prag

/ 12
aklıma geldikçe içime sıcaklık düşüren tadı damağımda kalan şirin şehir
budapeşte ile beraber en sevdiğim şehirlerden biridir. tam bir orta avrupa şehri olduğunu hemen hissediyorsunuz şehre geldiğinizde. petrin tepesi ve prag kalesi bulunduğunuz şehrin güzelliğini izlemek için harika yerler. aynı zamanda burada koçak gold old town'da bulunuyor ve para bozdurmak için ideal. hem suyunuzu doldurabiliyorsunuz hem de çay ikram ediyorlar. prag'da yaşayan insanlar çok cana yakın, bir sorunla karşılaşacağınızı düşünmüyorum. görüp gezmeye değer bir şehir gerçekten de.
aşık oldugum şehir.bakınız sevdiğim değil aşık olduğum.köprüleri (özellikle charles bridge), prag kalesi, astronomik saat, lennon duvarı...charles bridge üzerinde tredelnik yemek, kafka müzesinde iseyen adamlar ajdhdhd.ülke çek kronu kullanıyor. kisin 1€ 25-26 kron falandi.bramborak güzel bir local yemekleri.büyük ve şaşalı yerler mekanları varken kucuk tatlı yerleri de çokça. dancing house un olduğu caddeden yukarı çıkarken küçük bir irish pub görmüştüm çok sıcak ve ucuz güzel biraz.absint mi ne yesil peri diye bi içki varmis çok uygundu pragda internette kafasını arastirinca yemedi denemek.charles brigde tarafında büyük alt geçitte buzdan bi bar var ben girememistim biri benim yerime de girsin pls. sex müzesi var (alkış efekti).isterseniz tüm avrupayı kacak biletsiz dolasin pragda dolasmayin polisler çat diye biniyo tramvaya bitarafinizdan kan aliyo o bileti gosteremezseniz.
kasımda dört günlüğüne bulunacağım ve çok beğeneceğimi düşündüğüm şehir
prag kalesini çıkacaksın.
zaten hayvan gibi kale afedersin, her yerden görürsün, merkeze gelince,şehrin neresinden çıkarsan çık. yanında mutlaka su götür ama. o yokuşu tırmandıktan, basamakları çıktıktan sonra götünden soluyacaksın afedersin. neyse çıktın mı? orada bi yarım saat kadar dinlen. müzik yapanlar illa ki olacaktır. manzaraya dal bi ruhunu dinlendir. st.vitus kilisesini ziyaret edebilirsin. bu sana kalmış.

oradan yavaş yavaş sallandır kendini bronz heykellerle bezenmiş charles köprüsüne doğru. köprüye gelmeden soldan içeri girince kafkaya giden yol var. bunu herkes biliyor. ben sana çoğunluğun bilmediği bir yeri göstericem: avrupanın en dar sokağı. kafkaya giderken sağda kalıyor. şubat 2017ye kadar çalışma vardı, kapalıydı. ancak şu an açık olmalı. sokağın ismini hatırlamıyorum. neyse sürpriz olsun

oradan kafka. müzenin önündeki işeyenler heykeline bir bak şöyle..
kafkadan charles'ın ayaklarında nehre karşı bi sigara içme falan derken köprüye çıkabilirsin.

bronz heykellerle süslenmiş charles benim en sevdiğim köprülerden. heykellerin arasında osmanlı figürleri de var.

köprüden karşıya geçince, karşıya devam edersen astronomik saate gidersin. saat başı ayinini izlersin. saçma deme. ömründe bir kez de olsun izle onu. sürüye katıl evet aynen. ne kaybedersin. alkol kullanıyorsan dik şarabını kafaya. miss.

köprüden sağa doğru dönersen, orta avrupa ve balkanların en büyük gece kulübünün önünden geçersin(bkz: karlovy lazne) bunu not al, gece gelirsin buraya. şimdi hiç oyalanmadan devam et nehir boyunca.üçüncü köprü sağında kalınca sen yolun soluna geç. köşede nazımın şiirlerini yazdığı slavia cafe var. çikolataları cidden güzel. bi kahve bi çikolata tabağı söyle. otur nehri izle, hem cam kenarındaki masalarda sigara da içilebiliyor. içinden gelirse iki satır karalarsın hem.

