(bkz: turyol karaköy iskelesi)'de olarak geçen turyol'a ait işletme.
tramvaydan çıkınca solunuzda kalır. hemen arkasında balık pazarı vardır.
cumhuriyet gazetesi'nin bir süredir gündeme taşımaya çalıştığı, benimse yıllaaaar önce çektiğim şu fotoğrafla birebir şahit olduğum olaydır ve doğrudur! ankara'da da (bkz: melih gökçek) 20 yıldan uzun süre alevi köylerine asfalt yapmadı.
alevi köylerinin yollarını asfaltlamayan belediye - nes-H7chT
1938 yılında, ismet inönü yönetiminin milli eğitim bakanı hasan Âli yücel ve ilköğretim genel müdürü ismail hakkı tonguç tarafından, köylerdeki ilk okullardan mezun zeki çocukları köy okullarında öğretmen olarak yetiştirmek amacıyla kuruldu. adnan menderes'in demokrat partisi tarafından 1946 yılında kapatılıncaya kadar binlerce başarılı insan yetiştirdi.
kapatılması bu ülkeye yapılmış en büyük ihanettir. bugün dinlediğim bir başarı öyküsü ile yine yeni yeniden bunu hatırlattı bana. köy enstitüleri kapatılmasaydı ne olurdu?

1936 yılında denizli'de çobanlık yapan hüseyin yılmaz piknik yapan öğretmenlerle karşılaşır ve sohbet ederler. öğretmenler çocuğun çok zeki olduğunu fark eder ve eğitim alabilmesi için elbirliği yaparlar. daha okuma-yazması bile olmayan bu çocuk açık öğretim sistemiyle liseyi bitirir ve istanbul teknik üniversitesi fizik bölümünü kazanır. 4 yıl okul, 1 yıl yüksek lisans derken temel seviyede bilimsel araştırmalar yapması beklenirken einstein'ın kütleçekim teorisinde bir hata saptadığını hocalarıyla paylaşır ancak sorularına cevap verebilecek birileri çıkmaz. profösürleri bu sorulara cevap alabileceklerini düşündükleri massachusetts institute of technology (mit) ile irtibata geçerler. e tabii bu seviyede sorular dikkat çekmez mi? çekmiş. hemen amerika'ya davet edilmiş ve gidiş o gidiş... bundan sonraki bütün hikaye amerika'da...

gittiğinde ingilizcesi yok. bu bir süre sorun olsa da bir süre sonra aşılıyor. çalışmalarında o kadar hızlı yol alıyor ki normal şartlarda birkaç yıl sürecek bir tezi kısa sürede tamamlayınca hile olduğu sanılmasın diye bir süre bekletilip sonra doktorasını veriyorlar. bir süre einstein'la birlikte çalışıyor. profösör hüseyin yılmaz taaa 1962 yılında bir teknoloji şirketinde yaptığı çalışmalarla bilgisayarların sesli komutla çalışmasının temellerini atmış. 2013 yılında amerika'da vefat etmiş.

köy enstitüleri kapatılmasaydı bize de bu başarıları okuyup "vay be ne insanlarımız varmış" diye arkalarından ah çekmek düşmezdi belki...

(bkz: amerika'ya kaptırdığımız dehalar)
1 ocak 2021 itibariyle kullanıma açılmış güzel proje. emeği geçenlerin ellerine sağlık.

eminönü alibeyköy tramvay hattı - kaplumbagaterbiyecisi-7LVMX
görünce ne kadar temiz ve şık giyinildiği ilk dikkatimi çeken şey oldu. adeta bir film karesi gibi diyebilirim. galiba o dönemin şairlerinden orhan veli'nin gözleri kapalı dinlediği istanbul tam da buydu.

1948 yılında çekilmiş karaköy fotoğrafı - diyedusunuyorumben-dcqc0
Yazarı şükrü erbaş tarafından yayımlandığı doksanlı yıllarda infiale sebep olan şiirdir. Bakalım ne demiş şair:

