(bkz: bülent onaran)
rutkay aziz 'in canlandırdığı karakter gerek yaşam tarzı, gerek açık sözlülüğüyle dizide iz bırakmıştır.
rutkay aziz 'in canlandırdığı karakter gerek yaşam tarzı, gerek açık sözlülüğüyle dizide iz bırakmıştır.
Toplum içinde alışagelmiş olarak veya nezaketen yaptığımız gündelik davranışlar.
Örneğin: yokuş çıkana yol vermek.
Örneğin: yokuş çıkana yol vermek.
Uzun yıllar boyunca " abi bana değil bir arkadaşa lazım " repliğinin en çok kullanıldığı bir yerde çalışıyordum. Nerede çalıştığımla ilgili yazarsam belki sözlük kurallarına takılırım düşüncesi ile yazmıyorum. disleksi olduğum için kuralları okumaya inanılmaz üşeniyorum. yazdığım yazıları bile sonradan okumakta inanılmaz zorlanıyorum. neyse konuya giriyorum.
yine dükkanda bazı güçlendirici zamazingolar, rotar artırıcı spreyler ve plastik mecmua sattığım bir günde adamın birisi girip.
" abi hayırlı işler. şu çocuk olmasın diye bir şey varmış da ondan istiyorum " dedi
devamlı sattığımız için hemen kalkıp poşete attım kondomu.
" abi bunu kullanınca çocuk olmuyor değil mi " dedi
" yok kardeşim bir sıkıntı çıkmaz merak etme her zaman sattığımız kaliteli bir ürün " diyerek rahatlattım adamı.
" allah senden razı olsun"
o zamanlar dükkanın sabit telefonundan harici bir cep telefonu var. sipariş filan alırım diye yanımda taşıyorum.
gecenin saat 2 'sinde telefon acı acı çalmaya başladı. neyse telefonu açar açmaz " abi beni yaktın. hastanedeyim. ne verdin sen bana öyle " diye ağlamaklı acılı bir ses.
kim olduğunu ne olduğunu kavramaya çalışmakla şaşkınlığım sabaha kadar kavga ettiği için bir türlü uyku girmedi gözüme. ertesi gün bu feryat figan arkadaş dükkana geldi.
" abi beni yakıntın ya, dün verdiğin şeyi kullandım. sonra uyuduk. karın ağrısından uyuyamadım kıvrandım durdum. gece hastahaneye gidip karnımı yıkatırmak zorunda kaldım " dedi
adamın gripin gibi kondomu içtiğini tam da " karnımı yıkatma " dediği anda anladım.
orada geçirdiğim süre içresinde toplumun ne olduğunu, ne kadar eğitimsiz olduğunu kavramış bulunuyorum.
eğer sosyoloji ile ilgilenen arkadaş varsa tez konuları için müthiş bir kaynak nokta olduğunu söyleyebilirim.
şuan devam ettiğim kitabımda, o gece bu olayın kanıtı olan çocuğun hayatını kaleme almaya başladım. çocuk doğmadan mahalle kahvesinde dalga geçilen babanın oğlu tırtıklı ali'nin hikayesini yazmaya başladım.
belki ilerde o hikayeyi de buraya atarım.
önce eyitim.
yine dükkanda bazı güçlendirici zamazingolar, rotar artırıcı spreyler ve plastik mecmua sattığım bir günde adamın birisi girip.
" abi hayırlı işler. şu çocuk olmasın diye bir şey varmış da ondan istiyorum " dedi
devamlı sattığımız için hemen kalkıp poşete attım kondomu.
" abi bunu kullanınca çocuk olmuyor değil mi " dedi
" yok kardeşim bir sıkıntı çıkmaz merak etme her zaman sattığımız kaliteli bir ürün " diyerek rahatlattım adamı.
