bir galatasaray'lı olarak beşiktaş'a başarılar dilediğim bugün Porto'da yapılacak karşılaşma.
latince meditatio kelimesinden türetilmiş, sözcük anlamıyla birçok Batı dilinde "derin düşünme" anlamına gelmekte bir terim olup, mistik anlamıyla, sözlüklerde, "kişinin iç huzuru, sükunet, değişik şuur halleri elde etmesine ve öz varlığına ulaşmasına olanak veren, zihnini denetleme teknikleri ve deneyimlerine verilen ad".
berabere kalarak bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yaptığım derbi.

dip not: tabi ki galatasaray'lıyız.
genlerin dna dizilimindeki bir değişim sonucu farklı aleller ortaya çıkar. bu dizilimdeki değişimler çevre faktörlerinin neden olduğu değişimler ve spontan değişimler olarak ikiye ayrılır.

yani basit anlatımıyla şöyle; çok nadir de olsa bir elinde altı parmakla doğan insanlar var. altı parmakla doğan bir insanın altıncı parmağının nedeni dna'daki değişim.

mutasyonun evrimle bağlantısı şu şekilde oluyor; altı parmakla doğan bir kadın ve erkek çocuk yaparsa doğan çocuğun altı parmaklı doğma ihtimali normal insanlara göre çok daha fazladır. bunların altı parmakla doğan çocukları ve başka bir altı parmakla doğan bir çocugun çiftleşmesinden doğan çocuğun çiftleşmesini düşünün, buna da doğal seçilim diyoruz.
şimdi siz yardırmadan önce ben hemen söyleyeyim, damacana taşıyan adamın da ekmeği ekmek sette sabahlayan adamın da. velhasılı kelam burada damacana taşımayı falan kötülemiyorum, belki aranızda vurgulamak istediğim mevzuyu anlayan vardır.
,
yıllarca okul okuduk hede hödö dramına parmak atmayacağım kesinlikle ama hayallerimize giden yolda neyi eksik yapıyoruz a dostlar? burada yeri geliyor telefonlara bakıp "tamamdır ablacım, gönderiyorum hemen" diyip, peşine servise çıkıp "zam geldi abla, yapacak bi' şeyimiz yok" demekle geçiyor günlerim ve ben kendime acımadan edemiyorum. edemiyorum çünkü öyle ya da böyle kazandığım bazı meziyetler olduğunu ve bu meziyetleri kendi ellerimle paslanmaya ittiğime inanıyorum. inanın burada çalışırken bir yandan "mesleğim" olarak adlandırdığım alan üzerine bir ton şey için çaba veriyorum. bunlar editing, grafik vesaire dahil fakat yetmiyor.

hayır mesele doyumsuzluk değil, mesele göz açlığı da değil, peki mesele ne? tek sıkıntım her gün set tozu yutmak isterken şu postu yazarken bile yanı başımda zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermek zorunda olmam - ki bu cevaplar yarın ki çekimin planlarıyla ilgili değil, ablamız aldığı suyun tadını musluk suyuna benzetmiş, o kadar parayı niye veriyormuş? isteseymiş musluktan doldururmuş, müşteri hep haklıymış-.

öyle veya böyle hala bir şeyler için çabalıyor ve her ne kadar istemeden de yapsam yaptığım işe bir şeyler katmaya çabalıyorum. damacana su satmak için ne kadar bir çaban ve katkın olabilir demeyin, oluyor bir şeyler. şuraya iki cümle yazıp sizlerle derdimi paylaşayım derken kendimi tutamayıp azıcık, birazcık uzun bir yazı yazmışım. eminim bu tür dertlerden müzdarip olan bir milyon arkadaşım daha vardır hiç tanımadığım ama umutsuzluğumuzun bir kenarında tanıştığım. merak etmeyin bu yazıda yazdıklarım kadar melankolik bir insan değilim ve umuyorum ki bir sonra ki "iş" temalı yazım daha umutlu, mutlu ve gururlu olacaktır.

buralara kadar tahammül edip de okuduysanız kuş koysunlar yolunuza, mutlu kalın.

edit: yazım hatası. nicesi vardır elbet, kusuruma bakmayın.
O nu anlamak değil yaşamak gerekir. Yaşarken öldürmek içinde ki bazı şeyleri.
türkiye'nin önde gelen liselerinden biri. anadolunun birçok köşesinden gelen öğrenciler okula ayrı bir hava katar. en büyük havası ise denize sıfır oluşudur. sizi şair de yapar mühendis de avare de.
Tüm var olan varlıkların için de beni en çok korkutan ışık taşıyanın düşüşüdür. .Kötü olan zaten kötüdür fakat tanrının ışığıyla kutsadığı Lucifer'ın düşüş hikayesi nerden nereye diyebiliceğimiz şekildedir. Cennet'te hizmet edeceğine cehennem de yönet :D