köylüleri niçin öldürmeliyiz ?
çünkü onlar ağırkanlı adamlardır.
değişen bir dünyaya karşı
kerpiç duvarlar gibi katı
çakır dikenleri gibi susuz
kayıtsızca direnerek yaşarlar.
aptal, kaba ve kurnazdırlar.
inanarak ve kolayca yalan söylerler.
paraları olsa da
yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
herşeyi hafife alır ve herkese söverler.
yağmuru, rüzgarı ve güneşi
birgün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
düşünemezler...
ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
topraklarını
büyütmeye çalışırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar karılarını döverler
seslerinin tonu yumuşak değildir
dışarıda ezildikçe içeride zulüm kesilirler.
gazete okumaz ve haksızlığa
ancak kendileri uğrarsa karşı çıkarlar.
karşılığı olmadan kimseye yardım etmezler.
adım başı pınar olsa da köylerinde
temiz giyinmez ve her zaman
bir karış sakalla gezerler.
çocuklarını iyi yetiştirmezler
evlerinde kitap, müzik ve resim yoktur.
birgün olsun dişlerini fırçalamaz
ve şapkalarını ancak yatarken çıkarırlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar yanlış partilere oy verirler
kendilerinden olanlarla alay edip
tuhaf bir şekilde başkalarına inanırlar.
devlet; tapu dairesi, banka borcu ve hastanedir
devletten korkar ve en çok ona hile yaparlar.
yiğittirler askerde subay dövecek kadar
ama bir memur karşısında -bu da tuhaftır-
ezim ezim ezilirler.
enflasyon denince buğday ve gübre fiyatlarını bilirler.
onbir ay gökyüzünden bereket beklerler,
dindardırlar ahret korkusu içinde
ama bir kadının topuklarından
memelerini görecek kadar bıçkındırlar
harmanı kaldırdıktan sonra yılda bir kez
şehre giderler!...

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar köpekleri boğuşunca kavga ederler
birbirlerinin evlerine ancak
ölümlerde ve düğünlerde giderler.
şarkı söylemekten ve kederlenmekten utanırlar
gülmek ayıp eğlenmek zayıflıktır
ancak rakı içtiklerinde duygulanır ve ağlarlar.
binlerce yılın kabuğu altında
yürekleri bir gaz lambası kadar kalmıştır.
aldanmak korkusu içinde
sürekli birbirlerini aldatırlar.
bir yere birlikte gitmeleri gerekirse
karılarından en az on adım önde yürürler
ve bir erkeklik işareti olarak
onları herkesin ortasında azarlarlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar otobüslerde ayakkabılarını çıkarırlar
ayak ve ağız kokuları içinde kurulup koltuklara
herkesi bunalta bunalta, yüksek perdeden
kızlarının talihsizliğini ve hayırsız oğullarını anlatır,
yoksulluktan kıvrandıkları halde, şükür içinde
bunun, tanrının bir lütfu olduğuna inanırlar.
ve önemsiz bir şeyden söz eder gibi, her fırsatta
gizli bir övünçle, uzak şehirdeki
zengin akrabalarından sözederler.
kibardırlar lokantada yemek yemeyi bilecek kadar
ama sokağa çıkar çıkmaz hünküre hünküre
yollara tükürürler...
ve sonra şaşarak temizliğine ve düzenine
şehirde yaşamanın iyiliğinden konuşurlar.

köylüleri niçin öldürmeliyiz?
çünkü onlar ilk akışamdan uyurlar.
yarı gecelerde yıldızlara bakarak
başka dünyaları düşünmek gibi tutkuları yoktur.
gökyüzünü, baharda yağmur yağarsa
ve yaz güneşlerini, ekinlerini yeşertirse severler.
hayal güçleri kıttır ve hiçbir yeniliğe
-bu, verimi yüksek bir tohum bile olsa-
sonuçlarını görmeden inanmazlar.
dünyanın gelişimine katkıları yoktur.
mülk düşkünüdürler amansız derecede
bir ülkenin geleceği
küçücük topraklarının ipoteği altındadır
ve bir kaya parçası gibi dururlar su geçirmeden,
zamanın derin ırmakları önünde...

köylüleri söyleyin nasıl
nasıl kurtaralim?
tam hali mağazada baktığı veya denediği kazak, t shirt vs. katlayıp geri yerine bırakan müşteri olan başlıktır. zamanında benzer bir işte çalışmış olma ihtimali yüksektir. bu ihtimal dışında sağduyusu galip gelmiş de olabilir. ama bazen yardımcı olayım derken işleri daha da zorlaştırdıkları da görülmüştür.
ekoloji ve köy kelimelerinin birleşiminden oluşan ''"sürdürülebilirliğin dört boyutunda (sosyal, kültür, ekoloji ve ekonomi) yerel olarak sahip olunan, katılımcı süreçler yoluyla bilinçli olarak tasarlanan, sosyal ve doğal ortamlarını yeniden canlandırmak için bilinçli bir şekilde tasarlanmış, kasıtlı, geleneksel; kırsal veya kentsel topluluk'' olarak tanımlanmaktadır. yüksek lisans tez aşamasındayım ve çalışmamı tamamlamak için ekoköylerde bulunmuş, konaklamış veya oradaki faaliyetlere katılmış insanların cevaplarına ihtiyaçlarım var, şimdiden çok teşekkür ediyorum. anket
--- spoiler ---
Oğluma “Recep Tayyip” adını koymuştum. O zaman AK Partiliydim. Şimdi pişmanım. Oğlumun adını değiştirmek istiyorum ama memurlar, “Biz bu ismi değiştirsek tayinimizi çıkarırlar, o nedenle değiştiremeyiz” diyorlar. Oğlumun adını bile bu dönemde değiştiremiyorum.
--- spoiler ---