oradan çıkınca sola doğru yürü. sorarsın zaten. bi on dakika yürüdükten sonra sağda kafkanın tonlarca ağırlıktaki dönen kafasını göreceksin. ilginç bir yapısı var, yapanın ellerine sağlık(bkz: david cerny)

geldiğin yoldan geri dön. gel nazımın kafesinin önüne. ilk buraya döndüğünde yürüdüğün yola geri dön yani. hiç dönmemiş gibi düz yürü. beş dakika sonra dans eden evdesin(bkz: dancing house) hollandalı bir sigorta şirketinin yaptırdığı bu modern mimari eser, en fazla ziyaret edilen yapılar arasına girmeyi başardı bile prag'da. onun olduğu yer zaten işlek bir cadde. sen de kaldırımda o saçma ama eğlenceli pozlardan verdiysen,şimdi o caddeden daha doğrusu köprüden karşıya geçebilirsin. bi onbeş dakika yürüyüp soldaki ara sokaklara gireceksin. biraz ilerleyince açlık anıtını göreceksin ki görmelisin de zaten.

sonra nehir kenarına dön ve charles köprüsü istikametine devam et. yol üzerinde değişik david cerny heykellerini görebilirsin (girdiğin sokağa göre değişir bu tabi) mesela ben 2,6 metrelik bronz,emekleyen kampa bebeklerini görmüştüm, kampa müzesinin yanında. adam resmen şehri heykelleriyle donatmış. bu bebeklerin bir de binaya tırmanan versiyonu var ama ben göremedim.

yolu devam ettirince köprüye yaklaştığını hissettiğin an sola girip arka sokaklara dalınca john lennon duvarını göreceksin. biraz seyredersin, bir kaç fotoğraf çekersin. enerjisi bir başkadır o duvarın benim için.

duvara yakın bi ön sokakta john lennon pub var ama pek bir esprisi yok. cumartesi akşam 10da, bahçede gülüşürken bizi uyardılar, komşular rahatsız oluyor kapatıyoruz diye. burası küfürlü biraz. neyse..

geldik yine charles köprüsüne. şimdi istersen karlovy'ye git siyah bira iç, dans et; ister ice club'a git shot at; istersen astronomik saatin olduğu meydanda otur yere şarabını iç.

her ne yaparsan yap, tren istasyonu civarında kaybolma.3 saat dolaşıp tam 5 kez başlama noktasından tekrar başlayıp, tarif edilen, yeri de kolay olan oteli bulamamıştım. hayır yaa kafam güzel değildi.

bu arada son bilgi: kafkanın bahçesindeki işeyenler heykeli vardı ya, o da david abimizin eseri. hadi kaçtım.
meşhur Prag, Viyana, Budapeşte üçlüsünden favorim olan şehirdir. daracık sokakları insanı kendine bağlar, bir gün tekrar gel der
gitmeden önce hakkında bol bol notlar aldığım şehir. tişikkirler sözlük.
praga gidip hooters’da kalamar bira yapmadan dönmemek gerekir. ayrıca uykusuzluğa değecek olan başkentlerden.
Yaz aylarında dahi sürekli yağmur yağan masalımsı ve bir o kadar da gotik şehir.
Old town'a gidip gastronomik saat kulesini inceleyin. Saat kulesinden sonra sola doğru gidin... karşınızda hard rock cafe. Bir iki şey atıştırın. Mekan çok tarz. Şuana kadar ki en beğendiğim hard rock cafe oldu. Kendinizi 90 lı yıllardaki amerikan filmlerinde gibi hissedeceksiniz.
Charles köprüsüne giderken de prag'ın meşhur Trdelnik tatlısını yemeyi unutmayın.
romatizm mi, kafka mı, gotik mimari mi, orta çağ havas miı, kaliteli biralar mı, beyaz tenli mavi gözlü çek kızları mı?

ne diyorsun ya prag allah aşkına.
/ 12