2013 yılında 3 fransız öğrencinin kurduğu müzik grubu. fog, photomaton gibi parçaları mutlaka dinlenmeli.
her nesnenin ayrılamaz en ufak yapıtaşıdır. atom, merkezinde proton ve nötrondan, birde etrafına mevlana gibi dönen elektronlardan oluşur. proton pozitif yüklü delikanlı tespihli abilerimizdir. nötron öyle yüksüz, etliye sütlüye karışmayan memur abimiz ve elektronda negatif yüklü 16 yaşındaki ergen ablamızdır.
genelde şehrin en dış bölümlerinde bulunan, birsürü firma/fabrikanın yan yana gelmesiyle oluşan, endüstriyel üretim amaçlı bölgelerdir. genelde ayakkabıcılar, işte metal sanayicileri, kalıpçılar filan yakın dükkanları parselleyerek ayakkabıcılar sitesi gibi isimler alırlar.
eksikliği parkinson, fazlalığında şizofreniye neden olan nörotransmitter.

az olmak koşuluyla dopamin dengesizliği dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna neden olmaktadır..

marijuana kullanımı vucuttaki dopamin seviyesinin yükselmesine neden olur. uzun süreli kullanımlarda şizofreni görülmesinin nedeni bu olduğu söylenmektedir.
adından anlaşılacağı üzere aşırı hareketlilik hali ve çabuk dikkat bozulması, odaklanamama durumu. genellikle tedavisinde kullanılan ilaçlar ritalin ve concertadır.

yaşlılıkta hareketlilik hali azalsa da odaklanamama durumu devam eder.
sinir sisteminde nöronlar arası ve nöron ile başka bir hücre arasındaki iletişimi sağlayan kimyasallara verilen isimdir.

dopamin, seratonin, endorfin en çok bilinen nörotransmitterlerdir.
bir kamyonun yaklasik bir saat once las ramblas'a girerek, onune geleni ezip onlarca yaraliya neden olan saldiri.

Dip not: ablam bu sabah barcelona'daki arkadasina ziyaret etmek icin dun gece bodrum'dan gelip vize evragi icin oradan oraya kosturdu. olay bana iran'a gitmeye karar verdigim gun parlamento binasinin bombalanmasi ve ermenistan'a gitmek istedigim gun mevlut cavusoglu'nun ermeni basina verdigi tarihi ayar geldi.

Dip not 2: seyahate engel tabiki degildir ama oradaki yaralanan ve olenler icin uzuldum.
harlem'de gerçekten yaşamış 3 uyuşturucu tacirinin hikayesine dayanan 2002 yapımı film. torbacıların dünyasını geriye dönüşler şeklinde anlatıyor.
lise yılları asosyallikle yok olup gitmiş insanlar üniversiteye geldiğinde bir gruba, bir yerlere, bir şeylere ölümüne atlarlar ve onlara bağlanmak isterler. ben de üniversiteye girdiğimde hiç bir yeteneğim ve hobim olmadığı için işin kolayına kaçtım ve beşiktaş'a bağlandım. ailemin okumak için verdiği üç beş kuruş parayı formalara, beşiktaş dergisine yatırıyor digitürk alacak kadar bir gelirim olmadığı için de kahve köşelerinde beşiktaş maçlarını izliyordum. tam bir beşiktaş fanatiği olmuştum. insan futbol fanatiği olunca sevgilisinin olmaması, mal gibi bir adam olması asla göze batmaz çünkü futbol fanatiğinin cevabı hazırdır; "benim aşkım yeni nallıhanspor, ben ömrümü güdüllügücü’ne verdim" dediği anda karşısındaki herkes ona saygı duyar ve onu kimse yargılamaz.

her şeyi abartma olayım burada da kendini göstermişti. beşiktaş’la yatıyor beşiktaş’la kalkıyordum. okul arkadaşlarım bahçeli’de, tunalı’da serengeti aslanı gibi karı kız kovalarken ben pascal nouma'nın posterine bakıp sigaramdan bir fırt çektikten sonra "ben de psikopatım ulan" diyordum. her şey o kadar güzeldi ki kimse bana karışmıyor, sevgilimin olmamasını, beşiktaş’tan başka muhabbet edemememi kimse sorgulamıyordu. hatta beşiktaş'ın maçlarının olduğu günlerde kimse beni aramıyordu. benim gibi asosyal adam için fanatiklik biçilmiş kaftandı.

günlerden bir gün atv'de beşiktaş’ın kupa maçını izlerken alt yazı geçmeye başladım. "beşiktaşım benim biricik sevgilim melodisini cep telefonuna hemen yükle" diye. o dönemde kontör dünyanın en değerli şeyiydi. çöllere düşsem üç gün susuz kalsam bir bardak su mu yoksa 100 kontör mü diye sorsalar 100 kontörü seçerdim. ve bu melodi tam 64 kontördü. insan bazen gerçekten abandone oluyor şimdi bedava verseler almayacağım şeyi o dönem tam 64 kontör vererek aldım. artık telefonum çaldığından çarşı grubunun stadı yıktığı gibi ortamı yıkacaktı, benden mutlusu yoktu.

ertesi gün okuluma gittim. arkadaş grubumun masasına oturdum. aylardır hiç kız olmayan masamızda ne hikmetse o gün kızlar cirit atıyordu. bir an ferhat'a döndüm “ne ayak la” der gibi bakış attım. o da çıkık çenesini hafifçe öne çıkararak “keyfimiz gıcır sorgulama” bakışı attı. insan ne kadar mal olursa olsun üniversitede masasına kızlar oturduğunda bir pişekara bir kavukluya dönüşür. muhabbetler, şakalar ve komik mallıklardan oluşan hikayelerimle ortama neşe saçmaya başladım. neticede aylardır ilhan mansız, pascal nouma'nın suratlarını gören biriydim. her şey harika giderken bir anda telefonum çalmaya başladı. nedense o ortamda, indirdiğim "beşiktaşım benim biricik sevgilim" melodisinde çarşının ruhundan eser yoktu resmen bu muazzez ersoy'un " dert ortağım benim biricik sevgilim"di. ortam bir anda buz kesti. kısa bir sessizlikten sonra kızlar aşağılayın kıkırdamalar başladı. ahh o kıkırdamaları kim bilir kaç defa duymuştum. telefonuma şöyle bir baktım arayan annemdi. bütün ortam benim polifonik melodim nedeniyle üçüncü sınıf bir bara, flash tv'deki evlendirme programlarına döndü. telefonumla bir kaç saniye daha bakıştıktan sonra içimden "hay zikiim senin gibi melodiyi" diyerek no tuşuna bastım. o anda ferhat bu sefer çıkık çenesini iyice öne çıkarmıştı. ferhat’ın çıkık çenesi bana bakarak "yapacağın işi zikeyim bok ettin ortamı” dedi.