" allah senden razı olsun"
o zamanlar dükkanın sabit telefonundan harici bir cep telefonu var. sipariş filan alırım diye yanımda taşıyorum.
gecenin saat 2 'sinde telefon acı acı çalmaya başladı. neyse telefonu açar açmaz " abi beni yaktın. hastanedeyim. ne verdin sen bana öyle " diye ağlamaklı acılı bir ses.
kim olduğunu ne olduğunu kavramaya çalışmakla şaşkınlığım sabaha kadar kavga ettiği için bir türlü uyku girmedi gözüme. ertesi gün bu feryat figan arkadaş dükkana geldi.
" abi beni yakıntın ya, dün verdiğin şeyi kullandım. sonra uyuduk. karın ağrısından uyuyamadım kıvrandım durdum. gece hastahaneye gidip karnımı yıkatırmak zorunda kaldım " dedi
adamın gripin gibi kondomu içtiğini tam da " karnımı yıkatma " dediği anda anladım.
orada geçirdiğim süre içresinde toplumun ne olduğunu, ne kadar eğitimsiz olduğunu kavramış bulunuyorum.
eğer sosyoloji ile ilgilenen arkadaş varsa tez konuları için müthiş bir kaynak nokta olduğunu söyleyebilirim.
şuan devam ettiğim kitabımda, o gece bu olayın kanıtı olan çocuğun hayatını kaleme almaya başladım. çocuk doğmadan mahalle kahvesinde dalga geçilen babanın oğlu tırtıklı ali'nin hikayesini yazmaya başladım.
belki ilerde o hikayeyi de buraya atarım.
önce eyitim.
''kabahat altın olsa kimse sahiplenmez.''
Burhan altıntop: ''afra tafra'' , ''ben aslında yoğum''
Selin Yerebakan: ''oha falan oldum yani''
Volkan Sütçüoğlu: ''allah belanı versin sertaç''
Şahika Koçarslanlı: ''salon kadını çizgimden çıkacağım ha''
Selin Yerebakan: ''oha falan oldum yani''
Volkan Sütçüoğlu: ''allah belanı versin sertaç''
Şahika Koçarslanlı: ''salon kadını çizgimden çıkacağım ha''
Buralar hep dutluktu zamanlarını kapsayan platformlardır. myspaceilk akla gelendir.
Az çok demeden ünlü sıfatı taşıyan kişilerle olan anlardır. ferhan şensoy 'a şarap almıştım bir keresinde. *
İlk defa karşılaştığımız bazı durumlara veya nesnelere karşı olabilen durumlar. Bazen bunlara hemen adapte olsak da, bazen istediğimiz gibi sonuçlanmıyor. Bununla alakalı başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum sözlük..
2012 kışında polonya'ya gitmiştim. O dönemki kız arkadaşım orada yaşıyor. Tabii yeşil pasaportun verdiği rahatlıkla kafama göre zırt pırt gidiyorum o zamanlar. Bilen bilir polonya'nın kışı serttir. atkı, bere, eldiven üçlüsü olmazsa olmazdır. Gündüz dahi dışarıda çok fazla zaman geçirmek mümkün değildir, insanın b.ku donar afedersin. Hal böyle olunca dedim ki ulan geldik şuraya zaten hava buz, pub görmekten de içimiz kıyıldı, Yarın akşam güzel bir yemeğe çıkalım. Sordum, soruşturdum güzel bir restaurant buldum. hani şu menüleri ansiklopedi gibi olanlardan. bir gün önceden rezervasyon vs. derken ertesi gün akşam oldu ve restauranta gideceğiz. Benim de huyumdur -fizyolojime tüküreyim- ne zaman evden çıkacak olsam kapıda tuvaletim gelir. Rezervasyona geç kalmamak için bu seferlik dur evladım dedim ve atladım taksiye. Her neyse mekana vardık, masamız hazır, ansiklopedilerimiz geldi, yemekler söylendi, şarap tavsiyesi alındı. Şamdanlar, avizeler, insanlar şıkır şıkır, ambiyans müthiş. arka planda inceden smooth jazz ve şehir manzarası eşliğinde hem sevdiceğimle bu güzel anın keyfini çıkarıyorum, hem de tam istediğim romantizmi yakalamış olmanın verdiği mağrur ifadeyi takınıyorum. Bunun yanında yediğim yemekle birlikte alt tarafın gitgide harekete geçtiğini de hissediyorum. Şimdi Yazılı olmayan şöyle bir kural vardır; kalkıp tuvalete giden kişi 10 dakikadan fazla gelmediyse ihalenin büyük olduğu düşünülür. Bunu da bildiğimden, hızlı davranıp işimi halledip geleceğim. Ne kadar sevgilim de olsa bu güzel ambiyansta s.çtığım bilinsin istemiyorum açıkçası. Birazdan geliyorum deyip daha önceden gözüme kestirdiğim, işinin ehli duran garson abimize doğru yöneldim. Tuvaletin yerini sorduktan sonra kapısına geldim. Kapıda unisex olduğunu belli eden, her iki cinsiyetin de sembolleri olduğunu görünce "ulan ecnebiler işte, rahat adamlar" diye düşünmeden edemedim.
