sobalı evde geçen çocukluk
benim için karşılığı kestanedir. dünya üzerinde en sevdiğim şeylerden biri olabilir soba üzerinde kestane kebap. televizyon karşısında ailecek yenilen portakal kabukları üzerine bırakılır, bütün ev mis gibi kokar. çay demlenir, banyo için su kaynatılır. adeta evin sessiz ama yetenekli bir üyesi gibidir soba. ilginçtir ki evimizden sobanın kalkması tam da ergenliğime denk gelir, adeta çocukluğumun bitişinin bir işareti gibi.
yazılanları okuyunca alınan keyiflerin benzer olduğunu görmek tekrar tekrar mutlu ediyor.
o günleri özleyen, gülümseyerek hatırlayan, gururlanarak anlatan insanlardan zarar gelmemesi gerekir be sözlük,
üstündeki çamaşırlıkta kıyafetlerini kurutup soğuk kış aylarında sıcacık giydiğinde içten ısınan çocukluğumdan öpüyorum kendimi
o günleri özleyen, gülümseyerek hatırlayan, gururlanarak anlatan insanlardan zarar gelmemesi gerekir be sözlük,
üstündeki çamaşırlıkta kıyafetlerini kurutup soğuk kış aylarında sıcacık giydiğinde içten ısınan çocukluğumdan öpüyorum kendimi
cosss sesini duymak için sobanın üzerine tükürmek.*
Hiç sobalı evde oturmadık ama anneannemin evine gittiğimizde hemen kuzineye patates atması için kadını resmen darlardık. O da bizi kırmazdı. iş yapmaktan nasırlaşmış elleriyle o sıcak patatesleri soyar ve yine kendi elleriyle yaptığı yufka ekmeğin içine koyarak bize yedirirdi.
Şimdi başlığı görünce o aklıma geldi, ışıklar içinde uyusun.
Şimdi başlığı görünce o aklıma geldi, ışıklar içinde uyusun.
ben bizim ailenin sobalı dönemine denk gelememiş ama ikinci annem olarak gördüğüm üst komşumuzun sobasının etinden sütünden yararlanmış bir çocuktum. haftasonları bizi kahvaltıya çağırır, biz gelene kadar da ekmekleri kızartır ve sırf benim için sürülebilir çikolata alırdı. Evde elektirikler kesilip de kaloriferlerin çalışmadığı zamanlarda iki aile üst katta buluşup mustafa abinin öğrettiği yeni oyunlari oynardık. Öyle günlerde sobanın bize sağladığı o sıcak aile ortamını bir daha hiç yaşayamadım.