynı odaya vermesi sonucu ortaya çıkan olayları anlatıyor. 90'lı yıllardan detaylar için bile bir kez izlenebilir bence. Ayrıca (bkz: dövmecinin alosu)
Halihazırda savaşan iki taraf var Türk Silahlı Kuvvetleri ve Pkk/pyd/... Adını bilemediğim pek çok yan terör örgütü. Bu örgütlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bölüp parçalamak ve yok etmektir. Bu futbolcu olduğu söylenen arkadaş ikinci kategorideki örgütten yana olmayı tercih etmiştir. Bu kadar açık durum var iken hümanizm kasmaya gerek yoktur. Ülkemize dönmemesi her iki taraf adına da hayırlıdır.
Behzat Ç. de çok rol kasmasını gerektiren bir durum yoktu, Kardeş Payı dizisinde çok iyi oynuyordu bence ve oradaki mizaha fazlasıyla ayak uydurmuştu ve fakat Arif V 216'da ise bir başkasının yorumu ile "filmde kendisinden daha çok squatlı poposu oynamış"
Evlenene kadar yıllarca ailem ile oturduğum evin sıcak ile bir problemi olup ısınmayı reddetmesinden dolayı senelerce kışın kahrımı çekendir. Bir kez uyurken ayağımın altında patlamasıyla beni üzse de aynı gün yenisini alarak bağımlılığımı tescillemiştim. Sıcak iyidir iyi.
2006-2009 yılları arasında üniversite için yaşadığım, ilk gittiğimde nüfus tabelasında 55.000 yazısını gördükten sonra burada Fenerbahçe stadı'nı dolduracak kadar insan ancak var nasıl zaman geçecek, ne yapacağım burada... gibi düşünceler ile cebelleşirken az biraz zaman geçtikten sonra arkadaş ortamının da elbette etkisi ile mutlu mesut yaşayıp ayrıldığım şehir olmuştur. Mezuniyetten sonra gitmek hiç kısmet olmadı ama Agam Börek'te karnımı doyurmayı, istasyon caddesinde turlamayı özledim. Kahvehanelerinde bulvar gazetesi okuyan dayıları görünce çok şaşırmıştım bir de..
Yıllardır bahar-yaz aylarında yağmurlar başlayana kadar sürekli İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde bankta oturup kitap okurdum. Dünya üzerinde bana orası kadar huzur veren başka bir ortam olmadı. İnşaat haline ait fotoğraflara bakıp yanımda Osman Hamdi Bey oturuyormuş gibi binayı izlerdim uzun süre ve her seferinde. Ab-ı hayat çeşmesi'nin yanına gidip oradan suların aktığı günleri düşünüp hayıflanırdım göremedim diye. müze ziyareti eğer isterseniz sizi geçmişe götürür, ve zamanda yolculuğun mümkün olduğunu anlarsınız.
Bir yere bağlı olmamak denilmiş ama x yere, yerlere, kişi ya da kişilere bağlı olma durumu olsa dahi yola çıkmak için bunlar negatif etkenler değil bence. Yola çıkmanın nedenini aramak garip geliyor yola çıkmak bazen kendini bulmak iken bazen kendini kaybetmektir. Başlığa uygun aklıma gelen en basit tanım ise 'kendini tanımak'