Neyse İçeri girdim ve kafamı sağa çevirdikten sonra o da ne? Tuvaletlerin etrafı cam. Evet cam. Bildiğin duvara monteli klozetlerin 3 tarafı, kapısı dahil cam. Ulan bu nasıl ecnebilik? Böyle bir genişlik mi var? Napıcam şimdi ben? Sonuçta kıçını başını örten insanlarız. Dışarıdan bakıyorum yok, içine girip kapıyı kapatıyorum yok abi. görünüyor her şey meydanda. Tam Bu sırada içeri bir hanımefendi girdi, panikle kapıyı kapatıp işim bitmiş edasıyla lavaboya yöneldim. Yavaş hareketlerle elimi yıkarken, İçimden de Bir an önce gitmesini diliyorum. Aynadan küçük bir hareketle selamlaştıktan sonra kadın makyajını tazelemeye başladı. Tam zamanında! Yine yavaş hareketlerle Ellerimi kurutup kapının önüne çıktım. Bir yandan da gözüm saatte 5 6 dakika olmuş durumda, zaman azalıyor. Koridorda kadının çıkmasını beklerken içeriyle ilgili planım da şu; tuvalet kağıtlarını belli uzunluklarla koparıp, kabinin üstünden püskül gibi yan yana sarkıtıp, kendime birnevi siper oluşturup işimi göreceğim.
Kadının çıkmasıyla içeri füze gibi dalışım bir oldu. Planımı uyguluyorum, her şey yolunda derken içeri biri daha giriyor. bu seferki iri yarı bir abimiz. Nereden çıktınız yine diye söylenirken yan kabine hareketlendiğini farkediyorum. Fakat bu sefer Klozete oturmuş kağıdı koparıyorum, kararlıyım. bir yandan da Göz ucuyla abinin ne yapacağını takip ediyorum. peki ne olsa beğenirsiniz "çıkırt" kapıyı kitliyor ve Tam olarak şurada gördüğünüz olay gerçekleşiyor. Ah cahil evladım benim hadi bunu hiç görmedin, kapıyı neden kitlemezsin...
2012 kışında polonya'ya gitmiştim. O dönemki kız arkadaşım orada yaşıyor. Tabii yeşil pasaportun verdiği rahatlıkla kafama göre zırt pırt gidiyorum o zamanlar. Bilen bilir polonya'nın kışı serttir. atkı, bere, eldiven üçlüsü olmazsa olmazdır. Gündüz dahi dışarıda çok fazla zaman geçirmek mümkün değildir, insanın b.ku donar afedersin. Hal böyle olunca dedim ki ulan geldik şuraya zaten hava buz, pub görmekten de içimiz kıyıldı, Yarın akşam güzel bir yemeğe çıkalım. Sordum, soruşturdum güzel bir restaurant buldum. hani şu menüleri ansiklopedi gibi olanlardan. bir gün önceden rezervasyon vs. derken ertesi gün akşam oldu ve restauranta gideceğiz. Benim de huyumdur -fizyolojime tüküreyim- ne zaman evden çıkacak olsam kapıda tuvaletim gelir. Rezervasyona geç kalmamak için bu seferlik dur evladım dedim ve atladım taksiye. Her neyse mekana vardık, masamız hazır, ansiklopedilerimiz geldi, yemekler söylendi, şarap tavsiyesi alındı. Şamdanlar, avizeler, insanlar şıkır şıkır, ambiyans müthiş. arka planda inceden smooth jazz ve şehir manzarası eşliğinde hem sevdiceğimle bu güzel anın keyfini çıkarıyorum, hem de tam istediğim romantizmi yakalamış olmanın verdiği mağrur ifadeyi takınıyorum. Bunun yanında yediğim yemekle birlikte alt tarafın gitgide harekete geçtiğini de hissediyorum. Şimdi Yazılı olmayan şöyle bir kural vardır; kalkıp tuvalete giden kişi 10 dakikadan fazla gelmediyse ihalenin büyük olduğu düşünülür. Bunu da bildiğimden, hızlı davranıp işimi halledip geleceğim. Ne kadar sevgilim de olsa bu güzel ambiyansta s.çtığım bilinsin istemiyorum açıkçası. Birazdan geliyorum deyip daha önceden gözüme kestirdiğim, işinin ehli duran garson abimize doğru yöneldim. Tuvaletin yerini sorduktan sonra kapısına geldim. Kapıda unisex olduğunu belli eden, her iki cinsiyetin de sembolleri olduğunu görünce "ulan ecnebiler işte, rahat adamlar" diye düşünmeden edemedim.
Neyse İçeri girdim ve kafamı sağa çevirdikten sonra o da ne? Tuvaletlerin etrafı cam. Evet cam. Bildiğin duvara monteli klozetlerin 3 tarafı, kapısı dahil cam. Ulan bu nasıl ecnebilik? Böyle bir genişlik mi var? Napıcam şimdi ben? Sonuçta kıçını başını örten insanlarız. Dışarıdan bakıyorum yok, içine girip kapıyı kapatıyorum yok abi. görünüyor her şey meydanda. Tam Bu sırada içeri bir hanımefendi girdi, panikle kapıyı kapatıp işim bitmiş edasıyla lavaboya yöneldim. Yavaş hareketlerle elimi yıkarken, İçimden de Bir an önce gitmesini diliyorum. Aynadan küçük bir hareketle selamlaştıktan sonra kadın makyajını tazelemeye başladı. Tam zamanında! Yine yavaş hareketlerle Ellerimi kurutup kapının önüne çıktım. Bir yandan da gözüm saatte 5 6 dakika olmuş durumda, zaman azalıyor. Koridorda kadının çıkmasını beklerken içeriyle ilgili planım da şu; tuvalet kağıtlarını belli uzunluklarla koparıp, kabinin üstünden püskül gibi yan yana sarkıtıp, kendime birnevi siper oluşturup işimi göreceğim.
Kadının çıkmasıyla içeri füze gibi dalışım bir oldu. Planımı uyguluyorum, her şey yolunda derken içeri biri daha giriyor. bu seferki iri yarı bir abimiz. Nereden çıktınız yine diye söylenirken yan kabine hareketlendiğini farkediyorum. Fakat bu sefer Klozete oturmuş kağıdı koparıyorum, kararlıyım. bir yandan da Göz ucuyla abinin ne yapacağını takip ediyorum. peki ne olsa beğenirsiniz "çıkırt" kapıyı kitliyor ve Tam olarak şurada gördüğünüz olay gerçekleşiyor. Ah cahil evladım benim hadi bunu hiç görmedin, kapıyı neden kitlemezsin...